Amaçsız bir sabahtı...Bedeninin ötesine uzanmış bir aşkla bağlıydı adam...
Bilinçaltında dolanan karıncalanmış duygular, istekler, arzular ruhunu sarıyordu umarsızca.

Her sabah bağıran simitçinin sesi, susmak bilmeyen kapı zili, sokaktan ardı sıra geçen insanlar ve tüm olanlar...
Durdurak bilmeyen kalbimi yakan herşey gibi, bir sabah daha.
Tüm yolların beni sonsuzluğa ittiği gibi o kadına da itmesini istedim nicedir.Her gün yazdığı ama anlamını
bilmediği yazılar gibi dağınıktı içinden geçenler, aklını kurcalayanlar...
Kendini toplarlamak ve dur demek belki de onunla gitmek, kararsızlığın hüküm sürdüğü hayatında
bir karar verme vaktiydi...


Düşüncelerinde dolaşan siyah kadın, aklından çıkmayan bir sürü anı ruhunu kemiriyordu...
Herşeyin ötesinde gizli saklı akıtılan yaşlar gibi ıslak gözlerle buğulu camın arkasından hayata bakıyordu.


Bedeninin ötesine uzanmış bir aşkla bağlıydı adam...
Zaman elinden akıp giden kum tanelerine dönmüştü..

Yorgun ve geceden kalma nemli gözleriyle sokağa baktı...
İsteklerin hayata,hayatın büyük bir karanlığa dönüşmesini izledim usulca.Sert rüzgarların savurduğu yapraklar,
sonbaharı kanımda hissettiğim bir sabah girmiştim hayatına...O enfes simsiyah saçlarını bedenimde hissetiğim kadın,
söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki...

Amaçsız bir sabahtı...
Bedeninin ötesine uzanmış bir aşkla bağlıydı adam...
İçinden geçenleri sessizce haykırdığı o gece gitmesine izin verdiği kadını özlüyordu teni...
Aynada gördüğü o gözler, tüm şehvetiyle dalgalanan simsiyah saçlar sonsuzluğun kucağında yerini almıştı.

Durmaksızın bağıran çocuklar, susmak bilmeyen kapı zili, herşeyin ortasında kalakalmış suskun bir adam.
Hayatın tüm çarpıklıklarının gözlerini kararttığı o sabah, buğunun ardında gizlenen nemli gözler...
Unutmak sadece unutmak kararsız düşüncelerinin tam ortasındaki bir karardı.

Uçsuz bucaksız okyanuslar gibi sakin ama derinlerine inildikçe kararan, indikçe kaybolup gittiğim,
simsiyah gözler...O gözlerden süzülen yaşlar, belki de sonsuza dek göremeyecektim...

Amaçsız bir sabahtı...
Bedeninin ötesine geçen aşkın son hikayesini yazmaktaydı adam...
Aklının bir köşesinde yaşanmışlıklar, bir köşesinde yaşanamamışlıkların acısı vardı.Sokağın başında bekleyen ve sanki bişeyler anlatırcasına gözlerine bakan adam,
pencerenin arkasında yaşanan o hayatla bütünleşmeyi ben ise kendi kabuğuma saklanmayı seçmiştim.


Kısa metrajlı bir film gibi basit ama etkileyici bir öykü,iliklerime kadar hissetiğim o kadın, bir kartpostalı andıran gözler, güzel yanaklarından süzülen yaşlar,
imkansız aşkın imkansızlığının sonsuza dek kesinleştiğinin farkına vardığım o an ve , buna sevinen bir kadın...

Karamsar bir Şubat akşamıydı...
Sessizce gidişini izliyordum, gözlerimden akan birkaç damla yaş eşliğinde,,
Sonsuza denk susturduğum orkestranın sessiz çığlıklarıyla başbaşayım şimdi...