yine gelsen yağmurla bir pazar sabahı
İstanbul üşüse tir tir titrese
insanlar koşuşsa taş kaldırımlardan
elin değse bir çocuğun başına,okşasan
yalnızlığından ısısa tüm dünya
yeniden ve gülsen bir kez,
İstanbul çiçek açsa her gülüşünde
bir vapur çığlığı duyulsa ta uzaklardan
Haydarpaşa limanından beyaz yelkenli bir gemi kalksa
çığlık çığlığa martılar takılsa peşine
el sallasa güvertesinden çiçeği burnunda aşıklar
ne ayrılık olsa ne ayrılan
el ele yürüsek yine Hisar ’da
selam versek surlara tarih koksa burnumuza
bir demet çiçek alsan kaldırımdaki satıcıdan
yüzüm gülse güller açsa
ben gülleri koklasam sende beni
oradan geçsek mısır çarşısına
kolun belime dolansa otursak başım omuzunda
seyretsek masmavi denizi başımızı alsa ağların kokusu
biz de yem atsak kuşlara
Beyazıt Meydanı’nda güzel gözlü bir roman kızı
baksa falımıza
ben seni geçirsem aklımdan
sen dünden yazıılsan bana
Kanlıca’da demlensek sonra
sıcak sıcak içsek mis gibi çayından
kulağıma fısıldasan aşkın namesini
ben duymadım bir daha söyle desem
sen avucuma çizsen aşkın resmini
ben maçup
uzanıp öpsem dudaklarından İstanbul’u