- Atalar “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Demişler. Kim için?
- Hatırdan anlayan adam için.
Nankörler için lafa gerek yok. Onlar önce laftan anlayan adam olmalı.
- Hatır ne demek?
- Sözlükler hatır için Zihin. Fikir. Gönül. Kalb. Hal. Tedbir. Saygı, Vesvese gibi manalar veriyor.
Buna göre atasözünün manası herhalde şöyledir: bir fincan kahve kadar az da olsa iyilik gördüğün insanı ve iyiliğini unutma, onu aklında, gönlünde yaşat, o iyilik ve ikram adına o adama saygılı davran, yeri gelirse daha güzeliyle karşılık vermeye çalış. Insanlık, adamlık bunu gerektirir. Insanlar hep böyle olurlarsa, toplum terbiyesini kazanmış demektir ve o toplum bahtiyar ve mutlu bir toplumdur.
Bir arap atasözü de “insan ihsanın kuludur” şeklindedir. Ihsan, yani iyilik, lütuf, bağış.
Size bir misal vereyim mi?
Bir adam var. Kendisi çok zengin. Malı iyilikle eksilecek gibi değil. Aşağıya gelmiş. “bana bir öğrenci verin, hayatta ona destek vereyim” diyor. Anlattığına göre şimdi bir maaş, bir daire ve motorsiklet verecekmiş. Okul bitince de işi ve arabası hazır olacakmış. Belki evlenmesine de yardım eder.
Karşılığında sevgi ve saygıdan başka bir şey de istemiyor.
Şimdi siz bu adama içinizde nasıl duygular besler, nasıl karşılık vermek istersiniz?
- Hocam biz o adama ömür boyu minnettar kalırız. Hatta köle oluruz...
- Olunsa da yeridir zaten. Evet, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı sayılmak gerekse, bilir o adam ne kadarını hak etmiştir.
Ama bana öyle geliyor ki yapmazsınız bunu. Unutuverirsiniz adamı birkaç gün, yada yıl sonra.
- Unutmayız hocam, bu iyilik unutulur mu? Hem ayıp, hem de aptallık olur.
- Unutulur unutulur. “İnsanoğlu çiğ süt emmiş” derler. Nankör bir yanımız var bizim maalesef. Ayıp ve aptal bir yanımız var…
- Ama hocam bu kadar iyilik…
- Söyler misiniz, Tealanın bize iyilik ve ikramları ne kadar? Başta can olmak üzere, evren ve dünya, hava ve su, ana ve baba, insanlar ve hayvanlar, sebzeler ve meyveler, eşler ve evlatlar.. say sayabilirsen…
- Ne diyeceğinizi anladık hocam!
- Neyi anladınız?
- Ona bile doğru dürüst kul olmadıktan sonra, kuluna haydi haydi nankörlük yaparsınız diyeceksiniz.
- Soruyu değiştirelim mi?
- Evet.
- Şimdi bırakın o adamı da atözünü hatırlayın.
- Şu “bir fincan kahveyi” mi?
- Evet.
- Hatırladık hocam.
- Öyleyse Tealanın kaç yıl hatırı sayılmalı?
- !...
- Evet kaç yıl?
- Cevap yok!
- Neden?
-Nimetleri sayılamıyacağına göre, hatırı da hesaba gelmez.
- Peki Teala nın ne kadar hatırı vardır yanımızda?
- !....
- Peki bizim ne kadar hatırımız vardır O’nun yanında?
- Onu nerden bilebiliriz ki hocam?
- Biri bildiğine göre siz de bilebilirsiniz. Hatta sizin de bilmeniz gerekir.
- Biri nasıl bilmiş?
- Şöyle bilmiş: “Bakarım,” demiş, “ Teala’nın benim yanımda ne kadar hatırı varsa, benim de O’nun yanında o kadar hatırım vardır.”
- Amma zeki adammış. Nerden aklına gelmiş bu?
- Buna irfan derler. Teala kalbinizi nurlandırırsa, kalbinizden dilinize böylesi hikmetler akar.
- Dersimizi aldık hocam. Teala’ya hamdimiz, şükrümüz az. Kulluğumuzu biz de beğenmiyoruz ama, “o ’tır, bağışlar” diyorduk.
- O kendine düşeni yapar. Biz de kendimize düşeni yapmalıyız ama. Her an zikir, fikir ve şükürde olmalıyız.
- Evet, yapmalıyız.
- Öyleyse hadi bismillah derse…
Bismillah… Teala adıyla yani. Ona dayanarak, O’na güvenerek, O’na sığınarak.
Hayat önce bir anlam kazanır o takdirde ve fevkalade kolaylaşır o zaman. Teala adına yaşamak ve iş yapmak ne demek?!..
Ne yapsan yeridir, nasıl yapsan başarıdır, ne sonuç alsan müjde ve mükafat var.
Kulluk ne güzel!...
Sadece O’na kul ve ondan gayrıya bağımsızlık ve özgürlük…
Ne güzel