Aşkın psikolojik ve fizyolojik açıdan kişiyi daha enerjik ve sağlıklı bir hale getirdiği uzun yıllardır bilinen bir gerçek. Peki ama ilk kıvılcım nerede çıkıyor, hangi hormonlar beynimizde nasıl etki ediyor. Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Mehmet Yavuz aşkın beynimizdeki sırlarını, işleyişini açıkladı.
Aşık olunması durumunda kişi; dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi hormonların aktif ve dengeli şekilde salgılanmasıyla, bedensel ve zihinsel anlamda farklı bir deneyime adım atıyor. İlk görüşte aşkın gerçekleşmesinde, aşkın beyinde bağımlılık etkisi yaratmasında, sadakatin gelişmesinde hormonlar aktif olarak rol alıyor.
İLK GÖRÜŞTE AŞK, DOPAMİN VE NORADRENALİN HORMONLARIYLA GERÇEKLEŞİYOR
Yüz kızarmaları, tatlı telaş ve hızlanan kalp atışlarının baskın olarak öne çıktığı ilk görüşte aşk, dopamin ve noradrenalin hormonlarıyla gerçekleşiyor. Dopaminin kişiye coşku ve sevinç verdiğini, noradrenalin ise çarpıntı, el titremesi, yüz kızarması, gözbebeklerinde büyüme gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, görüşlerini şu şekilde sürdürüyor: “Yapılan bilimsel araştırmalar, yıldırım aşkında bilinçaltının bilinçten altı saniye önce karar verdiğini göstermektedir. Yani kişi, aşık olduğunu fark etmeden altı saniye önce bilinçaltı çoktan aşkı hissetmeye başlamıştır. İnsanlarda aşkın gelişimi karmaşıktır. Kişinin imajı, karizması, bakışı, fiziksel görüntüsü, konuşma şekli, giyim ve kuşamı önemlidir. Burada kişi sezgisel eğilimle, bilinçaltı ruh ikizini bulduğunu düşünür.”
İLK KIVILCIM NEREDEN ÇIKIYOR?
Aşık olduğumuz için mi kalbimiz çarpıyor, yoksa kalbimiz çarptığı için mi aşık oluyoruz? Bilimsel araştırmalar, kalbimiz daha çok çarptığında aşık olmaya daha yatkın olabildiğimizi ortaya koyuyor. Uzm. Dr. Mehmet Yavuz konuya bilimsel araştırmalardan örneklerle açıklık getiriyor: “Spor salonundaki erkeklerden, bir koşu bandında 2 dakika koştuktan hemen sonra, bilgisayara kaydedilmiş çekici ve daha az çekici kadınların resimlerini değerlendirmeleri istenir. Sonuç çok ilginçtir, çünkü erkekler abartılı tepkiler verir. Çekici kadınları daha da çekici, az çekicileri ise çok daha az çekici bulduklarını ifade eder. Erkekler spor faaliyetleri gibi bedensel aktivitelerle zaman geçirdikten sonra, bedensel uyarılarını ya büyük bir sempati ya da tam tersi antipati olarak gösterirler. Başka bir deneyde araştırmacı, erkeklere yarı çıplak çekici kadın resimleri gösterir. Ama deney öncesinde erkeklerin göğsüne ses tertibatına bağlanmış bir mikrofon yerleştirilir. Bu şekilde denekler, kendi kalp atışlarını duyduklarını zannedeceklerdir. Fakat gerçekte daha önceden kaydedilen ses bantları dinletilecektir. Araştırmacı kişi, sesi, erkeklerin belli slaytlarla kalp atışlarının birden hızlandığını duyacakları şekilde düzenler. Aslında kalp ritimleri normal olduğu halde, kişiye mikrofon vasıtasıyla kalp atımları sanki hızlanmış gibi algılatılır. Bu küçük aldatmacanın etkisi büyük olur. Çünkü erkekler, kalp atışlarının güya hızlandığını işittikleri esnada gösterilen kadınlara, en yüksek çekicilik puanları vermişlerdir. Daha da şaşırtıcı olansa; aynı kadın fotoğrafları bir ay sonra yeniden gösterildiğinde fotoğrafları hiç hatırlamasalar bile, daha önce yüksek not verdikleri kadınla yine yüksek puan vermeleridir. Çünkü artık o kadınlar, sosyal hafızaya kaydedilmiştir. Bu noktada, bilinçaltı sosyal hafıza devreye girmektedir. Eğlence mekanlarında ve barlarda çiftlerin birbirine yakınlaşmaları da aynı psikolojiyle olmaktadır. Çünkü, aynı köprü deneyinde olduğu gibi ses, ışık, müzik ve sahne düzeni, onların birbirlerine yakınlaşmaları için uygun psikolojik ortamı hazırlamaktadır.”
AŞK, ZAMAN ZAMAN AKIL İLE ÇELİŞİYOR
Aşkta yoğun bir arzulama hali öne çıkıyor. Romantizm kişileri esir alarak, bazen mantıklı düşünmekten de alıkoyabiliyor. Aşık olan kişi diğer kişiye odaklanarak, başka hiçbir şey düşünemez hale geliyor. Böylece aşk esnasında, alt benlik, benlik ve üst benlik (akıl) arasında çatışmalar yaşanabileceğini ifade eden Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, bazen aşkın meydana getirdiği coşku ve heyecanın her şeyin üstünü örtebileceğini söylüyor.
PSİKOLOJİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ AŞKI VAZGEÇİLMEZ YAPIYOR
Aşk her yerde, her zaman insanları güzelleştiriyor. Aşk esnasında salgılanan hormonlar cilde parlaklık, gözlere canlılık ve kişiye maksimum yaşam enerjisi veriyor. Kişi kendini müthiş dinamik, zinde ve sağlıklı hissetmekle kalmıyor; her şeye, her olaya pozitif bakmaya başlıyor. Karşılıklı aşkta özgüven artarken, özbenlik yükseliyor; kişi kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyor.
AŞK HORMONLARI GİDİYOR YERİNE OKSİTOSİN GELİYOR
Aşık olunduğunda etraftaki insanların da bu değişimi hemen anlayacağını söyleyen Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, görüşlerini aktarmayı sürdürüyor: “Aileniz, iş arkadaşlarınız, dostlarınız için fiziksel ve psikolojik değişiminiz oldukça belirgindir. Aşk, hayatınıza neşe ve gülümsemeyi getirir. İstisnalar olmakla beraber aşkın ömrü 2,5 yıldır. Daha sonra dopamin ve noradrenalin hormonları aradan çekilir, yerlerini sevgi hormonu olan oksitosine bırakır. Sevgi ve zamanla oluşan alışkanlıklar, hatıralar ya kişileri bir arada tutmaya devam eder ya da bireyler yeni aşklara, yeni arkadaşlıklara yelken açar.”
AŞIK OLUNDUĞUNDA SALGILANAN ENDORFİN HORMONU UYUŞTURUCU ETKİSİ YARATIYOR
Aşk esnasında beynin fonksiyonel MRI ve PET incelemeleri ile elde edilen bulguların, madde bağımlıları ile benzerlik gösterdiğini kaydeden Uzm. Dr. Mehmet Yavuz; aşkın da aynı uyuşturucular gibi haz ve keyif veren endorfin hormonunun salgılanmasına neden olduğunu söylüyor. Diğer taraftan uyuşturucu bağımlısının uyuşturucu bulamaması durumunda gösterdiği belirtilerin, aşık olan kişinin terk edildiği zamanki bulgularıyla paralellik gösterdiğini de ifade eden Yavuz, her iki durumda da fiziksel ve ruhsal çöküntü halinin olabileceğini belirtiyor.
SADAKATİN DE BİR KİMYASI VARAşkın kimyasal yönünü incelediğimizde, insanları evlilik ve tek eşliliğe iten olayın sadece sosyal gelenekler olmadığı anlaşılıyor. Sadakatin temelinde, dışarıdan fark edilemeyen kimyasal ve hormonal bir karışımın rol aldığını belirten Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, görüşlerini aktarmaya şu sözlerle devam ediyor: ” Dopamin 1 reseptörü devre dışı kalmışsa ya da iyi çalışmıyorsa, sadakat duygusunda aksama olur ve o erkek ya da kadın çapkın biri olarak karşımıza çıkabilir. Bu noktada akla, “Çapkınlık bir beyin hastalığı mıdır?” diye bir soru gelebilir. Düzenli aile yaşamı ve seviyeli beraberlikler için, Dopamin 1 reseptörünün iyi çalışması şarttır. Diğer bir deyişle, çapkın bir kişide ya Dopamin 1 yetersizdir ya da Dopamin 2 aşırı etkindir. Dolayısıyla reseptör algılamalarındaki dengesizlikler, kişinin düzenli sosyal hayatını ve aile hayatını tehlikeye sokabilir.”
SADAKAT TESTİ YAPILABİLİR Mİ
Bugün sadakat duygusunu öngörebilmek için Dopamin 1 reseptörlerinin mutlaka iyi çalışması gerektiğini aktaran Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, reseptörlerin iyi çalışmasının kişinin tek evliliğe yönelmesini sağlayacağını ifade ediyor. Yavuz, görüşlerini şu şekilde tamamlıyor: “Kimbilir belki de ilerde Dopamin 1 reseptörlerini somut olarak gösteren bir tetkik geliştirilir ve bu geliştirilen sadakat testi ile evlenecek kadın ya da erkekler, karşı cinsi önceden değerlendirme imkanına sahip olabilir.”
AŞK VE SEKS HORMONLARININ İLİŞKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Dopamin, oksitosin, noradrenalin, feniletilamin, vazopressin ve serotonin hormonlarının aşk hormonları olduğunu belirten Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, görüşlerini şu şekilde aktarıyor: “Dopamin ödül sisteminin temel molekülüdür. Özlemek, sevgiliyi görmeden duramamak ve tutku onun işlevidir. Oksitosin eşler arasında bağlanmayı sağlayan moleküldür. Normalde emzirme ve orgazm sırasında artar ve sosyal bağlanmaya hizmet eder. Eşler arasında sevgi, şefkat ve empati başlıca işlevleridir. Noradrenalin; sevgi ve aşk esnasında yüz kızarması, göz bebeklerinde büyüme, çarpıntı ve heyecandan sorumludur. Adrenalinin etkisi de eklenirse mide krampları, ellerde titreme ve terleme görülebilir. Vazopressin de oksitosin kadar olmasa da bağlılığı ve sadakati temsil eder, ancak asıl görevi vücuttan idrar atımıdır. Feniletilamin aslında bir dopamin türevi olup, aşığın heyecanından ve her an enerjik olmasından sorumludur. Serotonin ise mutluluk hormonudur, eksikliğinde depresyon ve panik atak gibi nevrotik bozukluklar baş gösterir. Testosteron, androjen, östrojen, progesteron başlıca seks hormonlarıdır. Aşk ve seks hormonlarını birbirinden ayırmak gerekir. Çünkü bu homonlar, bazen zıt etki bile gösterebilir. Örneğin oksitosin tek eşliliği, sadakati, şefkati temsil ederken, testosteron ise aksine çok eşliliği teşvik etmektedir. Testosteron kadınlarda az erkeklerde çok olan bir hormondur. Bu hormon bir erkekte ne kadar yüksekse, onun çapkın olma ihtimali de o kadar yüksektir.”