kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 3 Toplam 7 Sayfadan BirinciBirinci 1234567 SonuncuSonuncu
Toplam 66 adet sonuctan sayfa basi 21 ile 30 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #21
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    fıtık

    DİĞER ADI
    HERNİ

    TANIM
    Fıtık bir organ veya dokunun, etrafındaki kas içinde doğuştan veya sonradan olmuş zayıf bir noktadan dışarıya çıkmasıdır. En sık kasık, uyluk, göbek ve ameliyat yerlerinde görülür. İnsanların yaklaşık %2-4'ünde fıtık sorunu vardır. Tüm fıtıkların yaklaşık %80'i ise kasık bölgesinde meydana gelir. Kasık fıtıklarının %86 kadarı erkeklerde, uyluk fıtıklarının %84 kadarı ise kadınlarda olur.

    Bel fıtığı ayrı bir bölümde ele alınmıştır.

    BELİRTİ ve BULGULAR
    • Karın veya kasık bölgesindeki deri altında belirgin şişlik. Şişlik, yatar durumdayken kaybolabilir.

    • Fıtık bölgesinde ağrı olabilir veya olmayabilir.

    • Özellikle kabızlık çekildiğinde karın bölgesinde ağırlık hissi duyulabilir.

    • Bir şey kaldırırken veya öne doğru eğilirken karın veya kasık bölgesinde rahatsızlık hissi oluşabilir.

    • Fıtık kesesi ittirildiğinde karın içine geri kaçabilir.

    NEDENLERİ
    Hemen hemen bütün fıtıklar, çevreleyen kasdaki zayıflık ve zorlama sonucu meydana gelir. Zorlamanın yarattığı basınç, kasdaki zayıf noktanın yırtılmasına neden olur ve alttaki doku veya organ yırtıktan dışarı çıkar.

    • Kasık fıtığı: Barsaklar veya mesane, karın duvarı veya kasık kanalı içine fıtıklaşır. Daha çok erkeklerde görülmesinin sebebi, bu bölgenin erkeklerde yapısal olarak daha zayıf olmasıdır.

    • Uyluk fıtığı: Barsaklar veya mesane uyluğun üst kısmındaki kanal içine fıtıklaşır. Özellikle gebelerde veya şişman kadınlarda görülür.

    • Göbek fıtığı: Barsakların bir kısmı karın duvarı içine fıtıklaşır. Özellikle yeni doğan bebeklerde, şişman veya çok doğum yapmış kadınlarda görülür.

    • Karın ameliyatı geçirmiş yaşlı veya aşırı şişman kişilerde de ameliyat yerinde fıtıklaşma olabilir.

    • Diğer nedenler arasında aşağıdaki faktörler sayılabilir.

    • Doğumsal kas zayıflığı

    • Beslenme ve gelişim bozukluğu

    • Karın içi basıncın artmasına sebep olan durumlar; kronik öksürük, ağır yük kaldırma, kabızlık, gebelik

    TEŞHİS YÖNTEMLERİ
    Doktorun yapacağı fizik muayene çoğunlukla teşhis koymada yeterlidir. Uyluk fıtıklarının teşhisi için ultrason yapmak gerekebilir. Ayrıca gerekli görülen vakalarda, aynı zamanda barsak tıkanıklığı olup olmadığını anlamak için karın filmi çekilmesinin yararı vardır.

    TEDAVİ
    • Bebeklerde görülen göbek fıtığı kendi kendine iyileşebilir. Bu nedenle genellikle 2 yaşına kadar beklenir. Bu süre zarfında, fıtık kesesi geri itildikten sonra üzerine küçük bir tampon veya madeni para yerleştirilerek bantla sıkıca kapatılır. 2 yaşından sonra hala sebat eden fıtıklarda ise ameliyat uygundur.

    • Erişkinlerde görülen her türlü fıtık ameliyat edilmelidir. Ameliyat için sağlık durumu uygun olmayan hastalarda kasık bağı denenebilir. Eğer ameliyat yapılmazsa, fıtık kesesi içerisindeki organ boğulabilir ve doku ölümü meydana gelir. Boğulmuş bir barsak fıtığı barsak tıkanmasına, enfeksiyona, kangrene, barsak delinmesine, şoka ve ölüme bile neden olabilir.

    DOKTORA BAŞVURULMASI GEREKEN DURUMLAR
    • Fıtık olduğunuzu biliyor ve bulantı-kusma hissediyor, tuvalete çıkamıyor veya gaz çıkaramıyorsanız. Bu durumda, fıtığınız boğulmuş veya barsaklarınız tıkanmış olabilir. Hiç zaman geçirmeden hastaneye gitmelisiniz


    Fıtık tanımı:
    İç Organların, Zayıf Bir Bölgeden Karın Dışına İtilmesi

    Bir organın, genellikle peritonun oluşturduğu bir kese içerisinde, karın duvarındaki zayıf bir bölgeden dışarıya doğru fırlamasına fıtık, tıp dilinde herni (Hernia) denir. Fıtık çok kere doğuştan var olan bir ortamda gelişir. Karın içi basıncını arttıran bütün hastalıklarda (boğmaca, kronik öksürük, gebelik vb.), kabızlık esnasında fazla ıkınma veya ağır bir yükün kaldırılması gibi nedenlerle fıtığın meydana gelmesi olasıdır. En sık görülen fıtıklar, % 73 oranında kasık fıtığı (inguinal hernia), % 17 uyluk fıtığı (femoral hernia), % 8,5 göbek fıtığı (umbilical hernia) ve diğer fıtıklardır.

    Fıtık muayenesi ayakta yapılır ve hasta öksürtülür. Böylece fıtığın dışarı çıkıp çıkmadığı anlaşılır. Çocuklarda şişlik, ağlaması sırasında ortaya çıkar ve annenin dikkatini çeker. Erkek çocuklarının torbalarının şişmesi, fıtık olasılığını ya da hidrosel, orşit gibi hastalıkları düşündürür.

    Bazı fıtıklar, hasta yattığı zaman kendi kendine içeri girebileceği gibi, hasta veya doktoru tarafından da içeriye itilebilir. Bu esnada eğer kese içindeki organ bağırsak ise gürültülü bir ses duyulur ve bağırsağın başlangıç kısmı son bölümüne göre daha zor içeriye girer. Yaşlı kimselerde, operasyon gerekmeyen veya yapılmayan durumlarda fıtığı içerde tutmak üzere kasık bağları (fıtık bağı) veya korseler kullanmak faydalıdır. Karın içerisinde, fakat önemli bir şikayete neden olmayan vakalar için reddedilmeyen fıtık deyimi kullanılır. Bu çeşit fıtıklar günün birinde sıkışıp boğulabilir ve kan dolaşımı bozulması nedeniyle bağırsakta kangren başlayabilir. Bu gibi fıtık boğulmalarında o bölgede birden başlayan ağrı, daha sonra bütün karna yayılır. Bağırsağın tıkanmasıyla fışkırır biçimde kusma görülür. Fıtık gergin ve çok ağrılıdır. Bağırsağın beslenmesi bozulup da yara ve kangren olamaya başlayınca ağrı da yavaşlar. Bağırsak felç olduğundan bağırsak hareketleri de durur. Bu yüzden fıtığı olan kimselerde karında başlayan ağrının kendiliğinden geçmesini kötü bir belirti saymalı, hemen bir operatöre baş vurarak gerektiğinde derhal ameliyat olmalıdır.

    Ameliyatla fıtık kesesinin çıkarılması (Herniotomi) ve zayıf bölgenin dikilmesi (Herniorraphi) için birçok değişik yöntemler uygulanmaktadır. Bu operasyonlardan sonra fıtık aynı yerde tekrar görülebilir, yani hastalık tekrarlayabilir. Bu gibi ikinci kez yapılan operasyonlarda veya karın cidarlarının çok zayıf olduğu durumlarda fıtık tamiri için mersilen denilen sentetik plakalar kullanılır.

  2. #22
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Göbek fıtığı

    Göbek Fıtığı (Herni)
    Göbek fıtığı olan bir bebekte , bebek ağladığı, öksürdüğü ya da gerindiği zaman göbek deliği çevresinden dışarı doğru şişen yumuşak bir çıkıntı dokusu vardır.

    Doğumdan önce tüm bebeklerin kan damarlarının göbek kordonuna ulaşmak için geçtiği bir delik vardır. Bazı durumlarda (beyaz bebeklere kıyasla siyah bebeklerde) bu delik doğumdan sonra tamamen kapanmaz.

    Sorun göbek deliği çevresindeki halkayı bir araya getirememekten doğmaktadır. Sonuçta az bir miktar bağırsak göbek deliğinden dışarı kayar.

    Diğer fıtıkların aksine göbek fıtığının tehlikesi çok azdır.

    Bebek altı aylık olmadan önce ortaya çıkanların çoğu bebek bir yaşına girdiğinde yok olur. Fıtık gittikçe daha büyümedikçe çocuk beş yaşına girene kadar zamanla iyileşmedikçe veya herhangi bir engel oluşturmadığı sürece ameliyat nadiren gereklidir.

    Göbek fıtığı göbek deliği etrafındaki halkanın ortaya toplanamamasından dolayı oluşur. Bu durum öksürme , gerilme ve ağlama esnasında daha da dışarı çıkan yumuşak bir çıkıntı ortaya çıkmasına neden olur.

    DİKKAT: Bu tip kitle görüntü açısından endişe yaratırsa da tıbbi açıdan problem çıkarmaz . Küçük delikler birkaç ayda iyileşirken ,büyük deliklerin iyileşmesi iki yıla kadar sürebilir.

    Bel sargıları , yara bantları ve yapışkan uçlu bantlar güncelliğini kaybetmiştir ve etkili olmayan yöntemlerdir. Ayrıca deriyi tahriş edebilirler.

    “En iyi tedavi hiç tedavi etmemektir!!”
    Göbek fıtıklarını ameliyatla düzeltmek basit , güvenli bir yoldur ,fakat yalnızca anneyi ve babayı rahatsız eden büyük yada büyümekte olan delikler için geçerlidir.

    Ancak ;
    • fıtık içeri itildiğinde içeri girmiyorsa ,
    • aniden büyümeye başladıysa ,
    • hassaslaşırsa ,
    • bebek ağlayınca fırlıyor ve
    • bebekte kusmaya neden oluyorsa doktora başvurun.

    Göbek düşmeden önce geçici olarak dışarı fırlayan göbeği fıtıkla karıştırmayın. Fıtık bebek ağladığında dışarı fırlar, göbek fırlamaz.

  3. #23
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Hemoroid basur

    Hemoroidler- Basur


    Hemoroidler anal kanalda yerleşmiş,anal kanalın içini örten tabakanın altındaki damarsal oluşumlardır.


    İki hemoroid tipi vardır.

    1-Dış hemoroid:Anal kanalın dışındaki deri altındaki görülen şişmiş toplar damarlardır.Genellikle deri ile aynı renkte küçük bir şişlik şeklinde görülürler.Damar tıkanıp,dolaşım bozulunca daha fazla şişip şikayetlere neden olurlar.

    2-İç hemoroidler:Son barsağın anal halkaya yakın kısmında gelişen şiş ve dolaşımı bozulmuş damarsal oluşumlardır.İç hemoroidler şiştiği zaman anüsten dışarıya çıkabilirler.

    Hemoroidin Belirtileri

    En sık görülen belirti,tuvalet kağıdında kırmızı parlak rekli veya tuvalette kan damlası görmektir.Tıkanmış hemoroidlerde pıhtı bulunur ve ağrılıdır.

    Yanma

    Anüste rahatsızlık

    Kaşıntı


    Hemoroidler nasıl gelişir

    Hemoroidler çok sıktır.50 yaş civarındaki insanların yarısından fazlasında hemoroid vardır.Hemorodlerin olması her zaman şikayetin olmasını gerektirmez.Büyük abdest yaparken ıkınma sonucunda basıç artarak hemoroid oluşumunu kolaylaştırır.Hamile kadınlarda hemoroidler çok soktır.Bebeğin son barsak alanındaki baskısına bağlı basıç artması nedeniyle meydana gelmektedir.Müzmin kabızlık ve ishal (devamlı ıkınma ve gaita geçerken tahrişe bağlı olarak) hemoroidlerin oluşumuna katkıda bulunur.

    Hemoroidlerin Teşhisi

    Anüsten kan geldiğini söyleyen tüm hastalarda anüs muayene edilmeli,parmakla muayene edilmeli,daha sonra anal kanala ve rektuma ışıklı bir cihaz sokularak anal kanal içi ve rektum gözlenmelidir.(Rijid Anoskopi-Rektoskopi)



    ÖNEMLİ= Rektumdan kan gelen hastaların büyük çoğunluğu utanma nedeniyle ilgili hekime başvurmamakta çeşitli tedavi yöntemleri ile geçiştirmeğe çalışmaktadır.Bunlardan bazıları doktora başvursalar bile doktorun da ihmali sonucu anal muayene ve/veya Rektoskopi yapılmamakta ,hemoroid zannedilen bu hastaların bazılarında Rektum kanserleri kanama nedeni olmaktadır.Anoskopi/Rektoskopi yapılmasının ana nedeni budur.

    Hemoroidlerin Tedavisi

    A-Tıbbi tedavi :

    Kabızlıktan korunmalıdır.(Kabızlık konusuna bakınız)

    Dışkılama sırasında ıkınmaktan kaçınmak gerekir

    Alkol,acı biber,baharatlı yiyeceklerden kaçınmak gerekir.

    Uzun süre hareketsiz oturarak yada ayakta kalmamalıdır.

    Düzenli egzersiz yapmalıdır.

    Bir çok fitil,merhem,krem mevcuttur.Bınlar şişmiş damar ve çevresinin şişliğini azaltmağa yardımcı olurlar.

    Özellikle dışkılamadan sonra günde bir kaç defa ılık oturma banyoları (şiddetli kanama sırası hariç ) yararlıdır.




    B-Diğer tedavi yöntemleri

    Aşırı kanama olduğu zaman ve çok ağrı varsa,tıbbi tedaviye rağmen rahatlamıyorsa şu yöntemlere başvurulur.

    Skleroterapi

    Hemoroidal damarların ve dokunun büzüşmesine neden olacak bazı kimyasal maddeleri şiş olan hemoroid pakesine iğne ile enjekte etme yöntemidir.Genellikle 1.-2. derecede kanamalı hemoroidlerin tedavisinde kullanılır.

    Band Ligasyon

    Hemoroid pakelerin lastik band ile bağlanması sonucunda bir müddet sonra boğulan parçadüşer ve yeri büzüşerek alttaki damarsal yapıların şişmesi önlenmiş olur.2.-3. derecede iç hemoroidlerde uygulanır.

    Band Ligasyonu Dünya çapında ve ülkemizde en sık kullanılan bir yöntemdir.

    Cerrahi :

    Hemoroidlerin ameliyatla çıkarılması işlemidir.

  4. #24
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    ince bağırsak tümörleri

    Mide kapısından (mideden onikiparmakbağırsağına geçiş yeri; pior) ileoçekal valfa (incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeri) kadar olan geniş yayılımıyla incebağırsak tüm sindirim kanalının yüzde 75 ini oluşturur. Buna karşın bu bölgede kötü huylu tümörlerin görülme oranı oldukça düşüktür (yüzde 0,05-0,5). Bu düşük oranın, besinlerle alınan karsinojenlerin (kanser oluşumuna neden olabilen maddeler) incebağırsakta çözülmesine ve incebağırsak yüzeyiyle büyük olasılıkla doğrudan ilişkilerinin az olmasına bağlı olduğu sanılır.

    İncebağırsakta kötü huylu tümörlere az rastlanmasının nedenleri:

    - incebağırsak salgısı asit değil alkali özellikte olduğundan, karsinojenlerin oluşma olasılığı azalmaktadır;

    - incebağırsakta ortamın sıvı, geçişin de hızlı olması bağırsak mukozasıyla kanser yapıcı maddelerin ilişkide olduğu süreyi kısaltır;

    - bağırsakta doğal olarak bulunan bakterilerin incebağırsakta az olması, besinlerle alınan bazı maddelerin bakteriler aracılığıyla kanserojen olduğu kabul edilen başka maddelere dönüşmesini engeller.

    İncebağırsakta görülen tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huyludur (yüzde 35). Bunları karsinomlar (yüzde 25), lenfomalar (yüzde 22), karsinoitler (yüzde 11) ve sarkomlar (yüzde 7) izler. İyi huylu urlar öncelikle onikiparmakbağırsağında ve jejunumda (incebağırsağın ikinci bölümü, yani onikiparmakbağırsağı ile ileum arasında kalan bölüm) görülür. Kötü huylu tümörlere en çok ileumda (yüzde 48) rastlanır, bunu jejunum (yüzde 27) ve onikiparmakbağırsağı (yüzde 25) izler.

    İyi ve kötü huylu tümörler genellikle 40-50 yaş arasında görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha yaygındır.

    BELİRTİLERİ

    Hastalık sinsi gidişlidir ve başlangıç evresinde belirgin bir klinik tablo görülmez. Halsizlik, iştahsızlık, belirsiz karın ağrıları olur. Bazı olgularda rahatsızlıklar kütlenin yerleşimi hakkında fikir verebilir. Onikiparmakbağırsağının ilk bölümündeki kanser, genellikle onikiparmakbağırsağı ülserine çok benzeyen belirtiler verir (karın üst kısmından sırta doğru yayılan ağrı, kanlı dışkı ve kusma, kansızlık gibi). Kütlenin büyümesiyle birlikte bulantı, kusma, ve karın gerginliği gibi tıkanma belirtileri de gelişir.

    Onikiparmakbağırsağında, safra kanalının (safra bu kanal yoluyla bağırsağa dökülür; koledok) döküldüğü yerde gelişen kanserler genellikle kaşıntı, beyazımsı dışkı ve kanda safra boyalarının artması gibi belirtiler veren tıkanma sanlığı yapar.

    Klinikte kanama belirtilerinin ve melenanın (makattan siyah kan gelmesi) görülmesi incebağırsağın jejunum ve ileum bölümlerindeki kanserlerin erken belirtilerindendir. Bunlara daha sonra bağırsak tıkanması bulgulan da eklenir, ama bağırsak delinmesi çok seyrek görülür.

    Tek tedavi yöntemi cerrahidir. Tanı genellikle ancak kanserin ilerlemiş evrelerinde konduğundan, kötü huylu tümörlerde hastalığın gidişi oldukça umut kırıcıdır.

    İYİ HUYLU TÜMÖRLER

    Bağırsaklarda tümörler, özellikle de iyi huylu polipler sık görülür. Erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 2 ile yüzde 5 inde polip görülebilir. Bunlar genellikle kalıtsal olarak geçer ve bir ailenin çeşitli bireylerinde ortaya çıkarlar. Yerleşik ve tek oldukları gibi, yaygın türleri de bilinir. Yaygın türde, değişik boyutta ve çok sayıda olan polipler, bağırsak mukozasını örtecek kadar geniş yayılım gösterebilirler.

    Poliplerde hastalık belirtileri neredeyse yok denecek kadar azdır. Bazen yalnızca genel bağırsak örselenmesi bulguları ortaya çıkar (karın ağrıları, ishal vb.)

    Genellikle tek belirtisi, makattan dışkıyla birlikte ya da dışkılamadan sonra gelen, bazen oldukça bol miktarda görülen, çoğunlukla basur kanaması sanılarak yanlış değerlendirilen parlak, kırmızı renkli kanamadır.

    Bazı polipler dışkıdan bağımsız olarak, yumurta akına benzeyen. uzayan bir sıvı görüntüsünde makattan dışarı akan, sümüksü bir madde salgılarlar.

    Polipler çok büyük olduklarında, tıkanmaya bile neden olabilirler.

    Bağırsak poliplerinde kesin tanı kolonoskopi (kalınbağırsağın içerden incelenmesi) ile konur.

    Tam konduktan sonra, poliplerin zaman geçirmeden alınması önerilir

  5. #25
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    invaginasyon intusepsiyon

    İntussusepsiyon, barsağın, genellikle ince barsağın bir kısmının, barsağın başka bir kısmının içine girdiği bir durumdur. 3 aylık il~ 6 yaşındaki çocuklardaki barsak tıkanmasının en yaygın nedeni budur.

    Belirtiler

    - Ani, şiddetli karın ağrısı;

    - Kuvvetsizlik ve uyuşukluk;

    - Sık sık safra çıkararak kusma;

    - Kuşüzümü jelatinine benzer kanlı dışkı;

    - Yüzeysel nefes alma;

    - Şok.

    Nedeni bilinmemektedir, ama bazı vakalarda, intussussepsiyon ile bazı virüs enfeksiyonları arasında bir bağlantı vardır.

    Tipik olarak, intussusepsiyon daha önce iyi olan bir çocukta aniden patlak verir. Çocuk birden bire sık aralıklarla ortaya çıkan şiddetli bir karın ağrısı duyar. Başlangıçta çocuk ağrılar arasında normal olarak oynamaya devam edebilir, ama bir süre sonra kuvvetsizleşir ve uyuşuklaşır.

    Teşhis

    Çocuğunuzda bu belirtiler varsa, doktoru aramakta gecikmeyin. Belirtiler ve fiziksel bulgular, teşhiste bulunmak için yeterli olabilir. Ancak genellikle karın röntgeni ya da baryum röntgeni gibi başka testlere de gerek duyulabilir.

    Tedavi edilmeden bırakılırsa, çok tehlikeli olabilir. Ancak, tedavi ilk belirtilerin ortaya çıkmasından sonra 24 saat içinde başlarsa çocukların çoğu iyileşmektedir.

    Tedavi

    Teşhis için kullanılan baryumlu lavman, birbirinin içine girmiş barsağı normal yerine itmek için yeterli olabilir. Ancak bu tedavi"den sonra tekrarlama oranı yüzde 10 kadar yüksektir. Birçok durumda, ameliyat gereklidir; ameliyattan sonra genellikle tekrarlama olmaz.

  6. #26
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Kalın bağırsak kanseri kolon rektum kanseri

    Kolo - Rektal kanserler A.B.D. de her iki cinsde en sık görülen 2. kanser türüdür. Yılda ortalama 140.000 kişi hastalığa yakalanmakta ve yılda ortalama 60.000 kişide bu hastalıktan kaybedilmektedir. Yurdumuzda da tanı yöntemlerinin artması, kişilerin hastalık belirtilerini daha iyi algılamaları ve hekime başvurma olanaklarının artması, beslenme alışkanlığımızında giderek daha çok endüstriyel gıdalara kayması sonucu bu kanserlerle daha sık karşılaşmamıza neden olmaktadır. Ancak erken teşhis ve tedavi yöntemleri uygulanabildiği takdirde Kolo - Rektal Kanserler tedaviden ençok yararlanan iç organ kanserleridir. Hatta TARAMA ( Screening) testleri ile hastalık oluşmadan, oluşmuş ise belirtileri daha ortaya çıkmadan saptanabilmekte ve gerekli tedavisi yapılarak tam şifa sağlanabilmektedir. Çünkü genelde ( % 95 ) Kolo-Rektal kanserler POLİP lerden gelişmektedir.


    Henüz kanser gelişmeden bu polipler tarama testlerinde saptanarak POLİPEKTOMİ ( Kolonoskop ile polipin barsaktan alınması) ile çıkarılırsa ilerde oluşabilecek veya henüz çok küçük seviyede oluşmuş bir kanser barsaktan uzaklaştırılmış olacaktır.

    KİMLER RİSK ALTINDADIR ?

    Genelde olguların büyük çoğunluğu 45-50 yaş üzerindeki kişilerde görülmektedir.Bu Nedenle;

    45-50 yaş üzerindeki kişiler
    Anne, baba, kardeş gibi yakın aile bireylerinde kolorektal kanseri veya polipleri olanlar,
    Uterus ( rahim ), over ( yumurtalık ) veya meme kanseri olan kadınlar,
    Ülseratif Kolit veya Crohn gibi hastalıkları olanlar.

    RİSKİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILMALIDIR ?

    Risk altındaki kişiler, bu riski azaltmak için hastalık belirtileri ortaya çıkmadan yapılması gereken TARAMA (Screening ) testlerini yaptırmalıdırlar. Diyetlerini bol lifli - sebzeli, meyvalı, az yağlı ve az kırmızı etli bir şekile dönüştürmelidirler. Alkol ve sigara alışkanlığı varsa iyice azaltmalı, hatta bırakmalıdırlar. Hergün 20 - 30 dakika hafif egzersiz yapmalıdırlar.

    TARAMA TESTLERİ NELERDİR ?

    Kolo - Rektal kanserlerin klinik belirtileri ortaya çıkmadan yukarıda belirtilen RİSK altındaki kişilere yapılan testlerdir.Bu kanserlerin oluşmasında esas neden % 95 oranında poliplerdir. Bu polipler zaman içerisinde kansere dönüşebilmektedir. O nedenle tarama tetkiklerinde amaç bu polipleri henüz kansere dönüşmeden, eğer dönüşmüş ise çok erken devrede henüz klinik belirti vermeden teşhis etmek ve POLİPEKTOMİ ile ( kolonoskop yardımı ile polipin barsaktan uzaklaştırılması) çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu takdirde bu hastalar % 90 nın üzerinde ki bir oranda tam şifaya kavuşmaktadırlar. Tarama testleri şunlardır :

    45 yaş üzerinde yılda bir kez rektal tuşe muayenesi,
    50 yaş üzerinde yılda bir kez gaitada gizli kan aranması,
    50 yaş üzerinde 3 - 5 yılda bir defa KOLONOSKOPİ veya Sigmoidoskopi,
    50 yaş üzerinde 5 yılda bir defa Kolon grafisi,
    Ailesinde kolorektal kanseri olanlar 45 yaşdan sonra 2 - 3 yılda bir defa kolonoskopik tetkik,
    Ülseratif Koliti olanlar yılda bir defa kolonoskopi ve biyopsi yaptırmalıdırlar.

    KOLO - REKTAL KANSERLERDE KLİNİK BELİRTİLER NELERDİR ?

    Genelde kadın ve erkekte eşit oranda görülen Kalın barsak - Rektum kanserleri sinsi seyreder. Hastalık aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkar.



    Rektumdan kan gelmesi ( rektal kanama ), gaitanın kanla bulaşık olması,
    Tuvalete çıkma alışkanlığında değişiklik
    Gaitanın eskiye oranla incelmesi,
    Kabızlık – İshal durumlarının ortaya çıkması,
    Sık sık tuvalete çıkma isteği, buna rağmen tam boşalamama hissi,
    Karında gaz ağrıları,
    Kansızlık (anemi),
    İzah edilemeyen zayıflama

    Bu belirtilerin herhangi birinin 1 - 2 hafta devam etmesi veya aralıklarla tek rarlaması durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır.

    TEŞHİS NASIL KONUR ?

    Kolo - Rektal kanserlerde kesin teşhis barsak içerisindeki tümörden endoskopik yöntemlerden ( Rektoskopi, Fleksibl Sigmoidoskopi, KOLONOSKOPİ ) biriyle yapılacak tetkik ve alınacak parçanın patolog tarafından mikroskopik tanısı ile konur.

    TEDAVİ NASIL YAPILIR?

    Kolo-Rektal kanserlerin esas tedavisi tümörlü kısmın ameliyatla çıkarılması ve barsak pasajının sağlanması için çıkarılan kısmın alt ve üst uclarının tekrar karşılıklı ağızlaştırılmalarıdır.Kolonlar uzun olduğu için bu işlem kolaylıkla uygulanabilir. Ancak REKTUM kanserlerinin tedavisinde bu durum biraz farklıdır. Rektum kısa bir organ (15 cm) olması nedeni ile özellikle anüse yakın yerleşim gösteren tümörlerde ( anüs girişinden 5-6 cm yukarıda) , hastalıklı kısımın çıkarılmasını temin için anüsün tamamen çıkarılıp,iptal edilerek kolon, karın duvarına ağızlaştırılır ( KOLOSTOMİ ).

    Daha önceleri çok daha sıklıkla uygulanan bu yöntem, günümüzde gerek teknolojik gelişmeler ( Stappler aleti vs.) ve gerekse bu konuda eğitilmiş ve deneyim kazanmış özellikle Kolo - Rektal cerrahi ile uğraşan cerrahlar tarafından yapılan ameliyatlarda çok az sayıda hastaya uygulanmaktadır.Bazen kolostomi rektumda yapılan ameliyatın iyileşmesini sağlamak için geçici olarak ( birkaç ay ) yapılabilir. Daha sonra bu kolostomi kapatılır. Ameliyata ek olarak, rektum tümörlerinde bazen ameliyattan önce, bazen ameliyattan sonra gerek olursa RADYOTERAPİ de yapılabilir . Kolon tümörlerinde radyoterapinin yeri yoktur. Her iki organın tümörlerinde ameliyattan sonra duruma göre KEMOTERAPİ yapılabilir.

    Anüs kanserlerinde genellikle radyoterapi tercih edilmektedir. Bazı durumlarda Cerrahi tedavide yapılabilir.

    AMELİYAT SONRASI BU HASTALAR NASIL İZLENMELİ ?

    Kolo - Rektal Kanserlerde ameliyat sonrası nüks etme şansı hastalığın evresine göre değişir. Nüksler genellikle ilk 2 yıl içerisinde ortaya çıkarlar. Bu nedenle bu hastaların ameliyat sonrası ilk 2 yıl içerisinde çok sıkı izlenmeleri gerekir. Eğer nüks saptanacak olursa yeni yapılacak girişimlerle hastanın yaşam şansı artırılır. Ayrıca bu hastalarda geriye bırakılan kolon kısmında yeni tümör oluşma şansı azda olsa vardır. Bunların çok küçükken saptanması ve çıkarılması hastaya tam şifa sağlayacaktır.Bu izlemelerde hastalara 3-6 aylık aralıklarla kan testleri tümör belirleyicileri ( CEA ), US, Tomografi; Akciğer grafisi, Kolonoskopi gibi tetkikler dönüşümlü olarak yapılır. 2 yıldan sonra senelik kontroller ile hasta 5 yıl izlenmelidir.

  7. #27
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    karaciğer kanserleri


    (Karaciğerin primer malign tümörleri)


    Karaciğerin primer (kendine has) malign (kötü huylu) tümörleri, bir başka deyişle kanserleri şunlardır: Hepatosellüler karsinom, intrahepatik kolanjiosellüler karsinom, hepatokolanjiokarsinom, hepatoblastom, anjiosarkom, epiteloid hemanjioepitelioma ve diğer sarkomlar (leiomyosarkom, rabdomyosarkom, indiferansiye embriyonel sarkom). Karaciğer kanserlerinin tümüne yakınını hepatosellüler karsinom (HSK) ve intrahepatik kolanjiosellüler karsinom oluşturur.

    1- Hepatosellüler Karsinom (HSK) :

    Karaciğerin en sık (%75) rastlanan primer tümörüdür. Diğer adı hepatomadır. Erkeklerde kadınlardan 5 misli daha fazla görülür. En sık 40-60 yaşlardadır. Kısacası en fazla orta yaş erkeklerde görülür. Dünyada en fazla Güneydoğu Asya ve Güney Afrika'da görülür. ABD'de ise seyrektir; tüm kanserlerin ancak %2,5'udur.

    Etyolojisi bilinmemektedir. Ancak HSK için bazı risk faktörleri mevcuttur: Siroz HSK'li olguların büyük çoğunluğunda (%75-95'inde) risk faktörüdür. Hepatit B enfeksiyonu siroza neden olarak dünyadaki en önemli HSK sebebidir. Hepatit B enfeksiyonu olanlarda olmayanlara göre 20-200 kat daha fazla HSK oluşur. Ayrıca siroz yapan bütün hastalıklar, hepatit C enfeksiyonu, alkol kullanımı, vs. hastalıklar HSK'a yol açabilir.

    Postnekrotik sirozlar, alkolik sirozlar, hemokromatosis, alfa-1-antitripsin eksikliğinde kanser olma riski yüksektir. Primer bilier siroz, kardiak siroz, Wilson hastalığında da orta derecede risk vardır. Aspergillus flavus adlı mantar tarafından üretiien Aflatoksin ile kontamine olmuş tahıl ve yer fıstığı yeme sonucu Aflatoksin alınmasıyla HSK gelişme riski vardır. Uzun süreli androjen kullanımında da HSK sıktır. Şistozomiazis ve klonorşiazis denen parazit hastalıklarının sık görülmesi de risk faktörüdür.

    Klinik bulguları: Hepatomegali (karaciğer büyümesi) Karaciğer üzerinde üfürüm ve frotman olması Assit (karında sıvı birikmesi). Assit hastaların yarısında kanlıdır. Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı (her 3 hastadan birinde) Sirozu olan stabil bir hastada kliniğin aniden bozulması ve ALP artışı Karında kitle olması ve karında sağ üst kadranda ağrı ise karaciğer kanserinde en sık doktora başvurma sebepleridir.

    Tanı : ALP (alkalen fosfataz) belirgin ölçüde artar. Transaminazlar ise (SGOT ve SGPT) hafif artar. AFP (alfa feto protein) artar. Galyum sintigrafisi (fokal dolma defekti olur). Ultrason ile kitle görülebilir, portal vene kitlenin invazyonu gösterilir. BT'de (bilgisayarlı tomografi) kitle görülür. Anjiografide hipervasküler ve tümör kızarıklığı gösteren kitle görülür. Karaciğer biyopsisi yapılarak kesin teşhis konur.

    Tedavi : Etkin bir tedavi yoktur. Tanıyı takiben ortalama yaşam süresi 6 aydır. Tümör karaciğerin tek bir lobunu tutmuşsa o lob ameliyatla çıkartılır. Bu şekilde hastaların %10'u en az 5 yıl yaşama şansına kavuşur. Lezyon bir odağa lokalize ve 3 cm'den küçük ise tümör çıkartıldıktan sonra hastaların yarısında kanser tekerrür etmez. Ana damarlarda tutulum yoksa karaciğer nakli ve kemoterapi denenebilir. Karaciğer kanserinde (HSK) radyoterapi ve kemoterapi tedavisi ile genellikle başarılı sonuçlar alınamaz. Bazı vakalarda radyoaktif işaretli transferin tedavisi yarar sağlamaktadır.

    Metastaz : % 50 olguda metastaz (tümörün başka bir dokuya yayılması) olur. En çok hiler lenf ganglionlarına ve akciğere metastaz yapar.

    2- İntrahepatik kolanjiosellüler karsinom :

    Karaciğer içi safra kanallarının kanseridir. Karaciğer içi safra kanallarının herhangi bir yerinde oluşabilir. Karaciğerin hilusu veya periferik kısımlarında gelişebilir. Karaciğer primer tümörlerinin % 8-25'ini oluşturur.

    Etyoloji : Nedeni büyük ölçüde bilinmemektedir. Hastaların % 10'unda tümör şu etmenlerle ilişkilidir: Kronik ülseratif kolit (tipik olarak primer sklerozan kolanjit ile birlikte oluşur), Caroli hastalığı (idiopatik intrahepatik safra kanalları genişlemesi), konjenital hepatik fibrozis, klonorşiazis, opistorşiazis, hemokromatozis, thorotrast uygulanması, vs. Bu tip kanserlilerin %10'unda siroz vardır. Ancak intrahepatik kolanjiokarsinom'un Hepatit B ile hiçbir ilişkisi yoktur.

    Klinik bulguları : Karın ağrısı, halsizlik, ateş ve kilo kaybı olur. Tipik olarak 50-70 yaşlarında görülür.

    Tanı : Ultrason, BT, ALP artışı ve biopsi (patolojik tanı).

    Tedavi ve prognoz: Hastaların çoğu tanı konulduktan sonra en fazla 1 yıl yaşar. Tümör çıkartılırsa bu süre biraz daha uzayabilir.

    Metastaz : % 75 olguda metastaz olur. En çok lenf ganglionlarına, periton yüzeylerine ve akciğere metastaz yapar.


    >>>
    3- Hepatokolanjiokarsinom :

    Bu tümörler hepatosellüler ve safra kanalı farklılaşması gösterir. Karaciğer primer tümörlerinin %5 'inden azını oluşturur. HSK'a benzer belirtiler olur.

    4- Hepatoblastom :

    Çok nadirdir. Çocuklarda en sık görülen karaciğer primer tümörüdür.Genellikle 3 yaşından önce oluşur. Erkeklerde kızlardan 2 misli daha fazladır. Doğuştan anomaliler ve hemidistrofi ile ilişkilidir.

    En sık belirtiler (hepatomegali nedeniyle) karında kitle, büyüme geriliği ve kusmadır. Serum AFP değeri olguların %85'inde yükselir ve oldukça yüksek değerlere ulaşır.

    Hepatoblastom soliter, iyi sınırlı, grimsi esmer renkte bir kitle şeklinde görülür. Değişik şekillerde olabilir. Ortalama lezyon çapı 10 cm dir. Bazen 20 cm ye kadar olabilir. Nekroz ve kanama sıktır. Siroz oldukça enderdir.

    Tedavinin başarısı tümörün (hastaların %75'inde gerçekleşebilen) tamamen çıkartılmasına bağlıdır. Tümörün tamamen çıkartıldığı hastaların yarısı nda hayatta kalma süresi uzar. Ameliyattan önce kemoterapi uygulanarak tümörü çıkarılamayan hastalara da ameliyat olanağı sağlanabilir. Tümüyle fetal kaynaklı olan tümörler en iyi prognoza sahiptir, saf anaplastikler ise en kötü prognozlu olanıdır.

    Olguların yarısında metastaz olur. Metastazları genellikle hiler lenf ganglionlarına ve akciğere yapar.

    5- Anjiosarkom :

    Genel anlamda karaciğer sarkomu enderdir. Karaciğer sarkomunun en sık görüleni ise anjiosarkomdur. Tipik olarak 50-70 yaşlarındaki erkeklerde görülür.

    Etyoloji : Vinil klorid, arsenik ve Thorotrast (artık kullanılmayan bir radyolojik kontrast madde), anabolik steroid kullanımı ile yakın ilişkilidir. Tümör, bu maddelere maruz kalmadan 10-25 yıl sonra ortaya çıkar.

    Klinik bulgular : Karın ağrısı, halsizlik, kilo kaybı, karında kitle bu hastaların en çok başvuru sebebidir. Hematolojik bozukluklar (anemi, DIC vs) sıktır.

    Tanı : Ultrason ve BT'de kitlenin görülmesi, ALP atışı, anjiografide defektin gösterilmesi ile tanı konur. Kesin tanı için gerekli olan biyopsi açık yöntemlerle alınır. Zira kapalı karaciğer biyopsisi sonrası öldürücü kanama olabilir.

    Patolojik bulgular : Olguların %75'inde çok sayıda tümör odağı karaciğerin her iki lobunu tutar. Odaklar tek tek, süngerimsi yapıda ve kanamalıdır; büyüklükleri farklıdır.

    Tedavi ve prognoz : Yararlı hiçbir tedavi bulunamamıştır. Hemen hemen tüm olgular tanıdan sonraki 2 yıl içinde (karaciğer yetmezliği ve karın içi kanama nedeniyle) ölürler.

    Metastaz : Olguların %60'ında metastaz olur.

    6- Epiteloid hemanjioendotelyoma :

    Ender görülen bu tümörün etyolojisi bilinmemektedir. Kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Prognozu biraz daha iyidir; 5 yıllık survi (sağkalım) %30'dur. Yakın geçmişe kadar yapısı nedeniyle yanlışlıkla kolanjiokarsinom olarak tanı konulurdu.

    7- Diğer sarkomlar :

    Leiomyosarkom ve rabdomyosarkom gibi çeşitleri vardır. Oldukça enderdir. Bunlardan indiferansiye (embriyonel) sarkom erişkinlerde ender görülür ama çocuklardaki karaciğer tümörlerinin ancak %10'unu teşgil eder.


    Kaynaklar :
    1- NMS İç Hastalıkları, Allen R. Myers
    2- NMS Patoloji, LiValsi-Merine-Brooks-Sawi-Tomaszewski
    3- Cecil essentials of Medicine
    4- The Merck Manuel
    5- Ultrasonografi OğuzM-AksungurE-BıçakçıK-ÇeliktaşM
    6- Ultrasound Diagnosis of Digestive Diseases, Weil FS
    7- Basic Pathology, Robbins-Kumar
    8- Radyoloji.net

  8. #28
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    karaciğer transplantasyonu nakli

    Dünyada ilk kez Thomas Starzl tarafından 1963 yılında gerçekleştirilen karaciğer transplantasyonu 1980' li yıllarda büyük bir gelişme göstererek bugün karaciğer yetmezliğinin tek tedavi seçeneği haline gelmiştir.

    1990' lı yıllarda değişik ülkelerde pek çok yeni karaciğer transplantasyonu merkezi açılmış ve gerçekleştirilen ameliyat sayısında hızlı bir artış olmuştur. Örn. 1994 yılında ABD de 3500 karaciğer nakli yapılmıştır. Transplantasyon ameliyatlarının sayısı giderek artarken, karaciğer vericilerinin sayısı göreceli olarak sabit kalmıştır.

    1963 ten beri yapılan çalışmaların sonunda karaciğer transplantasyonu ameliyat teknikleri açısından üstün bir düzeye ulaşmıştır. Yeni immünosupressif ajanların kullanıma girmesiyle ameliyat sonrası ölüm oranları yanısıra tedavi maliyeti de düşmekte ve karaciğer transplantasyonu daha kolay ve başarılı olarak uygulanabilir duruma gelmektedir. Karaciğer Transplantasyonu İçin Alıcı Seçimi Karaciğer transplantasyonundan sonra 1 yıl yaşayan hasta oranı 1980 öncesinde % 30 un altındayken, günümüzde birçok merkezde % 85 i geçmektedir. Bu önemli farkın ortaya çıkmasında rol oynayan başlıca etkenler, cerrahi tekniğin ilerlemesi, rejeksiyon-önleyici tedavide cyclosporine gibi daha etkin ilaçların yaygın kullanıma girmesi ve hasta seçiminde uygulanan kriterlerin gelişmesi olarak sıralanabilir.

    Geçmişte karaciğer transplantasyonu hastanın hayatını kurtarmak amacıyla son çare olarak başvurulacak bir manevra olarak görülmekteyken, günümüzde karaciğer yetmezliğinin daha erken devresinde hayat kalitesini artımak amacıyla uygulanması gereken radikal bir tedavi yöntemi olarak görülmektedir.

    Karaciğer transplantasyonu yapılan erişkin hastaların büyük çoğunluğunda alkolik karaciğer hastalığı, viral hepatitler ( B, C, D ), primer biliyer siroz, otoimmün hepatitler gibi nedenlere ikincil siroz ve portal hipertansiyon vardır.
    Primer sklerozan kolanjit, çeşitli metabolik hastalıklar ( Wilson Hastalığı, hemokromatozis ) ve vasküler karaciğer hastalıkları da transplantasyon endikasyonları arasında yer almaktadır.
    Hasta seçiminde en fazla sayıda alkolik hastalar karaciğer nakli olanağı bulmakta olup malign hastalıklar nedeniyle ( kolanjiosarkoma, hepatoma ) yapılan karaciğer transplantasyonları azınlıkta kalırken, akut karaciğer yetmezliğinde transplantasyon uygulaması yaygınlaşmaktadır.
    Karaciğer transplantasyonu akut fulminan karaciğer yetmezliğinde hayat kurtarıcı olmakla kalmayıp, hastayı önceki sağlığına kavuşturabilir.

  9. #29
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    kolostomi ileostomi

    Kolostami ve İleostomi
    Ostomi bir açılma veya ağızlaştırma oluşturmak amacıyla yapılan cerrahi işlemlerin genel adı olarak kullanılmaktadır. Kolostomi kalın barsağın, ileostomi ince barsağın son kısmının karın duvarına ağızlaştırılması işlemleridir. Değişik yöntemlerle yapılan bu işlemlerin ortak amacı geçici veya kalıcı bir süre için barsak içeriğinin karın duvarından boşalmasını sağlamaktır. Bu ağızlaştırma işlemi ayrıca soluk borusu için trakeostomi, mide için gastrostomi, idrar kanalları ve yolları için ürostomi adı altında değişik amaçlarla uygulanmaktadır.
    Cerrahi bir işlem geçirme ile karşı karşıya kalan her insanda korkunun olması son derece doğaldır. Ayrıca kolostomi veya ileostomi yapılma gereğinin belirtilmesi durumunda bu üzüntü ve endişe artmaktadır. Bu tip bir işlem o zamana kadar gizlilikle sürdürülen normal bir yaşam fonksiyonunun belirgin hale gelmesi, mahremiyetin ortadan kalkması, bağımsızlığın kaybedilmesi, toplumsal hayatta önemli değişiklikler olabilmesi ve cinsel yaşamda sorunlar yaşanması gibi endişelerle birlikte hastayı değişik bir yaşam deneyimi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bilinmelidir ki bu işlem hayat kurtarmak veya hayatın emniyete alınması için yapılmaktadır. Binlerce insanın hayatı bu işlem sayesinde kurtulmuştur. Ameliyatın bu işlem nedeniyle reddedilmesi yaşamın kaybedilmesine neden olabilir. Ayrıca günümüzde hastaların bu problemlerini en aza indirebilmek için değişik cihazlar bulunmakta ve gün geçtikçe de gelişmektedirler.

    Kolostominin Nedenleri
    Kolostomi acil durumlarda hayat kurtarmak amacıyla veya uygulanan bir girişimi korumak için yapılabilir. Bunun yanında uygulanacak olan cerrahi işlemde anüsün tamamen ortadan kaldırılma gereği veya anüsün kullanılamaması durumlarında dışkılama işlevinin gerçekliştirilmesi amacıyla da yapılabilir. Bu yüzden iki tip kolostomi vardır.

    Geçici kolostomi:
    1- Kalın barsak tıkanmaları
    2- Barsak yaralanmaları
    3- Barsak delinmesi
    4- Doğumsal barsak anormallikleri
    5- Barsakta yapılan bir işlemin emniyetli iyileşmesini sağlamak
    6- Ciddi anüs hastalıkları ve yaralanmaları

    Kalıcı kolostomi:
    1- Anüsün çıkartılması gereği olan hastalıklar
    2- Kalın barsağın son kısmı ve anüsün çıkartılması gereken hastalıklar
    3- Anüs kas yapısının görevini yapamadığı hastalıklar
    4- Kalın barsağın son kısmında kalıcı hastalık

    Geçici kolostomi yapılan işlemin tipine bağlı olarak bir süre sonra kapatılır. Dışkılama işlevi yeniden anüs yoluyla yapılabilinir.

    Kolostominin yeri
    Kolostomi karın duvarında herhangi bir yere yapılabilir. Yer seçiminde hastalığın tipinin olduğu kadar hastanın vücut yapısı da etkilidir. Ancak genellikle seçilen yer pantolon veya etek belinin altında kalacak şekilde göbek hattının birkaç santimetre altında ve sağda veya solda olabilir.


    Kolostomi İle Tanışma
    Karın yüzeyine çıkartılan barsak ile ilk karşılaşma önemlidir. Barsak kırmızı-pembe ve sağlıklı görünümdedir. İlk zamanlarda hafif kanama olabilir, önceleri kabarık ve şiş görünen barsak zamanla karın cildi düzeyine kadar iner ve küçülür. Barsak ile karın cildi arasında sağlıklı bir iyileşme için birkaç günlük yara bakımına gereksinim vardır. Barsağın iç yüzeyinde ağrı duyumu yoktur, bu nedenle dokunma ile ağrı hissedilmez. Ancak bu duyum nedeni ile tahriş edici sert davranışlardan kaçınmak gerekir. Ameliyattan sonra genellikle 2. veya 3. günlerde kolostomi çalışmaya başlar. Bağlanan torbaya önce gaz gelir. Ardından dışkı gelişi başlayacaktır. Bu gelişmeler her şeyin normal olduğunu gösterir. Bundan sonra yapılması gereken, dolan torbanın değiştirilerek yerine temiz bir torbanın konmasından ibarettir.

    Kolostomide Olabilecek Sorunlar
    Kolostomi işleminin yapılmasını takiben veya daha ileri dönemlerde bazı sorunlarla karşılaşılabilinir. Bunları iki bölümde toplayabiliriz.

    Erken sorunlar:
    1- Barsağın gangreni
    2- Barsak yüzeyinde kanama
    3- Barsak ile cilt kenarında ayrılma
    4- Barsağın karın içine kaçması
    5- Barsak ile cilt arasında abse gelişimi
    6- Kolostominin çalışmaması
    7- Yakın cilt düzeyinde tahriş

    Geç sorunlar:
    1- Cilt açıklığının ileri derecede büzülmesi
    2- Kolostomi kenarından fıtık gelişmesi
    3- Barsağın dışarıya sarkması
    4- Yakın cilt yüzeyinde tahriş
    5- Tıkanma

    Erken dönemde görülen sorunlar genellikle hastanede yatış sırasında olduğundan bunların çözümü doktor ve hemşireler tarafından yapılacaktır. Yakın deri yüzeyinde görülen tahriş değişik pomat ve uygulamalarla düzeltilir. Geç dönemde ortaya çıkan sorunlardan birincisi cerrahi olarak düzeltilmeyi gerektirir. Fıtık gelişmesi ve barsağın dışarıya sarkması belirli bir düzeye kadar beklenebilecek sorunlardır. Ancak ilerler ise cerrahi işlemi gerektirebilir. Tıkanma kolostominin kendisinde bir sorun olmadan, beslenme ile ilgili olabilir. Evde uygulanabilecek hafif lavmanlar ile çözülebilir. Ancak böyle olduğunun doktorunuz tarafından belirtilmesinde ve işlemin onun önerileri doğrultusunda yapılması uygundur. Deri tahrişi durumunda değişik bakım ürünleri kullanılabilir.

    İleostomi
    İnce barsağın son kısmının karın duvarına ağızlaştırılması işlemidir. Kolostomi gibi geçici veya kalıcı olarak yapılabilir.

    İleostomi Nedenleri
    Kalın barsağın bazı hastalıklarında dışkılamanın ince barsağın bu son kısmından yapılması gereği olabilir. Bu ve buna benzer durumlarda ileum (ince barsağın son bölümü) karın duvarına ağızlaştırılır.

    Geçici ileostomi:
    1- Kalın barsak tıkanmaları
    2- Barsak yaralanmaları
    3- Barsak delinmesi
    4- Doğumsal barsak anormallikleri
    5- Barsakta yapılan bir işlemin emniyetli iyileşmesini sağlamak
    6- Kalın barsağın tümünün çıkartılmasını gerekli olduğu hastalıklar

    Kalıcı ileostomi:
    1- Kalın barsağın ve anüsün çıkartılması gereken hastalıklar
    2- Kalın barsağın alındığı ancak anüs kas yapısının görev yapamadığı hastalıklar
    3- Kalın barsağın tümünün tıkayıcı bir hastalığa maruz kalması
    Geçici amaçla yapılan ileostomi belirli bir süre sonra kapatılır ve dışkılama işlevi anüsten gerçekleştirilir.

    İleostominin Yeri
    Cerrahi işlem sırasında teknik nedenlerle karnın sağında veya solunda olabilmesine karşın genellikle göbek altında ve karnın sağında yapılır.


    İleostominin Tipleri
    1- Tek ince barsak ucunun ağızlaştırılması
    2- Barsak ansının iki ağızla karın duvarına ağızlaştırılması
    3- Karna açılan barsağın altına rezervuar yapılarak ağızlaştırma
    Hastalığın tipine ve ileostomi yapılmasının amacına (geçici veya kalıcı) göre herhangi birisi uygulanır. Son tipinde hastanın belirli zamanlarda rezervuardaki barsak içeriğinin bir işlem ile boşaltması gerekmektedir.

    İleostomide Olabilecek Sorunlar
    İleostomiden gelen barsak içeriği kalın barsağa uğramadığı için daha fazla miktarda sıvının çıkmasına neden olur. İlk günlerde 1-2 litre olan bu miktar su ve tuz kaybına neden olur. Bu kayıpların erken dönemde karşılanması gerekir. Birkaç ay sonra bu miktar iyi bir diyet şeması ile azalır ve 500-800 cm3 düzeyine geriler. Gelen miktarın fazla olması nedeniyle ileostomide genellikle sık değiştirme gereği olmayan boşaltmalı torbalar kullanılmaktadır.

    İleostomide olabilecek sorunları şöyle sıralayabiliriz:
    1- Derinin tahrişi
    2- Tıkanma
    3- Barsağın gangreni
    4- Barsağın içeri çekilmesi
    5- Barsağın dışarı sarkması
    6- Fistül veya abse gelişimi
    7- İshal

    İleostomiden gelen barsak içeriği hem miktar, hem de özellik bakımından kolostomiden farklıdır. Bu nedenle beslenme biçimi önem kazanmaktadır. Bazı gıdalar gelen miktarı arttırabileceği gibi, koku sorunu da ortaya çıkartabilir. Kabakgiller, yumurta, soğan, sarımsak, kuru bakliyat vb. koku artışına neden olabilir. Fazla şekerli, lifli, yağlı ve baharatlı gıdalar gelen miktarın artmasına neden olabilir. Dikkat edildiği sürece bu sorunlarla başa çıkmak kolaydır. Bununla birlikte ileostomi varlığında bazı vitaminlerin desteği gerekmektedir. Bu konuda bilgi ve yardımlar hastanede veya çıktıktan sonra hastane personeli ile rahatlıkla bağlantı kurularak çözülebilir.

  10. #30
    Painfully - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    144
    Mentioned
    6 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    kıl dönmesi pilonidal sinüs

    Kıl Dönmesi Nedir? Kimlerde, Nerede ve Nasıl Oluşur?

    Kıl dönmesi, kılların kuyruk sokumu ve nadiren göbekte cilt altına geçip yara, abse ve fistül oluşturmasıdır. Kıl dönmesi, yani DERMOİD KİST veya PİLONİDAL SİNÜS, cilt altı kıl yuvası demektir. Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, labirentler açması, peşinden labirentlere giren bakterin de katkısı ile etrafı iltihaplandırması; cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve abseler oluşturmasıdır. Sert büro koltuklarında ve bilgisayar başında, özellikle kaykılık pozisyonda uzun süre oturanlarda veya uzun süre jip sürenlerde veya uzun süre otobüs yolculukları yapanlarda daha sık olur. Kıl dönmesi 16 ila 30 yaş arası kıllı ve gürbüz, genç erkeklerde, nadiren de genç bayanlarda oluşur. Oluş şekline gelince; kıllar yılan derisindeki gibi yivli veya pullu olup, dar ve sıkışık veya sürtünmeli ortamlarda kıpırdandıkça tek yönde ilerler. Saç telini iki parmak ile tutup hafifçe oğuşturunca bu hareketi açıkça görmek mümkündür. Benzer şekilde iki kaba et arasındaki herhangi bir serbest kıl, sürtünme, itelenme ve dönme mekaniği ile oluğun dibine doğru hareket eder. Hiperkeratoz ve aşırı terleme nedeni ile genişlemiş bir ter bezi ağzından deri içine girebilir, peşinden başka bir kıl geçebilir. Giderek bu minik ağız, kılların minik zorlaması ile genişler, deri hücreleri ter bezinin ve deliğin içine doğru yürür ve deliklerin iç yüzeyi cilt epiteli ile döşenerek minik bir tünel oluşur ve peşpeşe kılların buraya girmesi kolaylaşır. Uzun saç kılları bile girebilir. Bazan bir kaç kıl girdikten sonra tünel girişi iyileşip kapanabilir. Ama tünel içindeki kılların ve bakterilerin cilt altında derinlere doğru ilerlemesi ve iltihaplanmalar devam eder. Günün birinde mutlaka abseleşme ve fistülleşme olur. Fistül ağızlarının % 78'i oluğun sol kenarında ve % 82'si kıl giriş deliklerinin yukarı tarafında yer alır.

    Kıl dönmesinde Kuyruk Sokumunu Tercih Nedeni?

    Kuyruk sokumunu tercih nedeninde

    1. teori; sırttan dökülen kılların kaba etler nedeni ile oluşan derin olukta birikmesi; iki kaba etin birbirine veya oturulan zemine veya sert ve dar giysilere sürtünmesi ile kılların yürüyebilmesi; kapalı ortam nedeni ile oluktaki cildin incelmesi ve kolay delinip tahriş olması ve sert kuyruk kemiğinin baskısı nedeni kılların daha da kolay ilerlemesidir.

    2. teori; insan vücuduna ana rahmindeyken cilt elbisesi, pelerin şeklinde yukardan aşağıya giydirilir; cilt pelerinin fermuarı gibi kuyruk sokumunda kapatılır. Kapanma sırasında bir kısım cilt dokusu kıl olarak altta kalabilir. Kıllanma yaşına gelince bu bölgede kıllar büyüyerek dermoid kist oluşturabilirler. Kıl dönmesinin bir başka görüldüğü yer göbek çukurudur. Göbek çukuru derin ve kişi kıllı ise akıntı ve apse olabilir. Buraya da kıllar yürüyerek pis kokulu akıntılar, hatta nadiren, göbek etrafında veya karın içinde abse ve fistüller oluşturabilir.

    Kıl Dönmesinin Belirtileri Nelerdir?

    Kuyruk sokumunda veya anüsün arka yukarı tarafında az hassas küçük şişlikler kaşıntı, akıntı veya akıntısız , kıllı, kılsız, milimetrik delikler ve bazan de abse oluşmasıdır. Muayene ve tetkiklerde içi iltihabi granülasyon dokusu ve kıl dolu kese ve fisütller ve olayı çepe çevre sınırlayan ve kılların daha derinlere gitmesini önemli ölçüde önleyen kalın fibrotik kılıf görülür. Abselerin hacmi 1 cc'den 100 cc'ye kadar değişir ve kendini lokal ısı ve ağrı, sistemik ateş ve halsizlik ile belli eder.

    Kıl Dönmesi Doğuştan Olabilir Mi?

    Son yıllardaki araştırmalar, 16 yıllık tecrübemiz ve histopatolojik incelemeler hastalığın doğuştan değil sonradan kazanıldığını göstermektedir. Tedavi ve takiplerini yaptığımız 1000'den fazla hastanın hiç birinde kıl ve iltihabi tahriş ile oluşan granülasyon dokusu dışında farklı dokuya örneğin kıl ve ter üreten follikül ve ter bezlerine, müstakil deri dokusuna rastlanmamıştır. Bu bulgular hastalığın doğuştan olmadığını gösterir. Ancak kuyruk sokumunda, doğuştan kalan çukur ve delikler varsa bunlar kıllanma dönemi gelince az da olsa risk teşkil eder.

    Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sorunlar Gelişebilir?

    Kuyruk sokumunda abse ve akıntılar eksik olmaz. İkide bir ağrılı abseler nüks eder. Hastalık sağa sola genişler, bölge köstebek yuvasına dönüşür. Yani; dermal epitel denilen deri hücreleri, kılları peşinden kıl kesesinin ve deliklerin içine girip yeni yeni tüneller veya labirentler oluşturur; daha çok yatay, nadiren dikey yönde, çok yönlü olarak deri dokusu içinde ilerler. Labirentler içine giren kıl sayısı da, tahriş de artar; hastalık durmadan genişler, pek çok delikten zuhur eden pis kokulu akıntılar dayanılmaz olur. Yıllarca süren kronik, iltihabi akıntılar, nihayette, epidermoid kanser geliştirebilir. Veya hastalık, nadiren de olsa derinleşerek kalın bağırsak, rektum ve mesane içine ilerleyebilir, hatta mesane kanserine dahi yol açabilir. Haliyle bu durumda tedavi zorlaşır ve olaya multidisipliner yaklaşmak gerekir.

    Kıl Dönmesi Nasıl Tedavi Edilir?

    Bu güne değin fazla uygulanmış olan tedavi şekli cerrahidir. Cerrahi tedavi şeklileri çoktur ve hemen hepsinde sağlam çevre doku ile birlikte hastalıklı dokular genişçe çıkarılır, yara açık bırakılarak aylar süren pansuman ile kapanbası beklenir. Ya da yara çeşitli tekniklerle kapatılır. Kapalı yöntemlerden Limberg'in tarif ettiği, derin olduğu düzleyici flep rotasyonu, en radikal yöntemdir. Ancak 2 - 3 günü hastanede olmak üzere 5 ila 10 gün yatak istirahati, iki gün süreli hemovak dren geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi on gün yüz üstü yatılması ve üzerine oturulmaması, bir hafta su değdirilmemesi ve operasyon sırasında en ufak bir kıvrım gamze veya oluk bırakılmaması gerekir. Değilse nüks riski %10'u bulur. Bu nedenle alternatif yöntem araştırmaları devam etmiş ve Fenol ile oldukça etkili tedaviler yapılmıştır.

    KIL DÖNMESİNDE EN YENİ ALTERNATİF TEDAVİ: GÜMÜŞ NİTRAT ve FENOL

    Kıl dönmesinde alternatif tedavi olarak tarafımızdan geliştirilen sklerotik ve litik bir kimyasal ajan olan fenol ve ondan daha güçlü olan gümüş nitrat uygulamalarımız klasik cerrahi yöntemlere göre çok daha etkili olmuştur. Bu yöntemde eritilen gümüş nitrat aynen veya fenol, fistül ağızlarından veya foliküllerden içeriye verilir. Kılların yuvalandığı piyojenik granülasyon dokuları ve diğer patalojik dokular; ilaç etkisi ile hızla erir ve gri bulamaç halinde dışarıya akar. Mikro enstrümantasyonla labirentler ve fistüllerin içi temizlenir. Fistül girişleri gerekirse eksize edilir ve tekrar kıl girmemesi için sütüre edilir. Bu işlemler 15 dakikada tamamlanır. Hastalığın çok ilerlediği bazı hastalarda gerekirse labirentler kısmen veya tamamen açılır, kılların ilerde sorun çıkartabileceği gamzemsi çukurluklar ve kıvrımlar varsa küçük plastik ve estetik müdahale ile düzeltilir. Ama eskiden beri mevcut ve pilonidal sinüs oluşturmamış geniş çukurlara müdahale tavsiye edilmez. İşlem bitince labirentler antibiyotikli pomatla doldurulur ve hasta evine gönderilir. Günlük pansuman ve temizlik ve 1 hafta sonunda kontrole gelmesi öğütlenir. İyi kürete edilmiş labirentler genellile 1 haftada iyileşir. Ancak tavanı açılmış labirentelerin ve sinüslerin tamamen kapanması pansuman yardımı ile 2 ila 3 haftayı bulur. Bu sürenin illa da kısaltılması isteniyorsa, fistüllerin fibrotik duvarları, lokal anestezi altında, kürete veya eksize edildikten sonra sütüre edilir. Bu durumda işlem süresi 30 dakikayı bulur.

Sayfa 3 Toplam 7 Sayfadan BirinciBirinci 1234567 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. Yazın estetik yapılır mı? Estetik İçin en Uygun Zaman
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Plastik Estetik Cerrahi
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 10.Mayıs.2017, 23:52
  2. Cevap: 0
    Son Mesaj : 21.Mayıs.2015, 18:23
  3. Estetik diş hekimliği
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Ağız Diş Sağlığı
    Cevap: 9
    Son Mesaj : 11.Nisan.2015, 01:21
  4. Estetik Ben aldırma
    Konu Sahibi aRZuU Forum Genel Bilgiler
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 01.Mart.2014, 15:47
  5. Estetik Diş
    Konu Sahibi aRZuU Forum Ağız Diş Sağlığı
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Şubat.2014, 01:35

Bu Konu için Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort