İnsanlar yaptıklarıyla anılırlar

Yapılmış olan faili meçhuller, bir süre sonra unutuluverir. Unutanlar sadece yapanlardır, o da vicdan azabından kendilerini kurtarabilseler… Yoksa aileler ve sevdikleri için her olay her an taze kalır, acısı sürekli yürekler yakar, sürekli gözlerden yaşlar akıtır. Tarih ve adalet hesap sormadığı sürece; yapanlar yaptıklarıyla kalır, ölenler hayatlarıyla öderler ve girdikleri mezarlarıyla, geride bıraktıklarıyla, çözülmesi çok zor sayısız sorularla, iyi-kötü yaptıklarıyla kalırlar.

Evet, insanlar iyi, köyü; doğru, yanlış yaptıklarıyla, tanınır, bilinir ve anılırlar.

Nice insanlar vardır ki yılar yılı yaptıklarından ya da kişiliklerinden kaynaklanan isimlerle, çocuklarına, torunlarına birer miras gibi lâkaplar, acılar, kederler, sorular bırakmışlardır.

İnsanlar arasında birbirlerine lâkap takmalar hat safhadadır. Yoksa kimsenin kimseyi tanıyacağı yoktur. Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar; bu lâkaplardan daha çok görülür. Helvacılar, kaynakçılar, hıyarcılar, katırcılar, hocalar... benzeri nice lâkaplarla çevrelerinde ancak tanınırlar.

Bazen hiç kimseye zararı dokunmayan insanlar bile; kötü emelleri olan, art niyetli, kötü lâkaplı insanlar tarafından öldürülebiliyor. İyi bir aile terbiyesi almamış, iyi bir toplum ahlâkıyla yetişmemiş, okumamış, cahil insanların; durgun olan sular gibi kirlendikleri, kötü ve zararlı işler yaptıkları, hak, hukuk ve adaletten bihaber oldukları görülür.

Ağacın yaş iken eğilmesi gibi; küçükken gerekli sosyal terbiye ve aile-toplum ahlâkı almamış gençlerin, belli bir süreden sonra, istense de ahlâklı, terbiyeli, cemiyete faydalı birer insan olmayacakları, su götürmez bir gerçek olduğu herkesçe aşina ve aşikârdır.

Çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkarak, onları daha küçük yaşlarda gerekli aile terbiyesini öğretmeliyiz. Onlara sahip çıkarak, en yavaş bir rüzgârda dahi sağa, sola savrulmalarına izin vermemeliyiz, öğretmeliyiz.

Geleceğimizin teminatı nesilleri, başıboş bırakmayarak, ne yaptıklarına, nereye gittiklerini, kimlerle arkadaşlık ettiklerini, mümkün mertebe takip etmeliyiz.

Unutmayalım ki iyi bir aile terbiyesi, cemiyet ahlâkı almış çocuğun; herhangi bir şeye veya kişiye zarar vermesi mümkün değildir.

Vicdan, merhamet, iyilik, yardım gibi melekeleri ve değerleri çocuğumuza kazandırdığımızda; belki de dünyanın en büyük eserini yaratmış olacağız. Öyle bir eser ki, temeli sağlam, rüzgârdan etkilenmeyen, darbelere dayanabilen, yıkılmaz, sarsılmaz, kırılmaz bir eser…

İnsan ektiğini biçer. Buğday ekersen buğday biçer, esrar ekersen esrar biçer, hasadını kaldırırsın. Çocuğunuza ancak verdiğinizi alabilirsiniz. İyilik, talim, terbiye, güzel ahlâk vermişsen; saygı, hürmet, hoşgörü, tahammül, iyilik mutluluk, dürüstlük gibi iyi olan her şeyin hasadını alırsınız. Kendi haline bırakıp, sahiplik edememişsen; vicdansız, merhametsiz, şefkatsiz, vicdansız, ruhsuz, ilgisiz, alakasız, içine kapanır ki zararlı bir hasat kaldırmış olursunuz

İşte o zaman da ya eşkıya olur, dağlara çıkar ya da ufacık bir maddi menfaat uğruna; kimseye zararı dokunmayan, kendi hallerinde yaşamaya çalışan, gariban, zavallı, korumasız insanların ölümlerine sebebiyet verirler.

İleride pişmanlık duymamak, sıkıntıya düşmemek için çocuklarımıza gereken ilgi, alaka ve desteği göstererek; onlarla arkadaşınmış gibi davranmanız gerekir.

O zaman, ne faili meçhuller olur, ne yürekler yanar, ne de gözlerde yaş olur.

O zaman, böyle yapanlar ne iyi yetişen bir nesil, ne kendine, ne ailesine, ne çevresine, ne topluma lâyık bir insan olurlar.

Tarih boyunca insanlar hep yaptıkları sorgulanarak anılırlar.

Yani, ya iyi ya da kötü…