Acı, dert, tasa, pişmanlık, ihanet… Ne kadar kötülük varsa, ne kadar kötü düşünce varsa gelsin! Hiç çekinmeden gelsin, darmadağın etsin ve gitsin. Dost gelsin arkandan vursun. Sevgili gelsin ihanet etsin. Çekinmesin hiç. Yok üzerim, yok hayatını mahvederim, yok onu umutsuzluğa düşürürüm falan diye düşünmesin.
Gelin tüm kötülükler, tüm kötüler! Nasıl olsa kalbim cam değil ya kırılınca atılmaz çöpe. Nasıl olsa kalbim kâğıt değil ya yırtılınca atmazsın. Etten benim kalbim. Hiç bir şeycik olmaz ona. Korkmayın ya kırılırsa diye.Kalp bu unutur gider. Kırılmaz o hiç. Ne yani bardak mı ki de hemen düşünce kırılsın. Merak etmeyin dostlar, sevdiklerim... Size sesleniyorum düşmanlara değil. Siz en çok sevdiklerimsiniz ya, işte o yüzden siz hep kalbimlesiniz. Gelin, gelin çekinmeden oturun kalbime. Korkmayın ya kırılmaz, eskimez…
Hep böyle dedik herkese. En çok ta sevdiklerimize… Onlar da aldırmadan geldiler ve girdiler kalbimizin derinliklerine. Onlar için ayırdık en güzel yerimizi. Hiç şüphe duymadan, bir an olsun tereddüt etmeden… Peki ya sonunda noldu? Bir kere, kalp bu ‘et’tendir dedik ya, işte bu yüzden hunharca kullandılar kalbimizi. Acımadan, bir an bile bizi düşünmeden istediklerini yaptılar kalbimizle. Bir gün ‘sevgilimsincilik’ oynadılar, bir gün ‘dostumsunculuk’… İnandık onlara ve bunun bir oyun olduğunu anlayamadık nedense. O kadar zekiyiz yani biz...
En son baktığımızda, geriye kalan eskimiş bir kalp. Hani ettendi ya bu, ne kırılırdı ne de yırtılırdı. Ama bir şeyi unutmuşlardı. Kalp de her canlı gibi yaşlanıyordu. Çekersin sen! Unutursun sen! Sen neleri atlattın, bunu da atlatırsın … gibi palavralarla hep hiçe saydılar kalbimizi. Ama suçlu aramayın kendinizden başka. Biz bir çakala kuzu emanet ettik ve gittik. Ne bekliyorduk ki..? Yine biz kendi sonumuzu hazırladık. Helal olsun yine başardık. Biz diyorum; çünkü biz o kadar çokuz ki…