Ne desem ne söylesem sana kurduğum cümlenin altında eziliyorum.
Neyi anlatmaya çalışsam, bir sen daha eksiliyorum.
Kapına komşu bile değil kapım.
Geceleri sığınak bildim kendime,
Uzaklar seni bana getirmiyor.
Ya hayat çok kısa diyorum yada hayatımı ben kısa kesiyorum…
Gecenin hüznü ile sarmaş dolaş,
Basıp da geçtiğin sokakların karanlığı vuruyor odama,
Nefesim yettiğince direniyorum sana,
Kan kevan kalan kağıtlar,
Pusuda bekleyen gözyaşlarım,
Zamansızlığım aleyhte.
Bir kaç firari özlemi anlatıyor bu satırlarım.
Ah… ahh.
oysa, ne çok yalan ömür geçirmişim seninle.
Kâh sessizlik çökmüş odama,
Kâh neşter darbeleri vurulmuş kapanmayan yarama.
Seni özlemek, acılarını omuzlamak gibi sevgili.
Her hatırada bir kaç yük daha biner sırtıma,
Oysa biliyorsun, bu yalnızlığın sonu yok.
Belki bir gün,
Yorgun bedenim bir düşer bir kuru toprağın baharına!
Seni yokluklara gelin ettiğimden beri,
Hayalimizin çatısız evinde sus pus oldum ben!
Yargısız bir ayrılık düştü payıma,
Özlemekten bayatlamış bir matem çatırdıyor dudaklarımda!
Hani diyorum,
Bir ölü duysa,
Acır da yer açar ayak ucunda.
Şimdi sana soruyorum sevgili.
Bir kere ses verseydin gittiğin yerden,
İsteyerek atlamazmıydım, adıma kazdığım boş mezarın bağrına!
Oysa ben ölmeye değil, yeniden yaşatmaya gelmiştim seni,
Bir nefes boşluğu kadar yakındı sana duyduğum temiz düşlerim.
Sen bizi bilinmezlere peydahlıyarak,
Kaç gece bensiz dualarda ” amin” dedin?
Gittin diye sensiz kaldığımı sandın hep.
Yanılıyorsun…
Mevsimsiz şiirlerime sürgüledim seni,
Oysa sen,
Pervasız düşüncelerinle hep ahirete erteledin bizi.
Söylesene.
Gözlerin, aşkın mektebimiydi?
Gitsende ben sendeyim hâla sevgili,
Ayrılıktan yana hiç bir mağlubiyeti kabul etmedim,
Umutlarımın yamacında, bir gün döneceksin diye bekledim!
Alican SOFU