Dört bir yanını saran vuslat arzusu dayanılmaz olunca artık Mecnun. Vazgeçti dağlarda dolanmaktan. Geçirdi delilik zincirini boynuna, döndü şehre, Leyla’sını bulmaya.
Leyla bir ateş, Mecnun pervane.
Biliyordu cayır cayır yanacağını. Dönerken etrafında, kanatlarının tutuşacağını.
Arzusu da buydu zaten, emeli de. Niyetlendi ateşin tam ortasına gitmeye.
Yanacaktı Leyla’nın gözlerinde.
Leyla olacaktı O, O olacaktı Leyla.
Ateşten âlî tevhid makamı mı var? Aşıkın birlikten başka muradı mı var?
Ateş ki her varlığı bünyesinde eritir, tertemiz yapar, kendine benzetir.
Ateşe düşen artık ateşten başka bir şey midir?
Kim derse ki ateşte de olsam ben varım, ayrıyım işte.
İtiraf etmesi gerekir taştan kalbine.
Taştan gayrısı yanar ateşte, kül olur bedeni, duman olur ruhu.
Her lahza O olur, vuslat istemez artık.
Aldığı nefes O’dur. Gözleri gökteki yıldızlar, nefesi yanağını okşayan rüzgar.
Saçları laleler, kokusu mor sümbüller.
Kırmızı balıklarda, sumak kasesinin içine atılan gümüş parada, Hafız’ın divanı okunurken yanı başında, o vardır her birinde. Her biri ondan bir eser.
Hafız’ın söyledikleri doğru mu acep? Doğru olmasa kalp tasdik eder mi hiç?
Acem’in sözlerinde O mu dinlenir, safranın kokusunda O mu var?
Kahvenin telvesinde, ciğere çekilen sigara dumanında...
Her tadılan niçin daha lezzetli gelir? Ya görülen her şey neden güzeldir?
Özlemeye ne hacet?
Vuslat kime gerek ey erenler?
Heyhat! Aşıka kavuşmak n'ola?
Ayrı olduğu zaman mı var?
Gözüyle gördüğü bir başkası, dudağıyla içtiği başka biri mi var?
İşte Mecnun görünce tekrar Leyla’nın ateşini boynunda zincirle. Gelmişti muhakkak bunlar fikrine. Gelmişti ki feryad edip kırdı zincirleri, döndü dağlara, deliliğe.
Ayrılık olmayan yerde vuslata ne hacet, vahdetin olduğu yerde tevhid ne gerek.
Aşk ateşi aşıktan önce maşukun kalbine düşer derler doğru mu acep?
Bende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var,
Aşık-ı sadık menem Mecnun’un ancak adı var.
Kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın,
Leyla’nın Mecnun’u, Şirin’in eğer Ferhad’ı var.
Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle,
Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var.
Öyle bed-halem ki ahvalim görende şad olur,
Her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var.
Gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta,
Kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var.
Ey Fuzuli aşk men'in kılma nasihten kabul,
Akl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var.