Psikolojik Savaş faaliyetleri altında Batının Türk tarihine bakışı
1000 yıldan fazla süren İslamlık-Hıristiyanlık davalarının doğurduğu düşmanlık duygusu içindeki tutucu tarihçiler, bu davalarda asırlarca İslâm’ın öncülüğünü yapan Türklerin tarihini, kan ve ateş maceralarından ibaret göstermeye çalıştılar. Türk ve İslâm tarihçiler de Türklüğü ve Türk medeniyetini İslâmlık ve İslâm medeniyeti ile kaynaştırdılar; İslâmlıktan önceki binlerce yıla ait devreleri unutturmayı Ümmetçilik siyasetinin icabı ve din gayreti vecibesi bildiler. Daha yakın zamanlarda Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bütün unsurlardan tek bir millet yaratmak hayalini güden Osmanlılık cereyanı da, Türk adının anılmaması, milli tarihin yalnız ihmal değil, yazılmış olduğu sayfalardan kazınıp silinmesi yolunda üçüncü bir etken halinde diğerlerine eklenmiştir. Bütün bu olumsuz cereyanlar, tabii olarak, mektep programları ve mektep kitapları üzerinde bile etkisini göstermiş ve Türklüğün, çadır, aşiret, at, silah ve savaş kavramlarıyla eş anlamlı tutulması geleneği mektep kitaplarımıza kadar girmiştir.
18. yüzyıldan sonra üretilen Avrupa merkezci tarih teorisi, insanlık tarihini, eski Yunan-Roma uygarlıkları ekseninde açıklamış ve uygarlık mirasını da Asyalı ve Ortadoğulu kaynaklardan kopararak, Avrupa’ nın tekelinde göstermiştir. Batı Avrupa dışındaki halklar, bu arada Türkler uygarlık yaratan değil, uygarlık yağmalayan ikinci sınıf “barbar ? ırklardan sayılmıştır.
Bu hususta 8nci Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın 1988 yılında, kaleme aldırdığı “La Turquie İn Europe ? isimli eserinde şu ifade yer almaktadır. ?Bizi Türk sayarak dışlıyorsanız bilin ki, bizim Türk denecek bir şeyimiz yoktur, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlumun adı olan Efe bile, Yunancadır; Bu nedenle, Avrupa Birliğine girmemiz için kültürel engel yoktur(….) Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz, Avrupa Birliğine alınmamıza bu açıdan da herhangi bir engel yoktur ?
Bu kapsamda yapılan hata ilk değildir son da olmayacaktır. Atatürk’ün ölümünden sonra iktidardaki CHP nin sözcüsü durumundaki Nurullah ATAÇ, batı kültürünün mutlak ve eksiksiz alınmasının, bunun için de Yunanca ve Latince’nin mecburi ders olarak Türk okullarında Türk çocuklarına okutulması gereğini savunmuştur. O devirlerde Yunan Latin eserleri okullarda ders olarak okutulmaya başlamış, hatta Latince eğitim veren liseler açılmıştır. Tüm bu çabaların mantığında aslında ana dilimiz Türkçeyi unutturarak Türk kültürünü yozlaştırmak, değiştirmek ve yok etmek hedeflenmiştir.
Likya’nın Yunan medeniyetinin temeli olduğunu göstermek amacıyla Likya uygarlığı konusunda ilki Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü (AKMED) tarafından 1977’de İstanbulda,1990 da Viyana’da yapılan Likya sempozyumlarının bir üçüncüsü 7-10 Kasım 2005 tarihinde en geniş katılımla (350 katılımcı) Antalya’da yapılmıştır. AKMED’ in kurucusu ve sempozyumun (Bilgi Şöleni) şeref başkanları Suna KIRAÇ ve İnan KIRAÇ’ın düzenlediği ve Antalya valisi Alaaddin Yüksel’in açılış konuşmasını yaptığı sempozyumda İnan Kıraç Bizans ile ilgili “Bazı şeyleri dışlıyoruz. Bizim değil diyoruz. Oysa Bizans bizim. 1100 yıl birileri yaşamış, sonra ben Osmanlı olarak bunun bir parçası olmuşum. Sonra Cumhuriyet olarak devam etmişiz. Dolayısıyla Bizans’ı, 1100 yılı silip atamayız. ? demiştir.
Oysaki bu bilgi şöleninde “Likya medeniyeti Yunan medeniyetinin temelini meydana getirir.? iddialarına verilecek cevap, Likya konusunda Prof. Dr. Cevdet BAYBURTLUOĞLU ve diğer araştırmacılar yıllardır yaptıkları çalışmalardır. Bu araştırmaların ışığında diyoruz ki, günümüze kadar ulaşan yüzlerce Likya yazıları mademki eski Yunancadır, neden Yunanca temel alınarak hala okunamamaktadır! Batılı bilim adamlarının Etrüsk yazılarını okunmaya muvaffak olamadıkları gibi, söz konusu olan Likya yazısı da Etrüsk yazısının bir türevi olduğundan okunamamaktadır. Etrüsk, Pelas, Attika ve Firik yazısı ile Likya yazısı aynı kökten doğan alfabenin farklı zaman ve coğrafyalarda çok az değişmiş halleridir ama ana kök aynıdır ve bu yazılar Tarihçi Doç.Dr.Haluk Berkmen tarafından okunabilmektedir.
Tarihçi Dr. Serhat Kunar “Antalya ve yakın çevresi ? adlı kitabında, Midilli’de oturan Yunan’lıların Anadolu’da yaşayan Türklere, bayraklarındaki Kurt başından dolayı, Yunancada Kurt anlamına gelen Likos diye hitap ettiklerini belirterek Likya’lıların bıraktıkları yazılardan da bunların Erken Türk olduklarının anlaşıldığı yazmaktadır.
1977 den beri Likya medeniyeti ile Yunan medeniyeti arasında ilgi kurmak için AKMED bünyesinde yapılan çalışmaların hiçbir bilimsel temeli yoktur.
Sonuç Dünyada en eski uygarlığa sahip olan biz Türkler, bunun bilincinde olarak dünyanın neresinde olursa olsun atalarımızın bırakmış oldukları eserlere sahip çıkmak zorundayız!
Gerçek Türk tarihi bize şunu söylemektedir:
· İlk Alfabetik yazıyı Türkler buldu.
· 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir.
· İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur.
· Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur.
· Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk’tür.
· Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.
Anadolu topraklarının eski Yunan medeniyeti ile hiçbir alakası yoktur! Anadolu topraklarının en eski sahipleri Atatürk’ün de dediği gidi Türklerdir! Bizlerden önce bu topraklarda başkalarının olduğunu kabul etmek, büyük bir yanılgıdır! Aksi takdirde herhangi bir milletin ve medeniyetin kültürel üstünlüğünü kabul etme ezikliği içerisinde olmamız, kültürel değerlerimizi zamanla kaybetmeye, sonuçta da tarih sahnesinden yok olmamıza sebep olacaktır!
Bütün bu gaflet, delalet ve hıyanet içerisinde yapılan saldırılar karşısında süratle Atatürk’ün “Türk Tarih Tezi ? gün ışığına çıkarak, yapılmış olan bilimsel araştırmalar kaldığı yerden devam ettirilmelidir. Kabul edilmelidir ki, Atatürk inkılâpları Türk Uygarlık tarihin bir ürünüdür!
Atatürk önderliğinde, dört yıl olan lise eğitimi için hazırlanan, fakat Atatürk’ün ölümüyle 1939 (yeni kitapların hazırlanıncaya kadar bu kitaplar 1941 yılına kadar okutulmaya devam edilmiştir) yılında müfredattan kaldırılan tarih kitapları yeniden müfredatlara ilave edilmelidir.
Ulusal birliğin en önemli öğelerinden biri tarih bilincidir. Uluslar, tarihlerine güvenerek geleceklerine yön verirler. Tarih bilinci olmayan ve bağımsızlıktan ödün veren milletlerin hayat hakkı yoktur. Bilinmeli ve hiç unutulmamalıdır ki Bu devletin temelinde “Bağımsızlık benim karakterimdir! ? diyen Mustafa Kemal ATATÜRK vardır.
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya’nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı’da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal Atatürk