Hüzünlü akşam, şehrin üstüne sereserpe uzanmış beyaz salkım saçak bulutlar, arasından düştü düşecek bir aşk duruyor...Bir şehirde ve biliyorum ki şu an kenarında durduğu nefesinden buğulanmış cama içinden geçeni yazmamak için direnirken, bir yıldızın ona uzattığı mektubu sayfa sayfa çevirmeden gözleriyle okuyan biri var.
Geçmişte bekleyip, düşümden geçerken aklımın bir köşesinde konaklayıp içimin bir zerresine katık edip kendini, hasret hasret büyüten. Ele avuca sığmaz arsızlığımın ortasına kurulup, çekip çekiştirip kalbimi aşk kapağından aklımı çelen; yarına ve bana benzeyen. Işığından rengârenk maviler alırken kükreten...
Hangi yıl, hangi ay, hangi güne denk geldin bilmem. Bir ayna kırığını alıp elime, hiç görmediğim gözlerine seslendim gözlerimle ilk kez "seni seviyorum" diye. Suskunluğunu içimde duyup, kendime teselli olsun diye fısıldayışımdı "bende"... Suskunluğun, benim haykırışımdı içime.Gel zaman, git zaman derler ya uzun zaman dilimlerine sizin orada ve bizim köyde. Öyle bir süre yani geçmek bilmeyen vakitlerle, ben diyeyim bir gece sen de bir sene hiç yanyana gelmediğimiz, birbirimizi bilmediğimiz, tanımadığımız ve duymadığımız süreye. O yüzdendir, bugün "düş yaprağı" dedim adına. Yarın "düş salıncağı" sonra sonra düşündükçe, özledikçe, büyüttükçe düşümü ve düşkünlüğümü bin bir isimle düşeceğim yoluna.Ama bilsen fanisinden olduğum dünyada biriktirdiğim keşkeleri, sıralayabilsem ve hani dökebilsem içimdeki çirkinlikleri düşümden düşmenden korkuyorum şimdi. Ki en kötüsünü söyleyeli henüz bir an bile geçmedi. Şimdi istiyorum ki utancımı dünden ve payıma düşeni alıp günden sessizliğimi sana saklayıp. Orta yere, sağanak yağmurun altına atıp kendimi arınmalı her şeyden. Belki acındırmalı gelip geçen somurtkan yüzlere ve seni dilenmeli diyorum belki de senden bir nebze olsun bana katacak herkesten.Hüzündü akşam, şehrin üstüne sereserpe uzanmışken düş, içerisinde düştü düşecek bir aşk duruyordu...