Ben zaten bitkinim, beni daha niye bitirmeye çalışıyorsun?
Herşeyi anlatmıyorum, ahlakım değildir.
Ben zaten bitkinim, beni daha niye bitirmeye çalışıyorsun?
Herşeyi anlatmıyorum, ahlakım değildir.
.
Ne yazılabilirki şuraya herşey acınacak durumda.
Ölsek kurtulur muyuz bilsek intihar ederiz.
.
Adam dediğin lafı ile ağır olur.
.
Bugünü unutma. aWk gözleri aynıydı.
.
Kim söylemiş son diye, olmaz diye,kanar diye
Anlatma
Anlamam...
.
Bir yerlerde umudun varlığını hissetmekteyim.
.
Ses.
.
“Mayıs ayının ilk günlerinde bir öğle üzeri Ortaköy’den başladık yürümeye...Güneş solgun turuncu gökyüzü uçuk mavi, deniz çırpıntılı lacivert, Boğaziçi’nin iki yakası erguvan rengindeydi...Denizin tarafındaki kaldırımda yan yana yürüyorduk...Ben denize bakıyordum...Dalgalar sahildeki tekneleri yavaşça sallıyordu...Saçlarım uzun olsaydı onlar da rüzgarda sallanacaktı...Bebek Koyu’na geldiğimizde elimi tutmak istedi...Önce elimi çektim, sonra elini tuttum...*Ele ele Emirgan Korusu’na geldiğimizde bizi laler karşıladı...Boğaz’ı gören bir banka oturduk...Yan yana...Konuşmuyorduk... Denize bakıyorduk...Kendini bana yaklaştırdı... Elini omzuma attı...- “Benimle evlenir misin?..” dedi...Şaşırmıştım...Yanaklarımın kızardığını biliyordum...Yüzüne bakmadan “Anneme sormalıyım...” dedim...Omzumu hafifçe okşadı...*Akşam anneme gelip olanları anlatınca; “Babana danışmalıyım...” dedi...Beş sene olmuştu annemle babam ayrılalı...Babam ikinci annem Yıldız Moran’la evliydi...O akşam babam, annemin Caddebostan’daki evine geldi... Sofrada babamla karşılıklı oturduk... Annem ise başa oturdu...Önce yemek yedik... Sonra annem konuyu açtı...Sordu...Benim yanaklarım yine kızarmıştı...Cevabını bekliyordum ama vermiyordu...*- “Benim şiir kitaplarım nerde?..” diye sordu...Annem kitapları sofraya getirdi...Babam tabağını kenara itti...Rakı bardağını kitaplardan uzaklaştırdı...Sayfaları karıştırmaya başladı...Şiirle cevap vereceğini anlamıştım...Makaralı teybi, sehpanın üzerine koyup düğmesine bastım...*Şiirlerini sesi ile oynayarak bazen yavaş, bazen hızlı, bazen fısıldar gibi, bazen bağırır gibi okudu...Hiç ara vermeden okuyordu şiirlerini... Gece uzun sürdü...Vakit bir hayli geç olmuştu...Kitaplarını kapattı, yerinden kalktı, kitapları rafa koydu, bizlere “Hoşçakalın” diyerek gitti...Bunlar erguvanların İstanbul’u kuşattığı 1966 yılının Mayıs ayında yaşandı... Şimdi yine Mayıs ayındayız... Aradan 46 (şimdi 47) yıl geçti... İstanbul yine Erguvan renginde...*Düşünmeden bastığım o teybin düğmesiyle babam Özdemir Asaf’ın sesini kaydetmiş olmamın ne kadar önemli olduğunu çok sonraları anladım...GİDEN isimli şiirinde;“Geçen yaşadığındır, yaşarken anlamadan.kalan bir gerçektir belki...” der... Yaşadığını anlamanın bu kadar zor olacağını hiç düşünmemiştim...Bodrum’da bahçedeki erguvan ağacına bakarak yazıyorum bu yazıyı... Çiçekler döküldü sadece yaprakları kaldı...Bir sene beklemem gerekecek çiçeklerini görebilmem için... Seneye mayıs ayında kavuşmak üzere Erguvan Ağacı...”*Özdemir Asaf’ın kızı Seda Arun’un “evleneceğini babasına haber verdiği ve onun onayını beklediği akşam saatinde yaşadıklarını yazdığı” satırlar bunlar...Özdemir Asaf’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Sen bana Bakma, Ben Senin Baktığın yönde Olurum...” kitabından...Ünlü şairin o gece orada evleneceğini duyduğu kızına kendi sesinden okuduğu şiirlerin yer aldığı cd’iyle birlikte satılan kitabı okuyor Özdemir Asaf’ın o akşamını dinledim kendi sesinden... Özdemir Asaf gibi bir babanın kızının evlendiğini öğrendiği gün, şiir kitaplarını masaya dizip ona şiirlerle cevap vermesi çok dokunaklı geldi bana...Özdemir Asaf’ı dinlerken Boğaz’a baktım...Yine bir mayıs günüydü...Boğaz yine kıpırtılı bir lacivertlikte huzursuzdu...Daldım gittim, şairin şiirlerinin dehlizlerinde, Boğaz’ın derinliklerine...
.
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek.
.
A/-/ u /\/\:))
.
Şu anda 28 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 28 misafir)