Tarihi çok eski zamanlara dayanan ve Anadolu Selçuklu devrinde ortaya çıkan oymacılık, Osmanlı tarihin en iddialı sanat dalıdır. Günümüzde de geleneksel ölçülerinden bir şey kaybetmeden devam eden sanat, ince işçilik gerektirmektedir. Geçmişten günümüze kadar birçok eser miras olarak müzelerde yerini almıştır. Birçok engele rağmen, özünden bir şey kaybetmeden gelişmeye başlayan oymacılık, gün geçtikçe farklı teknikler ile zenginleştirilmiştir. Genellikle ağaç materyaller üzerine uygulanan sanat dalı, taş ve mermer üzerine de yapılabilmektedir. Bu sanatı yapan ustada oymacı denmektedir. Osmanlı devrinde gelişen oymacılık, zamanla diğer medeniyetleri de etkisi altına almış ve farklı devletlere ait birçok eser yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkmıştır. Kabartma sanatı olarak da adlandırılmaktadır.
Türklerde; İslamiyet kabul edildikten sonra heykel, resim gibi put sayılacak sanatlar son bulmuştur. Heykelciliğin son bulmasıyla gelişmeye başlayan sanat dalı, ilk olarak Türkistan tarafından uygulanmaya başlanmıştır.
Sonrasında Anadolu Selçuklu devleti, daha farklı teknikler ile geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya başlamıştır. Ve cami, medrese, saray gibi mekanlar, bu sanat dalı ile süslenmeye başlamıştır. Son olarak Osmanlı devletinin uğraş alanına girerek duvarlara, cam kenarlarına yapılarak, daha çok yayılmıştır. Eski çağlarda Mimari ve şehircilik alanında sıkça uygulanan oymacılık, çeşmelere, camilere, hamamlara, hanların duvarlarını ve çeşitli bölgeleri süslemiştir. Çeşitli üslup ve teknikler ile daha fazla içerik kazandırılarak, daha seçkin motiflere yer verilmiştir. Tophane, Üçüncü Ahmet Çeşmesi, Azapkapı çeşmesi, oymacılık sanatının ince işçilik örneklerini barındırmaktadır. Diyarbakır, Kayseri, Erzurum, Konya bölgelerinin çeşitli mekanları da yine bu sanat dalının eserlerini yansıtmaktadır. Mısır piramitleri de bu sanat dalının teknikleri ile bezenmiştir.
Oymacılık sanatı, her devletin kendine has teknikleri ile farklılık kazanmıştır. Anadolu Selçuklu devleti ifşa ettikleri eserlerinde geometrik ve Rumi şekilleri uygulanmaktaydı. Osmanlı devlerinde ise daha çok sulüs yazı tekniği, çiçek motifleri, bağa, fildişi, sedef kakması teknikleri ile sanata can vermişlerdir.
Oymacılık sanatı, alçak kabartma usulü ve yüksek kabartma usulleri ile yapılmaktadır. Alçak kabartma usulünde, biçim ya da şekiller, sert bir alet ile verilmektedir. Yüksek kabartma usulünde ise, şebeke ve geçme üslupları kullanılmaktadır. Genellikle bir tarafı oyularak şekil verilmektedir. Bu uygulamaya “heykelcilik” de denmektedir. Şebeke üslubunda motifler oyularak cisimden çıkartılması ile oluşur. Bu üslupta en önemli şart, ağaçların çok sert yapısı olması gerekmektedir. Geçme üslubunda ise, geçme motifler ile cisimler oluşturulmaktadır. Genellikle geometrik şekiller uygulanmaktadır.
Oymacılık sanatı, oymacının zevkine ve el becerisine göre form kazanmaktadır. Çok ince detaylar ile işlenen motifler büyük bir titizlik gerektirmektedir. Bu sanatı yapan kişi üzerine oyma yapılacak materyali çok iyi seçmelidir. Ağacın sert ve pürüzsüz bir yüzeye sahip olması daha güzel sonuçlar elde etmeyi sağlar. Ağaç damarlarının simetrik belirlenmesi, bükülebilir ve esneyen bir yapıdan oluşan ağaç, kolay kesilebilen, boyanabilen ağaç, renk farklılıklarına ve büyüklük küçüklük ayarlamaları, muhteşem eserlere zemin oluşturabilmektedir.
Oymacılık sanatı için gerekli olan testere aleti ile cisimlere daha rahat hareketler verebilmek için delikler açılır. El matkabı ile de bu işlem gerçekleştirilebilmektedir. Bu işlemden sonra kakma yöntemi ile cisimler netleştirilir. Testere kullanımında bazı hareketlere dikkat etmek şarttır. Sağa, sola, arkaya ve öne yatık olmamalı, kol ya da omuz ile temas etmemelidir. Bu gerekli detaylar ile oymacılık sanatı yapılabilir.
Tırnak bıçağı, Küçük ağızlı yan bıçak, geniş ağızlı bıçak, farklı ebatlardan ve şekillerden oluşan oluklu ıskarpela, kargaburnu, tırnak seti, temizleme aleti, el matkabı, kıl testeresi, balon, pırpır, kalıp çıkarmak için mukavva ve çeşitli boyutlardan meydana gelen zımpara malzemeleri kullanılarak eserler oluşturulur.