İnsan farklı mı olmalı ? Farkında mı olmalı ? Bu sıralar kendime en çok sorduğum soru bu. Birbirine benzer öğeler olarak gözüksede onlarda tamamen farklı diğerinden...
Farklı olmak sonradan kazanılan bir meziyet midir. Yoksa insanın içinden mi gelir. Doğuştan gelen farklılık elbet hissetirir kendini ama ya bu sonradan kazanılmışsa çok mu sırıtır giyenin üzerinde? Çok nitelikli ama bir o kadar da gereksiz düşünceler geziniyor düşüncelerimde. Demek ki farklı degilim ben sadece olayların farkındayım. Aslını sorarsanız ben öncelikli tercihimi farkında olmaktan kullanmıştım bile. Zaten bir farkın varsa çok bekletemezsin içinde. Gün olur esaretten kurtulur özgürlüğün tadına alışır süzülür gider içinden. Sonrasında ister istemez yansımasını herkes görecektir. '' Farklı insanlar her zaman yalnız kalır çünkü onlar sürüden çoktan ayrılmıştır'' diye bir kaç satır bişeyler okumuştum biryerlerde.
Her neyse, iki günlük dünyada farklı olacam diye kendimi tüketip farklı arayışlara girmeye gerek yok diye düşünüyorum. Alıcılarımı sonununa kadar açıp önce havasını soluduğum evimden başlayarak, Simidin kokusunu,çayın demini, komşumun selamını,sokaktaki köpeği,börtü böcüğü havadaki sisi, bir tebessümü ne bileyim, her ne varsa sayamadığım, işte onların hepsinin farkına varmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum.
Bu zamana kadar malesef farkına varamadığım veya farkında olamadığım şeyleri yerinde görmeye doğru
usulca yol alırken sizleri de Can Yücel'in çok güzel bir şiiri ile başbaşa bırakıyorum.
FARK ETMELI INSAN
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken ‘Dünya benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların ‘her şeyi bırakıp gidiyorum işte!’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrailin her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine ’seni çok seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.
Fark etmeliyiz çok geç olmadan…..
Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti, yarın meçhuldür…
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür….