Sonbaharla birlikte grip aşısıyla ilgili görüş ayrılıkları yine gündeme geldi. Aşının ilaç firmalarının pazarlama harikası olduğunu ileri süren de var, doktora başvuruları ve ölümleri önlediğinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyleyen de. İnsanların kafasındaki soru ise aynı: 'Grip aşısı olalım mı, olmayalım mı?'

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, sıradan bir mevsimsel grip döneminde hastalık dünya genelinde 3 ile 5 milyon şiddetli vakaya, 250 bin ile 500 bin civarında ölüme neden oluyor. Grip mevsimleri, her yıl grip aşısının koruyuculuğu ve gerekliliği ile ilgili görüş ayrılıklarını da beraberinde getiriyor. Bazı uzmanlar aşının gripten korunmada yeterli etkiyi göstermediğini belirtirken, bazıları tersini savunuyor ve özelikle risk grubundakilerin mutlaka aşılanması gerektiğini söylüyor.

Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, grip aşısının işe yaramadığı görüşünde. Grip virüslerinin sürekli mutasyona uğradığını, dolayısıyla grip aşısının da aynı şekilde mutasyon geçirdiğini belirten Aktaş, “Yani, önümüzdeki günlerde grip hastalığına yol açacak virüsün hangisi olduğunu bugünden bilmemiz mümkün değil. Her sene yenilenen grip aşıları, bir önceki senenin grip virüsü suşlarına (ailesine, alt grubuna) göre hazırlanır. Sadece geçmiş dönemde hastalık yaptığı tespit edilmiş virüslerden korur, gelecek dönemde hastalık yapacak olan yeni grip virüslerinden korumaz” dedi.

Gribin, özellikle çocuklar ve yaşlılarda bulaşıcı hastalıklara zemin hazırlayarak, orta kulak iltihabı, zatürre, beyin zarı ve beyin dokusu enfeksiyonları gibi tehlikeli sonuçlara neden olabildiğini aktaran İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Viroloji ve İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur ise aşının etkinliğinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyledi.

'HİÇ BİR AŞI % 100 KORUYUCU DEĞİL'
Badur, “Grip aşısının ne oranda doktora başvuruları, hastaneye yatışları ve ölümleri önlediği çok sayıda bilimsel çalışma ile kanıtlanmış ve yayınlanmıştır. Ancak hiç bir aşı %100 koruyucu özelliğe sahip değildir. Ayrıca grip aşısının hedeflerinden olan gruplarda, örneğin yaşlılarda bağışıklık sistemi genç-sağlıklı bir erişkinden daha zayıftır ve aşıya istenilen oranda yanıt veremez. Buna rağmen yine de grip aşılarının bu tip immün sistemleri zayıflamış gruplarda ne denli kazanım sağladığı hesaplanmıştır. Bağışıklık sistemi güçsüzleşmiş kişiler için de istenen düzeyde koruma sağlayacak aşıların hazırlanması için çalışmalar devam etmektedir” şeklinde konuştu.

Grip aşısının koruyuculuğuna, doktorların bile inanmadığını belirterek Akdeniz Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya atıfta bulunan ve “Çalışma sonucunda hekimlerin sadece %14’ünün grip aşısı yaptırdığı ortaya çıktı. Yani firmaların bunca pazarlama çalışması hekimleri inandıramamış, %86’sı grip aşısını yaptırmamış” diyen Dr. Aktaş, grip aşılarıyla ilgili araştırmalardan örnekler verdi: “Grip salgınından ölenlerin %90’ından fazlası 65 yaş üstü hastalar. Dolayısıyla, grip aşısından beklenen en büyük fayda, bu yaş grubunu korumasıdır. Peki, 65 yaş üstünde grip aşısının koruyuculuğu ne kadar? Sadece %9. Bu rakamı kim veriyor? Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC – Center’s for Disease Control and Prevention). (1) Yani %9 koruyan bir aşı, yeterince koruyor denilebilir mi?

'BİR AŞININ % 85-95 KORUYUCU OLMASI GEREKİR'
Yine Minnesota Üniversitesi’nin 2011’de yaptığı bir araştırmada, grip aşısı hakkındaki 5.707 makale taranmış ve bunların arasından bilimsel olarak yeterli görülen 31 makalenin analizi yapılmış. Analizde, 18-65 yaş aralığındaki koruyuculuğa da bakılmış ve sadece %59 koruduğu bulunmuş. Oysa bir aşının etkin kabul edilebilmesi için, en az % 85-95 arası koruyuculuğunun olması gerekir. (2)”

‘GRİP AŞILARI MASUM DEĞİL’
Avrupa’da yapılan 2 çalışmada, grip aşısının yapıldıktan 3 ay sonraki koruyuculuğuna bakıldığını anlatan ve “Koruyuculuk, bir çalışmada sıfır, diğerinde eksi bir olarak bulundu. (3)” diye konuşan Dr. Aktaş’a göre grip aşılarının bazı yan etkileri de var: “Bunlar sanıldığı gibi masum aşılar değil. Çalışmalarda, grip aşısının felçlere neden olan Guillain-Barre sendromuna yakalanma riskini arttırdığı gösterildi. (4) Avrupa’da pek çok ülke, geçtiğimiz yıllarda grip aşılarını piyasadan toplattı. İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya Sağlık Bakanlıkları, toplatılan aşılarda, insan sağlığını tehdit edebilecek kalite hataları olduğunu açıkladı.”

Dr. Aktaş’ın verdiği araştırma örneklerini değerlendiren Prof. Badur’un yorumu; “Doktor beyin söylediği yayınları biliyorum ancak bu yayınların her birine metodoloji açısından bazı eleştiriler yöneltildi. Gelişmiş ülkelerde milyonlarca kişi grip aşısı kullanırken ve ülkemizde 15-20 milyon doz aşı kullanılması gerekirken, sadece 2,5 milyon doz kullanılmakta; buna rağmen hala öne sürülen bu tip yaklaşımları çok sağlıksız ve bilimsellikten uzak bulmaktayım. Yaşlılar asıl korunması ve aşılanması gereken gruptur ancak yaşlanma ile aşılara yanıt zayıfladığından sağlıklı bir erişkinde %80’ler civarında olan grip aşısı etkinliği, yaşlılarda % 50’lere düşüyor. Bu durumun düzeltilmesi için yeni arayışlar sürmekte; 3'lü aşılar yerine bu yıl kullanıma ülkemizde de girecek olan 4'lü aşılar gibi. Ancak şu an için elimizdeki olanak %50’lik koruma sağlayan aşıyı kullanmak” şeklinde oldu.

DR. AKTAŞ: GRİP AŞISINI KİMSEYE ÖNERMİYORUM
“Ben bir hekim olarak, grip aşısını hiç kimseye önermiyorum” ifadesini kullanan Dr. Ümit Aktaş, grip aşısının, hiç bir ülkenin zorunlu aşılama programında bulunmadığını dile getirirken, Prof. Selim Badur, grip aşısı yapılması gereken grupların listesinin Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlandığını ve birçok ülkenin sağlık yetkilileri tarafından kabul edilerek bu gruplara ücretsiz aşılama yapıldığını söyledi.

PROF. BADUR: RİSK GRUBUNDAKİLER MUTLAKA AŞILANMALI
2012’ye kadar yaşlılar, çocuklar, sağlık çalışanları ve kronik hastalığı olanların risk grubu listesinde yer aldığını kaydeden Prof. Badur, “Ancak 2009 pandemisinin öğrettiklerinden sonra aşılanması gerekenler listesinin ilk sırasına gebeler konmuştur; hem kendilerini hem de dünyaya gelecek çocuklarını korumak için inaktif grip aşısının gebeliğin herhangi bir döneminde uygulanması DSÖ tarafından önerilmektedir” dedi.

Aşıda görüş ayrılıkları var ancak uzmanlar gripten korunmada önemli rol oynayan hijyen ve beslenme konusunda ortak noktalara değiniyor. Prof. Dr. Selim Badur’un görüşleri: “Elbette kişisel hijyen kuralları, bağışıklık sistemimizi güçlendirecek doğru beslenme alışkanlıkları ve nihayet koruyucu aşılardan yararlanmak suretiyle hem bireysel hem de toplumsal anlamda gripten korunmaya çalışmak uygun bir yaklaşımdır. Doğru beslenme, immün sistemin sağlıklı çalışması için önemlidir. Ancak genel anlamda, doğru beslenme alışkanlıkları dışında, spesifik olarak influenza virüslerine direkt etki eden bir besin maddesi yoktur. Bitki çaylarının, C vitamininin ve diğer gıdaların doğrudan grip etkeni üzerine bir etkisi henüz saptanmamıştır.”

‘GRİP OLAN ÇALIŞANLARA NAZLANMADAN İZİN VERİN’
Kişinin daha önce geçirdiği grip enfeksiyonlarına karşı vücudunda gelişen bağışıklığın, korunmada en önemli faktör olduğunu dile getiren Dr. Ümit Aktaş’a göre de sadece el yıkama alışkanlığı ve kapalı ortamları düzenli olarak havalandırmak bile grip salgınlarından korunmakta bir hayli etkili.

“İşverenlere önerim, grip olan çalışanlarına hiç nazlanmadan ve cömert bir şekilde sağlık izni versinler. Böylece hem hastanın daha kolay iyileşmesini sağlamış hem de diğer çalışanlarına bulaşmasını engellemiş olurlar. Toplum sağlığı açısından ve en az işgücü kaybı için en doğru yöntem budur” önerisinde bulunan Aktaş’ın bağışıklığı güçlendirmede, dolayısıyla gripten korunmada etkili olan beslenme önerileri ise şöyle: “Bağışıklık sistemini güçlendirmek için yapılacak ilk iş, beslenmeyi düzenlemektir. Öğün atlamanın ve uzun süre aç kalmanın bağışıklık sistemini baskıladığı bilimsel yayınlarla gösterilmiştir. Düzenli yemek yenmeli, öğün atlanmamalı.

EV TURŞUSU VE EV YOĞURDU YİYİN
Probiyotikler (faydalı bakteriler), enfeksiyon yapan ajanları engelleyebilme yeteneğine sahiptir. Bol miktarda probiyotik içeren fermente besinler, yani tarhana çorbası, ev turşusu ve ev yoğurdu yemek enfeksiyonlardan korunmakta önemlidir. Özellikle son bir yıl içinde eğer antibiyotik tedavisi alınmışsa, probiyotikler kaybedilmiş olacağından, mutlaka probiyotik takviyesi alınmalıdır. Bir kür antibiyotik almak, vücuttaki probiyotiklerin %95’inin kaybına yol açar.

PAÇA VE İŞKEMBE ÇORBASI İÇİN
• Paça, işkembe ve tarhana gibi çorbalar, hem yüksek oranda kollajen hem de kök hücre içerir, bağışıklığı desteklerler, düzenli tüketmekte fayda vardır.
• Kolesterol vücudun yapı taşıdır. Vücudumuzda meydana gelen hasarlarda tamir eden faktör kolesteroldür. Bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışabilmesi için kolesterole ihtiyaç vardır. Bu nedenle, enfeksiyonlardan korunmak için özellikle çocuklarda yağ kısıtlaması yapılmamalıdır.

ŞEKERDEN UZAK DURUN
• Şeker, bağışıklık sistemi için zehirdir. Beslenmeden tamamen çıkarılmalıdır.
• Tüm taze sebze ve meyveler mevsiminde tüketilmelidir. Mevsim dışı üretilen taze sebze ve meyveler yüksek oranda tarım ilacı ve hormon barındırırlar. Bu kimyasal maddeler bağışıklık sistemi için gerçek bir zehirdir.
• Hayatın özü dengedir. İnsan organizması bir denge organizmasıdır. Dengeyi bozmamak, huzurlu ve mutlu yaşamaya gayret göstermek, sağlıklı yaşamın anahtarıdır