Ne kadar deli aşk, ne kadar akılsız, bir o kadar da densiz…
Gelme diye haykırıyorum
Sinirleniyorum, gözüm hiç birşey görmüyor
Sen aklıma geldiğinde, sana olan öfkem daha da artıyor
Etrafımdakilere saldırıyorum
Ve sonra,
Bir an geldiğini düşünüyorum
İşte o an beynim uyuşuyor,
O anı hayal ettikçe nefesim daralıyor
Kelimeler boğazımda düğümleniyor…
Nasıl git diyebilirim ki sana?
Nasıl tuttuğun ellerimi bırak, daldığın gözlerimden çek gözlerini diyebilirim ki?
Bilmiyorum…
Fotoğraflarına bakıyorum,
Birini arıyorsun her karede,
Gözlerin hep birilerini arıyor
Onlara değil sen başkasına bakıyorsun
Kimi özlüyorsun, kokusu burnunda tüten kim?
Kimin ellerini arıyorsun, kimin bakışlarını özlüyorsun sen?
Ben mi soracaktım bunları
Kalkanım olan gururum yerlerde
Kaldıramıyorum sana karşı,
Tutamıyorum, savunamıyorum kendimi
Ağır geliyor
Gücüm yetmiyor seninle savaşmaya
Boşve-re-mi-yo-rum! Kalbimdeki isyanı
Duymazdan gelemiyorum “sen” yakarışlarını
Ben söylüyorum işte dinle,
Ben, belki de özlendiğini bile bilmeyen
Seni özlüyorum
Gözlerim her yerde seni arıyor
Her kapıdan sen gireceksin diye bekliyorum
Tüm ümitlerimin baş harfi hep sen
Dileklerimin, umutlarımın, hayallerimin hepsinde
Koca bir sen varsın
Keşke diyorum, keşke bilseydim kimi aradığını
Kimi özlediğini
Keşke beni yanında istediğini bilseydim…
Aşk, tuhaf bir bağımlılık değil mi? O, yokken karanlıkta yaşadığın bir yer dünya. Günlerin hızla geçiyor. Hayatı hep bir hızlı yaşama çabası adeta günleri ve hatta belki de yılları kovalıyorsun, hemen uyumak hemen kalkmak istiyorsun. Çünkü sabah kalkınca sanki yanına gelcekmiş gibi saçma bir ümidin oluyor hep içinde. Seneler onunla dolu, gözlerin buğulu. Gökyüzün hep bulutlu.
Ağlayamıyorsunda çünkü neden ağlayacağını bilemiyorsun. Sebebi yok ki akacak gözyaşlarının. Çoktan hayatından gitmiş ve belki de hiç gelmeyecek. Yıllarını senin özlediğini ve beklediğini bilmeyen bir adam için aptallığına mı ağlayacaksın? Bunu yediremiyorsun kendine. Sana geldiği günü düşünüyorsun. Çünkü burnu havada aşkın. Çok emin kendinden o hep gelcekmiş gibi kimseye burnundan kıl aldırmıyor. Bencil aşk, etrafında kimseyi tutmuyor. Aşk takıntılı o olmadan asla diyor…
Aklın hayır dedikçe, dikkatini dağıtır aşk, “O gün” ü hayal ettirir. Öyle bir dalarsın ki kavuşacağın o güne, hayal ettiklerin bir ömre yayılacak kadar çok olur.
O bir ses, içinde seni karanlıktan çıkaracağına inandığın. O, göğüs kafesinde daralan nefesinin tek çaresi değil mi? O gelince nefes aldığını hissedecekmişsin gibi hissediyorsun. Peki ya öyle olmazsa? Ya aslında beklediğin o adam geldiğinde belki de hiç senin olmadığını anladığında geçen onca sene, harcanan yıllarını sana kim geri verecek? Kimden hesabını soracaksın? Har vurup harman savurduğun günlerinin, kendi ellerini kendini attığın ateşin sorumlusu o mu? Ona mı çıkaracaksın akılsızlığının faturasını?
Ama ne kadar kolay değil mi?
Ama “Aşk” bu, bir o kadar deli, bir o kadar akılsız ve bir o kadar densiz…