1960 Darbesi
Bu günün sabah saat 04:36′da Ankara Radyosu’ndan yapılan bir anons nefesini tutan insanları bir anda heyecanlandırdı. Tek haberleşme aracı olan devlet radyosundan evlere ulaşan anonsta, ‘‘Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresine eline almıştır’’ deniliyordu ve Türk halkı ihtilalle ilk defa tanışmış oldu.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar Çankaya Köşkü’nde; Başbakan Adnan Menderes Kütahya’da gözetim altına alınıyordu. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleriyle DP milletvekilleri de bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okuluna gönderildiler. Demokrat Parti iktidarı ile iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun başta olmak üzere üst rütbeli asker ve bürokratlar cezaevlerine konuldu. Ülkede ilan edilen sıkı yönetim sonucu tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecedeki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildiler.
İhtilal sonrası gelişmeler ise şöyle seyretti:
1960 ihtilalinin beyni konumundaki Tuğgeneral Cemal Madandoğlu, liderliği Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’e bıraktı. Dağıtılan Meclis yerine yasama organı görevini üstlenen Milli Birlik Komitesi çeşitli rütbelerden 37 subaydan oluşuyordu. Orgeneral Cemal Gürsel başbakan oldu. İhtilalciler bir yandan sivil yönetime geçme çabalarını sürdürürken, bir yandan da kendi içlerindeki 235 generali emekliye sevk etti. Bu kararın ordu içinde karşıt görüşlü subayların varlığını da ortaya çıkardı. 21 Ağustosta ise 3400 subay emekli edildi. İhtilalcilerin kudretli albayı ve MBK üyesi Albay Alparslan Türkeş, ihtilalcilerle ihtilafa düşünce Başbakanlık Müsteşarlığı görevinden alındı. Bunu, 13 Kasım’da MBK’nın yaptığı yıldırım tasfiye izledi. MBK’nın başta Türkeş olmak üzere 14 üyesi ilişikleri kesilip yurt dışına sürgün edildi. Bir yandan kurulan yeni Meclis anayasayı görüşürken, bir yandan da Demokrat Parti milletvekillerinin Yassıada duruşmaları süratle devam ediyordu. Kurucu Meclisin çıkardığı Anayasa 9 Temmuz 1961′de yapılan halkoylamasıyla kabul edildi. 16 Eylül sabaha karşı Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, Yassıada’da idam edilmesi bütün dünyada büyük yankı yarattı. 15 Ekim’de genel seçim seçimlerin yapıldı. Ordunun müdahalesiyle Cemal Gürsel dördüncü cumhurbaşkanı seçildi. 20 Kasım’da CHP-AP koalisyonu İsmet İnönü Başbakanlığında oluşturuldu.
Bu arada 27 Mayıs ihtilalinin başarıya ulaşmadığı fikrine sahip Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir’in başını çektiği bir grup subay 22 şubat ve 21 Mayıs olarak bilinen 2 başarısız darbe girişiminde bulundular.
12 Mart Muhtırası (12 Mart 1971)
Türkiye 12 Mart 1971′de ikinci bir askeri müdahaleye sahne oldu. Nedenlerine gelince. 1961 Anayasasının getirdiği geniş özgürlükler, sosyalist partilerin kurulmasına yeşil ışık yakılması, sendikaların geniş hakları ve basın özgürlüklerinin nerdeyse sınırsız kullanılması sosyal çalkantılara neden olmuştu.
Nitekim tek başına iktidarda olan başbakan Süleyman Demirel, Meclise giren TİP’li milletvekillerinin ağır muhalefeti, 1968 öğrenci olayları, yabancı misyon şeflerinin kaçırılması gibi olayları önlemekte güçlük çekince askerlerin verdiği bir muhtıra sonucu koltuğundan oldu.
Nihat Erim başkanlığında kurulan hükümet mevcut anayasayı lüks bularak değiştirdi ve balyoz harekatı ile gençlerin üzerine gitti. Özgürlükleri askıya aldı. Böylelikle yakalanan gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilerek darbeye kan bulaşmış oldu.
12 Eylül Darbesi (12 Eylül 1980)
Her 10 yılda bir darbeye sahne olan Türkiye 1970’li yılları da sancılı geçirdi. CHP’nin iktidarı kıl payı kaçırdığı 1974 seçimlerinden sonra denenen koalisyonlar ve en önemlisi Kıbrıs müdahalesi içte ve dışta büyük sorunlarla başbaşa bıraktı ülaaai. Bu dönemde hükümetlere ortak olan MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve kurmaylarının dini söylemleri, iç istikrarsızlık, ülkücü-solcu çatışması, solcu liderlere, milletvekilleri, savcı ve hakimlere yönelik saldırılar, Çorum ve Konya olaylarının peşpeşe patlak vermesi, Başbakan Demirel’i ikinci kez koltuğundan edecekti. Askerler iyice huzursuzdular. Yaptıkları uyarıların cavabını alamıyorlardı. On yıllık aradan sonra yine ihtilal gündeme oturmuştu. Takvim yaprakları 11 Eylül’ü gösterdiğinde ise ihtilalin kum saatinde artık kum kalmamıştı. 12 Eylül sabahı Ankara ve İstanbul sokaklarına bu kez tanklar inmişti. Bu seferki müdahale tüm ordu kademelerinde tam bir uyum içinde yaşama geçiriliyordu. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları ortak hareketle ihtilali bu kez radyo ve televizyonlardan duyurmuşlardı. Tüm siyasi partilerse yine kapatılmış, liderleri ise gözlem altına alınmışlardı. Siyasilerle binlerce genç, yaşlı insan mahkemelerde yargılandı; gene idamlar yaşandı. Liderler siyasetten yasaklandı. Rafa kaldırılan 1961 Anayasası’nın yerine Danışma Meclisi kurularak yeni bir anayasa gerçekleştirildi.
Evren’in referandumla Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra çok partili yaşama ancak 1983 yılında geçilebildi