Her insan içten içe aynı arzulara sahiptir: Tanımak ve tanınmak, sevmek ve sevilmek… Ve yine de, gerçek aşk gözlerimizin içine bakarken, sizi seven biri sizin için oradayken aranıza duvar örmek isteyebilir, kaygılarınızdan kurtulamayabilirsiniz.
Bu dürtünün sebepleri bilinçaltınızda sevmenin aynı zamanda incinme ve sevdiğiniz insanı kaybetmeye hazır olmanız gerektiğini bilmenizle alakası vardır. Eğer kendinizi sevdiğiniz insandan sakınıyor, samimiyeti sınırlıyorsanız kendinizi potansiyel risklerden koruyorsunuz demektir. Bu nedenle, bütün kalbinizle sevmenin tek yolu kaybetme riskini cesaretle kabul etmektir.
Kayıp riskine karşı kendimizi korumak için pek çok savunmamız vardır. Bu savunmalardan bazıları bariz şekilde açıktır: Alaycılığa başvururuz, işe odaklanır dikkatimizin dağılmasına ve kendimizi meşgul tutmaya çalışırız, sürekli akıllı telefonumuzu kontrol eder, ekranlara yapışık yaşarız.
Samimiyeti yasaklayan diğer savunma mekanizmaları ise biraz daha incedir. Bu koruma biçimleri zihin dünyasında meydana gelir ve genellikle şüphe tezahür eder.
Hepimiz daha önce incindik. Red edildik, alay edildik, görmezden gelindik veya benzer başka bir durumda kalmışızdır. Günümüzde incinmeden ve yıpranmadan bir yetişkin olmak imkansız gibi bir şey. Kültürümüz ‘yetersizlik’ üzerine kurulu gibi. Bize durmaksızın verilen mesajlar şöyle şekilleniyor: Yeterince ince değilsin, yeterince sağlıklı değilsin, yeterince başarılı değilsin, yeterince yoga yapmıyorsun, yeterli stilin yok, yeterince arkadaşın yok, yeterince komik değilsin, yeterince eğlenmiyorsun…
‘Yeterli değilim’ fikri bir kez kafanıza yerleştikten sonra, bu ikili ilişkilerinizi de oldukça etkileyecektir. Karşınıza tüm nitelikleri ile istediğiniz, sevebileceğiniz insan çıktığında bile yeterli olmadığınızı düşünürsünüz.
Ego, riskten nefret eder. Ego, bilinmeyenden nefret eder. Ego, savunmasız olmaktan nefret eder. Zorbalık kültüründe, ego bilir ki ya zorba olacaksınız ya da zorbalığa uğrayacaksınız ve hangisini tercih edeceğiniz gün gibi meydanda.
Korku ve endişe ile başa çıkmanın kimi yolları var ama unutmamalısınız ki bunun için sabır ve metanet gereklidir.
1. Korkuyu adlandırın
Korkuyu buyur edin; onu tanımak için, adlandırmak için… Onunla ilgili yazın, onunla ilgili konuşun. Aklınızda sevdiğiniz insana dair ‘yeterince sevimli değil’ ya da ‘yeterince sosyal değil’ gibi fikirler olduğunda, bunun uzaklaşmak adına bir savunma olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını hatırlayın.
2. Yalanları gerçekler ile değiştirin
‘Yeterli değilim’ inancına sahip olduğunuzu şimdi biliyorsunuz. Ama diğer insanların bunu anlaması zaman alabilir. Yine de siz artık gerçeği bildiğiniz için iyileşme dönemine girmeli ve kendinizi ‘yeterli’ olduğunuza inandırmalısınız. Seviliyorsunuz. Olduğunuz gibi seviliyorsunuz. Kusursuz değilsiniz, ama öz değeriniz kusursuz olmaya bağlı değil. Sevgiye layıksınız çünkü varsınız. Bunu bilmek ve bunu hücrelerinizde hissetmek yine de iki farklı şey. Sabırlı olmalı ve bu gerçeğin aklınızdaki yalanlarla yer değiştirmesi için kendinize zaman tanımalı ve inanmalısınız.
3. Kaybetme riski ile barışın
Tüm kalbinizle sevebilmenin tek yolu, incinebileceğinizi kabul etmek ve bundan çekinmemektir. Halbuki hayatımızdaki en büyük gerçek bir gün zamanımızı dolduracak ve tüm sevdiklerimizden ayrılacak, dolayısı ile onları kaybedecek olmamızdır. Ego, kalbinizin kapılarını kapatırsanız kayıpların daha az can yakacağına inanır. Halbuki hiç de öyle değil: Kayıp nasıl olursa olsun acıtır. Öyleyse şansınız ve zamanınız varken tüm kalbinizle sevmelisiniz.