Ünlü düşünür napolyon “para para para” demiş üç kere. Ne var ki bunu; niçin neden söylemiş muamma. Bir bıkkınlık halin de mi söylemiştir acaba?
Nedir her şey para para para mı demiştir, yoksa gelsin paralar niyetinde mi söylemiştir? Her ne niyetle söylediyse de şu aşikârdır ki bir şekliyle napolyon da parayı diline dolamıştır.
Gelgelelim yine bir şarkıya şöyle malzeme olmuştur para; “para, para, para, üç beş lira varlığı bir dert, yokluğu yara”. Gerçekten böylemidir para? Var olduğunda bir dert, yok iken de yara mıdır?
Herhalde Lidyalılar parayı buldu bulalı para hakkında yazılacak, çizilecek pek çeşitli konu olmuştur şüphesiz. Ancak benim ilgilendiğim tarafı yokluğunun veyahut varlığının nasıl bir sonuca çıktığından ziyade paranın her gönlü mü bu denli fetih eylediği. Afakımızı nasıl oluyor da küçük kâğıt taneleri bu denli kuşatabiliyor. Yatıyoruz bugün ne kadar kazandık, kalkıyoruz bugün ne kadar kazanacağız derdi sarıyor her gün, her gece, her sabah tüm benliğimizi. Evet, mecburuz ve belki de buna mecbur bırakılıyoruz. Ne dersiniz?
Alıştık paraya. Kazanmanın gerekliğinden ziyade harcamaya da alıştık. Kazanması zor elbet… Gecemizi gündüzümüze kattık. El emeği göz nuru harcadık. Verirken ellimiz geri geri gitti çoğu zaman ama zamanla ona da alıştık. Paramız varsa her istediğimizi almaya alıştık. Verdikçe verdik. Vermenin gerekliliğine alıştık. Gelgelelim her şey paranın etrafında dönünce zannettik ki her şeye bu güçle sahip oluruz. İyiliklere, sevgilere…
Maddi her şeyi elimize geçirince zannettik ki manevi olan duygulara, hislere de parayla ulaşabiliriz. Ve yanlışı belki de bu noktada yaptık. Küçük bir iyiliği dokunana da vicdanen rahat olamadık ve parayla perdeledik vicdanlarımızı. Sevgiyi parayla satın almaya kalkıştık. Hâlbuki ne haddimize sevgileri paraya mal etmek…
Haddimize değildi ama bunu da yaptık sonunda. Bize iyiliği dokunanlara teşekkür yerine para verdik ve karşılığını vermiş olduk iyiliğinin deyip birde üstüne teşekkür mü edeceğiz deyip ukalalık ettik. Hal böyle olunca teşekkür etmeyi, minnet duymayı, hediyeleşmeyi unuttuk. Gerçi hediyeleşmek bile yerini en pahalıyı kim aldı yarışına soktu bizleri. Hâlbuki biz böylemi öğrendik değer vermeyi dostlarımıza. Karşılıksız sevmeyi öğretmemişimiydi bize ninelerimiz. Bir hurman varsa yarısını paylaş dememişmiydi Peygamber Efendimiz. İnsan bir Müslüman kardeşine dahi küçük bir iyilik yaptığında teşekkür etmezse nasıl olacak da bize sayısız nimetlei veren Rabbine şükretmeyi öğrenecek. İşte paranın bu açıdan zararı da söz konusudur.
Elbette birçok şey paranın gücüne bakıyor. Rahat yaşamak, istediğin yerde güzel bir tatil yapmak, güzel bir şekilde okumak… Dahi dini vecibelerimizi yerine getirmek içinde paranın gerekliliği söz konusu. Hacca gitmek, zekât vermek, bol bol hayır hasenat yapmak gibi… Ama bize her şeyi para vererek almaya alıştıran bir zihniyet bazı güzel değerlerimizi de kaybetmemize sebep oluyor kuşkusuz. Arkadaşımız bize davete gelen misafirlere ikram hazırladı diye çıkartıp karşılığını istemese de parayla veriyoruz ki bu onun bir işinden ziyade nadiren yaptığı bir iyilik. Komşumuza acil bir zamanda çocuğumuzu emanet ediyoruz bir teşekkür yerine ücret ödüyoruz. Dahi eşlerimiz bile bu açıdan bakar oldu bize. Güzel bir akşam yemeği hazırlayan hanımımıza ellerine sağlık demeyi bile çok görüyoruz. Nedeni ise parayı eve getiren o bir de teşekkür mü edecek? Aynı şekilde hanım borç harç içinde sıkıntıda olan beyine kesene bereket demeyi çok görüyor çünkü ele avuca giren ne varsa borç. Evet, her şeyi paraya endekslersek insan ilişkilerimiz de o denli zaafa uğruyor. Tabii ki komşumuza veyahut arkadaşımıza bize yardım ettiği için bir karşılık veririz. Bizim ihtiyacımız görülmüşken onunda var ise bir ihtiyacı giderilir ama bu demek değil ki bir Allah razı olsun dahi demeyelim. Aman ben ona bu işin karşılığını verdim hakkını aldı demek olmamalı niyetimiz. Eğer elimizde varken kibre kapılıp her iyiliğin vicdani karşılığını para da görürsek elimizde avucumuzda olmayınca da bize iyilik edecek kimseyi bulamayız. Çünkü biz bu duruma getirmiş oluruz dost ilişkilerimizi. Evet, vermeye alışmak ta almaya alışmakta bir orta yoldan geçmeli. Hayrı ve iyiliklerimizi kazanacağımız iki kuruşa mal etmemeli vermeye gücü olan vermeli ama yanında teşekkürünü minnetini sunmalı parayı alanda aynı şekilde teşekkürünü minnetini sunmalı böylelikle yakın ilişkilerimize paranın ince hesaplarını alet etmemeliyiz.
Velhâsıl şarkıda da dendiği gibi varlığı bir dert yokluğu yara… Ama bunu en aza indirmek bizim elimizde. Eğer bir şey iyiliğe ve güzelliğe vesile oluyorsa ne ala. Zira tam tersi iyilikten çok kayıplara sebebiyet veriyorsa durup bir kendimize bakmalı, nerede yanlış yaptığımızı sorgulamalıyız. O takdirde bize çok faydasının dokunacağı da kuşkusuz bir hal alır.