Stephen King'in "Medyum / The Shining"in yayımlanmasından 36 yıl sonra devamını yazdığı "Doktor Uyku", ilk kitaptaki Dan'in hikayesini sürdürüyo
Hayat devam ediyor ve dünya (sanırım yuvarlak olduğu için) kendi ekseni etrafında gelişen tarihin sürekli tekrar etmesine yol açıyor. Kişiler, kıyafetler, zevkler, yapılar; yani görüntü değişiyor değişmesine ama öz, yani 'töz' aynı kalıyor. Bunları söyleyebilmem için 'medyum' olmama gerek yok; insanların son uykularına, yani ölüme rahat bir geçiş yapmalarını sağlayacak yetenekleri olan bir doktor olmama da gerek yok. Ortalama bir Stephen King okuru olmak yetiyor!
King’in 1977’de yayımlanan "The Shining / Medyum" adlı romanının 36 yıl sonra devamını yazması ve bunun bir devam romanından çok 'devam eden hayata aynı yerden ve yeni baştan dokunma' olarak okunabilmesi, hayat konusunda bir kez daha durup düşünme imkanı tanıyor bize.
Sezgi körelir
Stanley Kubrick tarafından sinemaya da aktarılan "The Shining"i hatırlarsınız. Sinirli, gergin ve alkol bağımlısı biri olan Jack Torrance’ın dağ başındaki bir otelde çalışmasıyla başlayan macera, gerilimi dünya edebiyatındaki en üst noktalara taşıyan bir başyapıta dönüşüyordu. "The Shining"in doğaüstü güçlere sahip küçük çocuğu Dan Torrance büyüyor ve babası gibi alkol bağımlısı biriyken, verdiği mücadeleyle bu bağımlılıktan kurtuluyor ve küçük bir kasabadaki bakımevinde işe girerek düzgün bir hayat yaşamaya çalışıyor. Doğaüstü gücünün, yani ışıltısının kalan kısmını da ölmek üzere olan yaşlıların öbür tarafa huzur içinde geçmelerini sağlamak için kullanıyor. Bu yüzden de adı “Doktor Uyku”ya çıkıyor.
"The Shining"in Dan’ı büyür büyümesine ama, bu kez de "Doktor Uyku" adlı romanın çocuk karakteri olan Abra çıkıyor karşımıza. Dan’ın bazı yetenekleri gelişse de çocukluktaki bazı yetenekleri, kısacası 'ışıltısı' azalıyor kitapta. Birçok açıdan Abra’nın ışıltısı Dan’den daha yüksek hatta. Bunda şaşılacak bir şey yok; çünkü hiç ışıltısı olmayan, ışıltıdan mahrum insanların bile büyüdükçe sezgilerini yitirdiğine tanık olmuyor muyuz zaten? Sezgi, çocukluk özelliğidir. Tecrübe, önemlidir elbette ama insan tecrübe kazandıkça sezginin saflığı bozulur, sezgiler körelir. “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” sözünün açıklaması da budur zaten.
Tahmin edebileceğiniz gibi Dan, kendi halinde yaşayarak, insanları huzurlu biçimde ölüme göndererek sessiz, sakin bir hayat süremeyecektir. Güçlü ışıltısı sayesinde Dan’le irtibat kuran küçük Abra’nın, onun yardımına ihtiyacı vardır. Abra’ya yardım elini uzatırken büyük bir belanın içinde bulur Dan kendini. Yine özel güçleri olan ama güçlerini kötülük için kullanan bir grupla amansız bir mücadele içine girer. İşte bu noktadan itibaren, insanlık tarihi boyunca karşılaştığımız o kadim mücadelenin; iyi ile kötü arasındaki epik savaşın içinde buluruz kendimizi.
İhtişamlı bir destan
Kötülerin, ışıltısı olan insanların 'buhar'ını emerek hayatta kalabilmeleri ise bize hiç yabancı olmayan bir olgu. İlk bakışta fazlasıyla mistik ve olağanüstü gibi görünen bu kavram; hem gotik edebiyatta, hem de gündelik hayatta fazlasıyla karşılığını buluyor. Vampirlerin kan emmesine kadar vardırabiliriz olayı. Başka birinin kanını emerek beslenme, başka birinin enerjisini emerek, bir adım daha ileri gidersek, başka birini duygusal, ruhsal, hatta ekonomik olarak sömürerek beslenme anlayışına kadar uzanırız. Simgesel olarak kan emme, enerji ya da güç, para vs. emme, burada da buhar emme olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada, Stephan King’in en önemli özelliklerinden birini tekrar vurgulayabiliriz. Onun korku ya da gerilim edebiyatının en önemli yazarlarından biri olması, kullandığı doğaüstü ya da mistik metaforların her birinin gerçek hayatta karşılığının bulunmasıyla ilgili. Romanlarındaki en uç, en akıl almaz öğeler bile, aslında hayattaki akıl almaz şeylerin yansımasından başka bir şey değil.
Dan’in "The Shining"deki gibi "Doktor Uyku"da da ölülerle irtibat halinde olması, aynı özelliğin küçük Abra’da da bulunması, tesadüf değil bana kalırsa. Bu, ışıltısı olan insanların temel özelliklerinden, yeteneklerinden biri. Çünkü ölüm bir başlangıç olmadığı gibi bir son da değil. Hayatın sürekliliği içinde, ölülerin bizimle irtibata geçmesi de, gelecekte olacakların bize görünmesi de, aynı şekilde mümkün. Biz derken, ışıltısı olanları, yani sezgisi güçlü olanları, diğer bir deyişle geçmiş ve gelecekle irtibat içinde olanları kast ediyorum. Bu, tamamen felsefi bir konu. Eğer hayatın milyonlarca yıldır süren ve tahmin bile edemeyeceğimiz bir süre daha devam edecek olan bir gerçeklik olduğunu kabul ediyorsak, bu ışıltıya inanmak zorundayız. Adına ışıltı yerine başka bir şey desek de! Bunun aksini savunmak, hayatı doğumla başlayan, ölümle sona eren sınırlı bir süre olarak, geçmişle geleceği de bu süreyle sınırlanan zaman dilimi içinde ele almayı gerektirir. Hayatı kesintiye uğratıp süreyi sınırlandırmak; o kadim savaşın içinde yer alan iyilerin de, kötülerin de asla yapmayacağı, işlerini kolaylaştıracağı için, ancak iyi olmayı da, kötü olmayı da beceremeyen aptalların sığınacağı bir zaaf.
Aynı "The Shining / Medyum" gibi "Doktor Uyku" da Stephen King’in yarattığı ihtişamlı bir destan. Aynı zamanda, popüler edebiyatın en güçlü kalemlerinden biri olmak için olayları yüzeysel ve popülist bir anlayışla ele almak gerektiği gibi yanlış bir kanıyı da yerle bir eden bir yazar King. Korku ve gerilim gibi türlerin neredeyse insanlık tarihi kadar eskiye dayanan güçlü bir geleneği olduğunu ve iblislerin aramızda dolaştığını bilmek kaydıyla tabii.