İnsan söylemeden edemiyor; en iyi tanrı, olmayan tanrıdır. Sanmayın bu söz bana ait. Bildiğim kadarıyla sözün sahibi Allah'tan başkası değil. Ben mealen aktarıyorum. Sözün orijinali gelecek. Az biraz sabır. Kelam (İslam epistemoloji, teoloji ve ontoloji tartışmaları) üzerine akademik bir tartışma yapmak isteseydik konu ile ilgili yapılan tartışmaların tamamını yazıda ardı ardına sıralardım. Sonrada oturur meseleyi ayıklar kendi kanaatimi söylerdim. Ancak ne akademik bir tartışma var ortalıkta ne de okurun akademik bir makaleyi okumak gibi bir isteği / derdi... Ben fikrimi anlatmaya çalışacağım, sizler ise neyi, nasıl anladıysanız onu, anladığınız biçimle öyle okumuş olacaksanız. Hâsılı kelam; benim ne yazdığım değil, sizin nasıl okuduğunuz önemli olacak.
Popüler tartışmalardan birine; kader mevzuuna giriş yapacağız. Tartışmanın popüler bir hale gelmesine neden; A. Aziz Bayındır Hoca'ya evlilikle ilgili sorulan bir soruya cevaben; "Allah senin ne zaman evlenip evlenmeyeceğini bilmez" cümlesini kurduğu ve medyaya düşen video görüntüleri... Tabi tartışma, başka mekânlarda devam ediyor. Bu tartışmanın hiç bir yerinde olmak istemezdim. İcbar ile mecbur kaldım. İcbar edilmemin nedenini daha sonra unutmazsam anlatırım.
Sayın Bayındır tartışmayı başlattıktan sonra geçen haftalarda Ebubekir Sifil ile bir oturumda karşı karşı ya geldiler. Tartışmanın seviyesi ile ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim zira Sayın Sifil tarafından, A. Aziz bayındıra yöneltilen sorulu-itiraz cümlesini işitince; internet üzerinden seyrettiğim oturumu, mausla kapatıp başka bir -Türkü, şarkı yayınlayan- siteye geçmem arasında sanırım 3-4 dakika geçti. Verilen cevabı dahi merak etmeden.
Sayın Sifil'in cümleye doğru başlayıp, yanlış devam ettiği sorusu şu " Kuran'ın Allah kelamı olduğuna dair bir delil getirin? Sorunun devamı Aristo mantığıyla kurulan ve her dinci tartışmada olduğu gibi; anlamaktan daha çok totolojiye dönüştüren cümlelerden biri "bir şey kendine delil olmaz." A. Bayındır Kuran'dan ayet okuyor ondan.
Bu önerme çok önemli elbette. Özellikle, malumunuz hukukta şahitlik müessesi bu mantık önermesini uygular. Ancak, yine bilinir ki farklı yöntemlerde uygulanır... Dağıtmadan biz anlatımımıza geri dönelim.
Ebubekir Sifil'in inandığı; peygamberin, tanrı'nın birbirlerini delil göstermelerinden başka bir delilleri var mı? Peygamberin delili; kendisine indirildiğini iddia ettiği vahiyden ve onu indiren Allah'ın varlığına inanmanızdır. Yoksa bir peygamberin, peygamber olduğuna nasıl delil getirebilir? Allah, varlığını, birliğini ise peygamberle bildirir başka bir şeyle değil. Yani bu ikili birbirlerinin delilidir. Sonuçta insan, inandığı tanrıyı Aristo mantığıyla ispat edince, Kaderi de Aristo mantığıyla anlatır ve tanımlar.
Konuyu dağıtmayayım cümleyi toparlayarak kader mevzuna döneyim.
Kader, inanan insan için var. Ve bu inanç, tasavvur ettiği tanrısı üzerinden oluşur. O nedenle tartışma "Kadervar mı? Yok, mu?" biçiminde değil "Senin tanrı tasavvurun ne? Nasıl bir tanrı tasavvur ediyorsun?" üzerinden yapılmalıdır.
Tek tanrılı dinlerin tanrısı genel olarak aşağıda anlatılan biçimiyledir:
Bir olan tanrıya inanması için davet edilen insana; tanrıların olmadığı, eğer çok tanrı olursa bunun mantıksızlık olduğu gibi Kelamî izahlar yapılır. İslam tarihinde ise; Hz peygamberin putlara tapan insanları, bir olan Allah'a davet ettiği biçiminde bir anlatı vardır...
Mekke'de her işin/ibadetin bir tanrısı vardı. Hastaysan bir tanrıya, evleneceksen başkasına, rızık istiyorsan bir başkasına, iş, aş, aşk vs her birinin sayısız tanrısı... O tanrılar her şeyi bilen, her şeyin onlardan istendiği ve sadece onlara ibadet edilen tanrılardı. İnsan onlardan istemeliydi. Onlar da kullara istediklerini veriyordu.
Son peygamber Muhammed (a.s) geldi ve insanları o taptıkları putları inkâr etmelerini, tek bir tanrıya inanmalarını, her şeyi ondan istemeleri gerektiğini anlattı. Yani, on beş- yirmi tanrı yerine sadece bir tane tanrı vardı. O her şeyi bilir! İsteyin size ekmek versin, su versin, evleneceğiniz kadını dahi o size versin. Zaten o her şeyi bilir. Kısacası insan pek çok tanrı yerine bir tane tanrıdan istemelidir. Böylece putperestlik bitmiş oldu.
Oh ne güzel! Hepimiz inandık.
Klasik tek tanrılı din teologlarının anlattığı budur. Peki böylemi? Hz. Peygamber yüzlerce tanrıyı devirip bir tek tanrı için mi geldi. Paganist tanrı tasavvurun ve çok tanrılı din düşüncesinin içeriğini, bir tane tanrıya izafe etmek için mi? Böyle bir akide/iman/inanç; ister gözümüzün görmediği uzaklarda bir putla, ister yüzlercesi gözümüzün önünde duran putlarla oluşsun ne fark eder?
Oysa Allah ve onun peygamberi sesleniyor. Ey insanlar "La ilahe illallah" diyin. "La" kelimesi malum nefiy için değil Nehiy içindir. Yani Allah şöyle sesleniyor; sizin tasavvur ettiğiniz tanrı (tanrılar demiyor, müfret bir tanrıdan yani insanın tanrı tasavvurundan bahsederek) "tanrı yok" diyor. İnkâr ettiğimiz put veya putlar değil tasavvur ettiğimiz tanrı düşüncesi. Bir ateistin inkâr ettiği "tanrı tasavvuru" gibi...
Oysa Hoca efendiler, tanrı tasavvurunu, Aristo mantığıyla destekleyerek inandıkları tanrıyı; Allah diye bize yutturmak istiyorlar.
Öyleyse en iyi tanrı, olmayan tanrı; La ilahe illallah'tır.
İcbar edilmem meselesine gelince: Sayın Ayşe Hür; bana bir soru yöneltti. Bende kendilerine; "Allah var diyen putperestle, Allah yok diyerek yeni bir put diken (ateiste) nasıl cevap verebilirim" demiştim. Sanırım gücendi. Bana "bu laf kime şimdi." demişti. Lafım elbette ona değil; bir başkasınaydı. Umarım fark etmişlerdir. Neden bir fark görmediğimi yazıda anlattım.
Umarım (?)
Sormak lazım; Allah'a iman etmek ne ola ve kader dediğimiz şey ne ola?