Bir plaza kapısı gibi yaklaşana kapılarını açtığında;
Ne kendine verdiği sözler gelir aklına, ne de adına "aşk" dediği büyük boşluklar...
Söylenir;
"Hoşgeldin... Ne kadar da aynı iklimin sevgilileriyiz..."
Çoğu kez karşılıksız sever insan...
Hayatının sırlarına ortak edeceği insan seçimini; durarak, düşünerek, "az bekle" diyerek yapmaz...
"Düşünüyorum da... En çok ikimiz için yarın ve dün yok..."
Ne kadar sevebilirse, hep o kadar sever insan...
Özlemlerine, beklentilerine, ne verip ne alabileceğine bakmaz...
Sadece "Beni ne kadar seviyorsun"un cevabını bildiğini sanır...
"Ellerim bu kadar açılıyor... Ama dünyalar kadar"...
Rakamsız, matematiksiz, hesapsız sever insan...
"Farklı bedenlerin bir insanıyız" der;
"Sen ve ben eşittir mutluluk... İki kere iki dört..."
Aşkın kanununu okumaz insan... Yazar...
"Sende tutuklu kaldım" diye mahkûmiyetini anlatır;
"Esaretim sensizliktir... Özgürlüğüm seninle..."
Bedelsiz, beklentisiz, karşılıksız sever insan...
"Ben seni seviyorsam; bundan sana ne" diyerek...
Kavuşma hayalleri, gerçeğini bastırır...
"Senin olduğun yerde... Seni düşündüğüm yeri özlüyorum..."
Ama nasıl severse sevsin insan... Her kavuşma, bir terk ediştir aslında...
Tıpkı hesapsız kavuşumalar gibi, hesapsız ayrılıklar yaşar...
"Beyaz atlı prens sandım... Korkulu rüyanın kahramanıymış meğer..."
Hesapsız sevmelere koşan kalbiyle, hesaplaşma vakti gelmiştir artık...
Gökkuşağı gibi her köşesi rengarenk kalbinin; kömür karasına dönüşmesini izleyip ağlama vakti...
"-Yüreğim yanıyor... Ciğerim kanıyor... Bitmeseydi öykümüz böyle..."
alıntı