Ağlamak… Kimileri için kendini boşlukta kaybetmek, kimileri için eziklik belki. Kimileri için derdine ortak olan küçük su birikintileri, kimileri için yalnızlık, umutsuzluk, kendilerine acı verenlere karşı güvensizlik… Peki ya mumlar için ne? Onlar ağlarken, gözyaşları gözlerinin dibine birikip dökülmeyi isterken, onlar ne hissediyor dersiniz? “Hisseder mi hadi canım, hem mum ağlar mı, uçma” derken sesinizi duyar gibiyim; ama benim mumlarım hem ağlıyor, hem de haykırıyor isteksizce akan gözyaşlarını…


Dikkatle izledim şamdanın üzerine serilmiş mumlarımı… Onlara yanarken baktım, aslında ağlarken, acılarını açığa vururken izledim. Sonra uzun yanışın ardından pat pat damlayan gözyaşlarını gördüm. Damlaya damlaya değişen biçimsiz yüzünü gördüm en sonra. Yaşlanıyordu… Yok, olmaya yüz tutmuştu mumlarım. Şekilsiz yüzüyle bana bakıyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyordu belki de… Sonrasında aniden beliren o haykırışı, bağırışı, hızla sinirle etrafa bakışı ve daha çok ağlaması… Ağlamaktan gücü kalmayan mumum yok olmuştu, eriyip, bitip tükenmişti… Ve sönmeden önce son kez bana bir şey hatırlattı “Mumlar da ağlarmış!”