Sen Gittiginde,Sözde Bitiyor


















SONBAHAR tüm hüznü ile çöker omuzlarımın üstüne,
Yapraklar sararır birdenbire, dökülür hüzünlü omuzlarımdan


kırık kalbimin derinliklerine.







Yabancı dilde söylenen bir tangonun anlaşılır
hisleri eşe geçirir ruhumu, sessizce...
Omuzlarımın umutsuz direnişinde, seninle birlikte sensiz, sonsuzluğa
düşerim. Pencereler kapatır göz kapaklarımın önünü.

Gözlerim duymaz olur. Sesin zaten görülmez...
Oysa sen yankılanırsın uzaklardan kopup gelen yüzünün izinde...
Beni bana taşıyan bin türlü aşk tarifinde...


Bir koku hediye kalır
sen gittiğinde...





Sensizlik kokusu kaplar evleri, sokakları, bu yalnız, bu terkedilmiş,
bu ürkek şehrin şu yalnızlık havasını.
Yanımdan geçen her kadının kokusu sensizliği taşır bana.
Sensizlik ağırdır, sensizlik uzundur, sensizlik zordur
Sokaklar boş, sözler boş, şehir boş, her şey boşalır...
Bir sessizlik çöker artık ihtiyar adımlarıma.




Gençlik ağır gelir sensizlik sınırlarında.
Gemiler vardır sana doğru gelen, trenler, uçaklar, arabalar...
Bir de " ah bir çalsa.. " dediğim telefonlar.


Sesinin o sarı hasreti.







Uzaktan kopup gelmesini beklediğim o bir çift sözün hasreti."
Seni seviyorum " dediğin o sessizliklerin hasreti...





Ağzından çıkan her kelimenin pastel
rengini özlerim, omuzlarının

utangaç duruşunu, soğuk havalarda hoyratça ellerini tutuşumu.


...seni özlerim, sensiz sessizliğimde.
Sen gittiğinde, durur zaman.







Güneş, ay, bulutlar öylece durur.
Dalgalar durur, rüzgârlar durur, insanlar durur.
Ben durmam.






...ben seni özleyemeye devam ederim.
Durmadan, bıkmadan, usanmadan döneceğin günü beklerim.

Bulutlara takılırım, güneşle şakalaşır,
dolunayda gölgeni ararım.

Dalgalar bir türlü yazıp sana atamadığım
şişelerin hesabını sorar,


rüzgârlar kolumdan tutup beni sana
taşımaya kalkar, çok geçmeden

insanlar ne doluğunu anlamaya başlar.


Sen, acımasız zamanı da beraberinde götürürsün.
Tüm saatler, dakikalar, saniyeler saygıyla geleceğin günü bekler.
Bende beklerim.
...sensiz zamanı bensiz geçiririm.






Sen gittiğinde uçan bir halı ile düşlerine konuk olurum.


Kendi rüyalarımdan seninkilere bir masal
prensi olarak patika bir yol bulurum.
Uykularımda sana koştuğum için sensizken hep seninle uyurum.


Göz kapaklarım sana açılan mağaranın
iki serserisi,
iki bekçisi,

40 Haramilerin son ikisidir...





Geceleri içine düştüğüm karanlıklar sana açılan aydınlıkların
habercisidir. Sensiz, tarih yazılı masallardan ibarettir.
Sensizliğin en büyük dostu, geceleri bir masal prensesini uçan bir halı
prensine taşıyan saliselerdir.


Sen gittiğinde kırmızı bir mühür vurulur hayatı(mı)n üzerine.


Sen gelene kadar "






tadilat nedeni ile kapalı(yız)der " kalpler.
Ruh dünyalarında yıllık sayımlar yapılır.
Yediğim her şey seninle çarpılır, duyduğum her heyecan sana bölünür.






Seni düşünmediğim her an benden çıkartılır,
beni düşündüğüm her an

seninle toplanır. Ve sonuç hep " sen " çıkar.
Bir tek " senin sağlaması beni , ben " yapar.


Yolumu eşkiyalar keser sen gittiğinde.

Hayat daha zor geçer.
Beyaz yalanlar, maskeli süvariler, boş bedenler sen gelen kadar
kapımın önünde nöbet bekler.

Dostluklar ağır bir yüktür.






Sana anlatılacak anlamlı anlamsız çok şey vardır.
Sözcüklerin içi çok daha çabuk boşalır.
Ve kafama düşünülmemesi gereken,
bir çöp torbası dolu fuzuli düşünce takılır.



Suskunluklar daha bir anlam kazanır.
Sen görmezsin, sen bilmezsin, eminin hissetmezsin...
Sensizken beni taşımak her zamankinden daha zorlaşır.

Sen gittiğinde,

Gündüzleri sokak lambaları sanki hiç sönmüyor ve geceler zifiri
karanlıkta geçiyor.

Nefes alınmıyor,
yalnızca veriliyor.






Arabalar duruyor, yollar hareket ediyor.
Güneş dünyanın etrafında dönüyor, dünya ayın çekim alanına giriyor.

Kumlar denizleri kaplıyor,
yunuslar toplu intiharlarla kendilerini kumsallara vuruyor.
Karada yenilen vurgunlara derin düşüncelerde sıhhat bulunuyor.





Sonbaharı yaz takip ediyor, yaz sonrası ilkbahar geliyor.
Her kar yağdığında güneş açıyor ve güneşli havalarda beni en çok
sensizlik donduruyor.




Bir yara açılır içimde, senin her gidişinde.
Çaresiz bir hayat mahkumu...






Umutsuz bir yalan taciri belirir o derin yaranın içinde.
Ruh avcısı olurum, beden simsarı...


Sensizlik alıp sensizlik satarım.
Başkalarında hep seni ararım.
Kaçayım derken yine sana yakalanırım.
Kan kaybı değil, sensizlik çektiğim.

En çaresiz anlarımda yani sen kaybından ruhumu teslim etmek
üzereyken senden gelen bir kart beni yine bana, telefondaki sesin beni
yine sana taşır. Bir hayal mahkumunu siyah beyaz flu bir fotoğraf
karesi tekrar hayatla tanıştırır.

Sen gittiğinde, ben de giderim.










Gittiğin uzaklıkların tam tersinde sana ulaşmaya çalışır,
kendime yenilirim.
Utanmak gelmez aklıma her gördüğüm
cansız ruha seni sorarım.




Tanımazlar seni.
Oysa beni görenler senin de varlığını anlar.
Kimlik kartı olarak seni taşırım.


Umulmadık çevirmelerde kolluk kuvvetlerine seni takdim eder,
iş başvurularına imzayı hep " sen " diye atarım.
Doktorlar sıhhatimi öğrenmek için seni dinlerle.
Senin adına öksürmemi, ağzımı açtırdıklarında derinliklerimde seni
görmek isterler.


Tüm tahlil sonuçları sen çıkar.






Danışmalara seni rehin bırakırım.
Çıkışta seni ceketimin iç cebine koyarım.
Kalbimin üzerinde sen durursun.

Biliyor musun benim varlığımı bana, en iyi sen kanıtlıyorsun.

Sen gittiğinde, söz de bitiyor.