Türkler, tarih boyunca çok çeşitli coğrafyalarda yaşamışlar, çok çeşitli kültürlerle temas etmişler, bu temasların sonucunda da çeşitli dinleri kabul etmişlerdir. Ancak dikkati çeken nokta, Türklerin, tespit edilebilen ilk dinî inanç ve hayatlarından başlayarak kabul ettikleri çoğu dinlerin tek tanrılı oluşu ve semavî nitelik taşıyışıdır. Bir başka önemli nokta ise dinî hayatta hâkim olan hoş görü ve tanrının hakkının tanrıya, insanın hakkının insana verilişidir. Bu unsurlar, Türk milletine has bir lâiklik, daha doğrusu bir hoş görü anlayışının tarihin ilk dönemlerinden beri Türk cemiyetinde var olduğunu göstermektedir. Nitekim Göktürk yazıtlarında kağanların tanrı yardımıyla kağan oldukları, güç kazandıkları ifade edilmekte; felâketlerin ve başarısızlıkların gerekçesi ise bazen cemiyetin gevşekliğine ve duyarsızlığına, bazen de kağanların yetersizliğine bağlanmaktadır. Yazıtlarda bu konudaki ifadeler çok açıktır:

“Tanrı güç verdiği için, babam kağanın askerleri kurt gibi imiş, düşmanları koyun gibi imiş.” (KT, D – 12) “Babam kağan … Tanrı buyurduğu için, devletliyi devletsiz bırakmış, kağanlıyı kağansız bırakmış.” (KT, D – 15) “Besleyip doyurmuş olan kağanlarının sözlerini tutmadan her yere gittin oralarda hep mahvoldun tükendin.” (KT, G – 9) “Akılsız kağanlar tahta oturmuş kuşkusuz … Türk halkı kurduğu devletini elinden çıkarıvermiş.” (KT, D – 5)

Ayrıca, meselâ Hazar hükümdarlarının çevresinde Müslüman, Hristiyan, Musevî ve putperest cemaatlerinin temsilcilerinin rahatça faaliyet gösterdikleri ve yönetimin bu temsilcilerin faaliyetlerini kısıtlamadıkları, bütün dinlerin temsilcilerine eşit davrandıkları bilinmektedir.

Bu hususları belirttikten sonra Türk tarihinde Türk cemiyetinin kabul ettiği dinler hakkında topluca şu biçimde bilgi vermek mümkündür:

1. Gök Tanrı Dini: Bugün birçok kaynakta Şamanlık adı verilen bu din hakkındaki en önemli ip uçları Göktürklerden kalma Orhun yazıtlarından elde edilmiştir. Yazıtlara ve destanlara göre Türklerin ataları gök tanrıya inanmaktadır. “Üstte mavi gök altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insan oğulları yaratılmış. İnsan oğullarının üzerine atalarım dedelerim … oturmuş.” (KT, D – 1) Bu sebeple Bilge Kağan kendisini tanımlarken “Tanrı gibi tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan” (KT, G – 1) der.

Semavî dinlerde olan birçok kavram, tek tanrılı din anlayışı ve hiyerarşisi içindeki gök tanrı dininde de mevcuttur. Şeytanın adı Erlik Handır. Cennet, uçmak ya da ak ülke; cehennem ise tamudur. Cin taifesi karşılığı olan ve mukaddes ruhlar olarak kabul edilen yer sublar, su kenarlarında ve yüksek dağ başlarında yaşamaktadırlar.

Gök tanrı dininde ana unsurlardan biri tabiata saygı ve bağlılıktır. Altaylarda gök tanrı dinine mensup olan Altay Türkleri, ormandan elde ettikleri kereste ve odun için bir şükran belgisi olarak ormandan seçilen bir ulu ağaca, giysilerinden kopardıkları bir parçayı bağlarlar. Bu uygulama, bir görenek olarak Anadolu’ya kadar taşınmış, birçok yörede, üzerine bez bağlanan ve kutluluğu var sayılan ağaçlar (çapıtlı çalı) ortaya çıkmıştır.

Gök tanrı dinindeki bir başka önemli unsur bozkurttur. Ongun ve tabu niteliğinde olan bu unsur da, çeşitli yörelerde ve değişik yorumlarla yaşatılmaktadır. Nitekim Gagavuzların bağımsızlık ilânında kabul ettikleri bayrak, mavi zemin üzerindeki kurt başıdır.

Gök tanrı dini günümüzde (Saha (Yakut), Altay, vb.) bazı Türk topluluklarında, Kamlık adıyla yaşatılmaktadır.

2. Mani Dini: Mezopotamya (çay arası)’da, İranlı bir ailenin oğlu olan Mani tarafından ortaya atılan Mani dini, yayılmasının ilk yıllarında yasa dışı ilân edilmiş; dinin kurucusu, M. s. 273 yılında, derisi yüzülerek idam edilmiştir.

Uygur kağanı Bögü Kağan tarafından 762 yılında Karabalgasun’da resmî din olarak kabul edilen Mani dini; Hristiyanlığın, Zerdüştçülüğün ve Buda dininin karışımından oluşmuş bir inanç düzenidir. Edebî Uygur eserlerinin bir kısmında Mani dininin etkileri görülür. Büyük Uygur Kağanlığı’nın yıkılmasından sonra Koço Uygur Kağanlığı’nda bir süre varlığını sürdüren Mani dini, daha sonra tarih sahnesinden silinmiştir.

3. Buda Dini: M. ö. VI. yüzyılda Hindistan’da Siddharta adlı bir prens tarafından ortaya atılmıştır. Buda (Burkan) dinine göre hayatın esası ve gerçeği ıstıraptır. Istırap yalnızca yaşanılan acılar değil; üzüntüsüyle, neşesiyle, ferahlığıyla, var oluşun bizzat kendisidir. İnsan hayatında ruha dayalı bir süreklilik vardır. Ruh, bedenin ölümünden sonra bir başka bedende yeniden doğarak varlığını sürdürür. “Doğum-ölüm-yeniden doğum” zincirini kırarak Nirvana’ya ulaşmanın yolu, ıstırabı yok etmektir. Nirvana’ya ulaşan insanın ruhu ebedî huzura kavuşur.

Prens Siddharta, sarayını terk edip inzivaya çekilmiş ve ermiş anlamına gelen Buddha adını almış; dine de Buda dini denilmiştir. Buda dini, Göktürklerden de önce (Tanrı Dağlarının güneyindeki) Tarım bölgesinde Türkler arasında yayılmış ve yaklaşık 600 yıl süreyle (700-1300) varlığını sürdürmüş, İslâm’ın kabulüyle birlikte etkinliğini yitirmiştir. Bugün yalnızca Çin’de Sarı Uygurların bir bölümü Buda dinine mensuptur.

4. Hristiyan Dini: Orta Çağ’ın başlarından başlayarak Orta Asya’da bazı Türk boyları tarafından kabul edilmiştir. Türkler arasında Hristiyanlığın yayılmasıyla ilgili ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.

Günümüzde Çuvaşlar, Moldovya’da yaşayan Gagavuz Türkleri ve Yunanistan’daki Karamanlılar Ortodoks Hristiyandır, Ayrıca Kuzey Irak Türkleri ile Saha (Yakut) Türkleri arasında da bazı küçük Hristiyan topluluklar vardır.

5. Musevîlik: Kaynaklara göre Hazar Türkleri arasında yaygınlaşmıştır. Günümüzde bütün dünyadaki sayıları yaklaşık 1500 kişi kalmış olan Karay (Karaim) Türkleri, Musevîdir.

6. İslâm Dini: Türklerin 900 yılından sonra toplu toplu Müslüman olmaları ve Orta Asya, Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz sahasında siyasî hâkimiyet sağlamaları sonucu, öbür Türk boyları arasında da yaygınlaşarak kabul görmüştür.

Günümüzde Türk dünyasının çok büyük bir bölümü İslâm dinine mensuptur.

Prof. Dr. Reşat GENÇ