Güz Kokulu Sevdam
GÜZ KOKULU SEVDAM...
Tenine sonbahar sinmiş sevdiğim!
Bakışların güz ayazı misali üşütüyor yüreğimi.
Buz kesiyor dilinden ayrılığa dökülen her kelime,
Anladım, yine yalnızlığın türküsünü söyleyeceğiz ıssız sokaklarla birlikte.
Yaş yerine kan damlayacak gözlerimden bedenime.
ve
Bitti!...
şimdiden büyük bir sessizlik sardı yalnızlığımın şahidi caddeleri,
büyük sessizlikleri ise, küçük uğultular ürkütür sevdiğim.
benim sessizliğimi de kendi ayak seslerim ürkütüyor!
uzayıp giden yollarda kaçacak yer bulamıyor sevdam.
dar sokaklarına çarpıp sensizliğin,
yine yüreğimde son buluyor bu kaçış serüveni...
önünden hiç ayrılmak istemediğim o, kapıya yöneliyor ayaklarım,
ellerim uzanırken kapına, bıçaktan keskin sözlerin yankılanıyor kulaklarımda.
ve işte sokağının en köşesindeyim, ne sana yaklaşmak için adım atabildiğim,
nede uzaklaşmaya cesaret edebildiğim o yerdeyim.
yanıbaşımda sisli bir sokak lambası, gururum yerle bir, sırılsıklam bedenim.
karanlığın içinden yansıyan silüetini seyrediyorum
gölgen büyüdükçe azalıyorum karşında.
bir karıncadan küçük hissederken kendimi,
yüreğim bu aciz bedene sığmayacak kadar büyüyor gibi...
ne olduğunu bir türlü anlayamadığım
bir acı, bedenimin yarısını kaplıyor.
sanki, sanki diri diri koparıyorlar canımın yarısını!
hani derlerya "yürek yangını" işte bu acı hiç bişeye benzemiyor .
duygularım kendime bile soyut kalıyor, kendi lisanımda bir yabancıyı anlatıyor gibiyim.
bu kalleşce gidiş sana, gözlerimdeki bu hüzün bana yakışmıyor.
sonbaharda da güller açar sevdiğim, sende sonbaharda açan bir güz gülü idin,
GÜZ KOKULU SEVDAM!
fırtına alsada seni elimden; bana fırtınadan kalan son yaprağı
bir ömür boyu saklamak kalıyor...