kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Toplam 3 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 3 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    Peri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    2,883
    Mentioned
    112 Post(s)
    Tagged
    36 Thread(s)

    SELÎM HAN-II (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 11

    Babası.................... : Kânûni Sultan Süleymân Han

    Annesi.................... : Hürrem Haseki Sultan

    Doğumu.................. : 28 Mayıs 1524

    Vefâtı..................... : 15 Aralık 1574

    Tahta Geçişi............ : 30 Eylül 1566

    Saltanat Müddeti..... : 8 sene 2 ay 15 gün

    Halîfelik Sırası......... : 76



    smanlı sultanlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultan’dan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idaresi ve teşkilâtını iyice öğrenmek için Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsiline devamla bilgi ve kültürünü ziyadesiyle arttırdı. Tasavvuf ehli olup ilim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

    Sultan Süleymân Han, Macaristan seferine çıkıp Zigetvar kalesinin fethi öncesinde vefât edince, Pâdışâh’ın ölümünü gizli tutan vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa, veliaht Selîm’e haber göndererek saltanata davet etti. Selîm Han bu haberi aldığında, Kütahya sancakbeyliğinde bulunuyordu. Sür’atle harekete geçen Selîm Han, yanında hocası Birgili Atâullah Efendi, lalası Tütünsüz Hüseyin Paşa ve müsabihi (sohbet arkadaşı) Celâl Bey olduğu hâlde İstanbul’a gelip 30 Eylül 1566’da tahta cülûs etti. Seferde bulunanlar dışında İstanbul’daki devlet erkânı ile şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi, ikinci Selîm Han’a bî’at ettiler. Ertesi gün Eyyûb Sultan, Fâtih Sultan Mehmed Han, İkinci Bâyezîd Han ve Yavuz Sultan Selîm Han türbelerini ziyaret eden Selîm Han, fakîrlere her türbede 30.000 akçe sadaka dağıttı.

    Selîm Han İstanbul’da fazla beklemedi. Ordu seferde olduğundan, 3 Ekim 1566’da Belgrad’a gitmek için yola çıktı. İstanbul surlarını çıktığı sırada Fransa ve Venedik elçilerinin kendisini tebrik ile tazimlerini arzetmek üzere beklediklerini görüp, alelacele bunlarla görüştükten sonra yoluna devamla 17 Ekim’de Belgrad’a ulaştı. Eşrâfdan Bayram Bey’in evinde misafir oldu. Sokullu Mehmed Paşa’ya haber gönderip, seferden dönen orduyu beklemeye başladı.

    Ordu Belgrad’a geldikten sonra, 26 Ekim’de Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın cenaze namazı kılındı. Selîm Han askere cülûs bahşişi verdikten sonra, 5 Aralık’da İstanbul’a döndü. Bâzı tâyinlerde bulunup vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’yı görevde bıraktı. Bir müddet İstanbul’da kalan Selîm Han, 22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçti. Burada çeşitli devletlerin elçilerini kabûl etti. Bu elçilerden özellikle zamanın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, Kânûnî Sultan Süleymân Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de Osmanlı Devleti’nin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişdi. Şimdi ise yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merakı, yeni hükümdarın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selîm Han gibi, bir doğu siyâseti tâkib ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de en azından yeni Sultan’ın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devleti’yle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekte idiler. Selîm Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına andlaşma imzaladı (17 Şubat 1567). Buna göre Kânûnî’nin Zigetvar seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devleti’nde kalacak, Avusturya imparatoru her sene Osmanlı Devleti’ne 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudud anlaşmazlıkları, Osmanlı Devleti’nin Budin, Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp halledilecekti. Avusturya ile muahede imzalayan Selîm Han, bir kaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Han’ın, Kânûni Sultan Süleymân Han devrinde imzalanan Amasya sulhunun yenilenmesi ricalarını kabul etti (Bkz. Amasya Andlaşması).

    Bu günlerde zeydî imâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanmasıyla Yemen mes’elesi ortaya çıktı. Dîvân bu mes’eleyi hâlletmek için İstanbul’da bulunan eski Yemen vâlisi Mahmûd Paşa’nın fikrini sordu. O da geniş ve dağlık bir araziye sâhib olan Yemen’in tek merkezden idare edilmesinin zor, olduğunu söyleyince, dîvân, ülkeyi daha iyi idare edilebilmesi için Yemen ve San’a diye iki eyâlete ayırdı. Merkezi Zebîd olan Yemen eyâleti Tihâme denen Kızıldeniz sahillerini; San’a eyâleti ise Cebel denen dağlık iç bölgeyi ihtiva ediyordu. Aden ve Hadramûd da San’a’ya bağlıydı. Bu durum; bölgede bulunan Osmanlı kuvvetini böldüğünden, kısa zamanda ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sahile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca, kuvvetlerinin azlığını gözönüne alan Hasan Paşa İstanbul’dan acele yardım istemek zorunda kaldı.

    Yemen mes’elesini tekrar görüşen Dîvân-ı hümâyûn, 16 Aralık 1567’de ülkeyi çok iyi bilen Özdemiroğlu Osman Paşa’yı San’a beylerbeyliğine gönderdiği gibi, Mısır beylerbeyi Koca Sinân Paşa’yı da, bölgeye serdâr tâyin etti. Özdemiroğlu Osman Paşa, dört bin civarındaki askeriyle beraber emrine verilen Hind kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’in on yedi parçalık filosuyla Süveyş’den Cidde’ye gelerek süvârîsini indirdi ve karadan Yemen’e sevk etti. Kendisi de filo ve piyade askeriyle Hudeyde limanından Yemen’e çıktı. 10 ay önce zeydîlerin eline geçen Taaz’ı kurtardıktan sonra, müstahkem bir mevki olan Kâhire’yi kuşattı. Fakat Topal Mutahhar çok kalabalık bir kuvvetle gelip Osman Paşa’yı kuşattı. Osman Paşa, çok tehlikeli bir durumdayken, daha önce Mısır’dan yola çıkmış olan serdâr Koca Sinân Paşa yetişti ve düşman büyük bir mağlûbiyete uğratıldı (Bkz. Özdemiroğlu Osman Paşa). Bundan sonra harekâta Sinân Paşa devam edip Yemen’in büyük bir kısmını âsîlerden temizledi. Kurdoğlu Hızır Reis de 15 Mayıs 1569’da Aden’i aldı. 26 Temmuz’da da San’a’nın kurtarılmasıyla Yemen harekâtını sona erdirdi. Bölgeyi çok iyi tanıyan Behrâm Paşa’yı Yemen beylerbeyliğine getiren Sinân Paşa, İstanbul’a döndü.

    Yemen mes’elesi çıktığı yıllarda; Büyük okyanus ile Hind okyanusu arasında bulunan Sumatra, Malaka yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan müslüman Açe sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabiî kaynaklara sâhib olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığı’nın istiklâlini tehdîd etmeye başlamışlardı. Açe sultânı Alâüddîn Şâh, devrin cihân devleti ve bütün müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devleti’nden top, topçu, silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen isyânı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selîm Hân, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i me’mûr etti. Bu değerli amiral, zeydîlerin eline geçen Aden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Beraberinde muhtelif usta, bir çok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe sultânına teslîm etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütûhatta bulundular. Açeliler, Türk topraklarını ve bayraklarını zamanımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu suretle Osmanlı Devleti’nin te’sir alanı Uzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya’ya, Endonezya’ya dayandı. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın saltanatı zamanında Rus tahtına geçen dördüncü İvan, çar ünvânını aldıktan sonra genişleme siyâseti gütmüş ve bir müslüman-Türk devleti olan Astırhan Hanlığı’nı ortadan kaldırmıştı. Daha sonra büyük bir orduyla harekâtına devam edip Hazar kıyılarındaki dağınık ve kuvvetten düşmüş diğer Türk-Moğol hanlıklarını da istilâ edip, Hazar kıyılarını ele geçirmişti. Kanunî Sultan Süleymân Han bu ülkeleri kurtarmak için sefer açmak istemişse de Avusturya savaşı buna mâni olmuştu. Kânûnî Sultan Süleymân Han’dan sonra ikinci Selîm Han ve Sokullu Mehmed Paşa da Osmanlı Devleti’nin kuzey hududları yakınlarında cereyan eden hâdiseleri dikkatle tâkib etmekte iken, Harezm hânı Hacı Mehmed Bey’in yardım talebini ihtiva eden bir mektubu geldi. Mektupda, İran’ın, Türkistan-Anadolu yolunu keserek, Türkistan hacılarına yol verilmediği ve Türkistan’daki Rus mezâlimi anlatılıyordu. Dîvânda yapılan istişare toplantıları sonunda, Astırhan seferinin açılmasına karar verildi. Sultan Selîm Han, Hazar gölüne dökülen Volga nehri ile Azak denizine dökülen Don nehrinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açılarak Kara Deniz’le Hazar denizinin arasında bağlantı sağlanmasını ve Astırhan’ın kurtarılmasını emretti. Böylece Rusların bölgedeki hâkimiyeti kırılacak, eski bir müslüman-Türk yurdu olan Astırhan kurtarılacaktı. İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar denizi vasıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirmek mümkün olacaktı. 1569 sonlarına doğru kanalın açılmasına başlanıp Astırhan kuşatıldıysa da bir süre sonra kış mevsiminin gelmesi sebebiyle çalışmalar durdu. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından netîce alınamadı (Bkz. Astırhan Seferi).

    1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanları 90 müslümanı esir etti ve Mısır deftardârının bulunduğu büyük bir nakliye gemisini de ele geçirip defterdârı katletti. Gemide bulunan büyük ölçüde kıymetli eşyayı da Venedik hâkimiyeti altındaki Kıbrıs’a götürüp sattılar. İki ay sonra yine aynı bölgede bir filo ile gelip bir kaç Nil gemisine saldırdılar. Top sesleri üzerine yedi kadırgasıyla duruma müdâhale eden İskenderiye beyi, Kaçan Venedik gemilerinden birini yakaladı ve durumu İstanbul’a rapor etti. Buna çok hiddetlenen Selîm Han, derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’ne terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.

    Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’nce fethini mecburî kılan bir çok sebep vardı. Osmanlı Devleti’ni, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık; Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın büyük deniz gücüne sâhib Venedik Cumhûriyeti’nin elinde bulunması bu imkanı ortadan kaldırmakta idi. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de, bu korsanları himaye ediyordu.

    İkinci Selîm Han hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşa’yı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’de donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’de Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı. Böylece Osmanlı idaresinde asırlar boyu sürecek bir huzur, sükûn ve refah devrine geçti (Bkz. Kıbrıs).

    Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine papa beşinci Piyer yoğun bir faaliyet içine girerek, yeni bir haçlı ittifakı sağlamaya çalıştı. Nitekim Papa’nın faaliyetleri neticesinde İspanya kralı ikinci Filip ve Malta şövalyeleri ile Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz Savola ve Ferrara gibi küçük hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol kralı Filip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen haçlı donanması, 1570 Eylül’ünde Meis adası önüne geldi ise de fırtınaya tutularak Kıbrıs’a gidemedi. Bu arada Lefkoşe’nin Osmanlıların eline geçtiğini haber almaları üzerine, Girid-suda limanına döndüler ve muhârebeyi gelecek seneye bıraktılar.

    1571 Ağustosunda Kıbrıs’ın fethini tamamlayan Osmanlı donanması, müttefik donanmasının Akdeniz’de tehlikeli bir şekilde dolaşmasını engellemek için harekete geçti. Müttefik donanmasının Girid adası civarında olduğu haber alınarak o tarafa gidildi ise de düşmana rastlanılamadı. Buradan hareketle Korfu, Kefalonya adalarını vuran donanma, İnebahtı (Lepanto) körfezine girip demirledi. 6 Ekim 1571’de müttefik donanması İnebahtı önlerinde görüldü. Toplanan harb meclisinde Kılıç Ali Paşa’nın şiddetli muhalefetine rağmen kapdân-ı derya Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi (Bkz. İnebahtı Muhârebesi).

    Bu başarı hıristiyanlara hiç bir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgulken, bizzat Selîm Han’ın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersaneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâdenin eliyle kaptan-ı deryalığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da galip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvalarını toplamak niyetinde iken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesaret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’de imzaladığı andlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’ne âid olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka harac 1.500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs seferinin tazmînâtı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

    Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım hanına bir mikdâr asker ve top gönderen Selîm Han, 1569’da Astırhan seferi başarısızlığını telâfî etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvariden meydana gelen ordusu ile Rusya üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selîm Han, murassa kılıcı, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devleti’ne bağlı Kırım Hanlığı’yla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabul ederek barış yaptı.

    1574 yılında Boğdan voyvodası Loan cel Cumplit, dîvân-ı hümâyûnun yıllık Boğdan vergisini 80.000 altından 120.000 altına çıkarması üzerine isyân etti. Lehistan’dan da yardım gören âsî voyvoda, topladığı büyük kuvvetle sürpriz taarruzlar yaparak Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dİnyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selîm Han, üçüncü vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Adil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imha ettiler (9 Haziran 1574). Âsî voyvoda da yakalanarak cezalandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi.

    İkinci Selîm Han’ın ilgilendiği işlerden biri de Tunus mes’elesiydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harb hâlinin devam etmesine sebeb oluyordu. İlk önce 1534’de Barbaros Hayreddîn Paşa tarafından fethedilen Tunus, yaklaşık on bir ay Osmanlı Devleti elinde bulunmasına rağmen, Hafsî hânedânından Mevlây Hasan ve İspanyol kralı Charles Ouint’in ortak hareket etmeleri sonucu elden çıkmıştı. İkinci Selîm Han tahta geçtikten bir süre sonra Osmanlı donanması Kıbrıs seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürüdü. Kıbrıs’a yardım için donanma hazırlamakla meşgul olan İspanya burayla ilgilenemeyince, Ali Paşa, 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî sultânı Mevlây Hamîd’i yenip, Tunus’u ikinci defa fethetti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs seferine katılma emri de aldığından İspanyolların elindeki Halk-ul-vâd kalesini alamadı. Kılıç Ali Paşa, Tunus’a Ramazan Bey’i bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs seferine katıldı.

    İnebahtı seferi sonrasında yeni bir donanmayla Akdeniz’de gövde gösterisi yapan Kılıç Ali Paşa, uzun süre aramasına rağmen karşısına düşman donanması çıkmadığı için İstanbul’a döndü. Kapdân-ı deryanın bölgeden uzaklaştığını gören İspanya kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu suretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdarlığını kendi tarafdârı Mevlây Muhammed’e verip bir mikdâr da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

    Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devleti’nin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulm eden kukla bir hükümet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple ikinci Selîm Han, Tunus işinin kökünden halledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı derya Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinân Paşa olduğu hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havalisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civarında askerden mürekkeb olan muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-vâd kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus beylerbeyi Haydar Paşa’yı Tunus gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon kalesini fethe me’mûr etti.

    Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiç bir suretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-vâd, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukavemet etti. 24 Ağustos’da kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi. Kale fethedildikten sonra, İspanyolların bu bölgeye bir daha yerleşip müdâfaaya elverişli bir mevkîye sâhib olmalarının önüne geçilmesi için kalenin yıkılmasına karar verildi. Gerekli yerlerine lağımlar açıldıktan sonra patlatılarak yerle bir edildi.

    Buradan Bastion kalesine geçen Koca Sinân Paşa, bu kaleye yüklendi. Mustafa ve Haydar paşalar karşısında zorlukla mukavemet eden kale, serdârın da gelip kale kuşatmasına katılması üzerine, 13 Eylül’de teslim olmak zorunda kaldı. İspanyolların elinde yalnız Tunus gölü içinde bulunan küçük bir adadaki kale kalmıştı. Serdâr Koca Sinân Paşa ve Kılıç Ali Paşa bu kalenin kumandanının teslim olduğu takdirde serbestçe çekilip gitmesine müsâde edince, kale teslim oldu ve Tunus tamamen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve Trablusgarp gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’da üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idaresi başladı.

    Tunus mes’elesinin halledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devleti ile Almanya arasında Zigetvar seferinden sonra 17 Şubat 1568’de akdedilen muahede, 4 Aralık 1574’de yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu muahedenin akabinde rahatsızlanan ikinci Selîm Han, 15 Aralık 1574’de vefât etti. Mîmâr Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

    İkinci Selîm Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde maharetli olup, zamanında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde bir çok savaşlara katılmakla beraber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umumiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşa’yı hükümet işlerinde tamamen serbest bırakmakla beraber, lüzumlu gördüğü bir kaç mes’elede duruma müdâhale etmiştir. Alimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük âlim Ebüssü’ûd Efendi’yi vefâtına kadar meşihat (şeyhülislâmlık) makamında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defa İkinci Selîm Han çıkarmıştır.

    İkinci Selîm, Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsîl görmüştü. Dîvân sahibi değerli bir şâirdi. Selîm ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; “Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var” diye övdüğü,

    Biz bülbül-i muhrik dem-i şekvâyı firâkiz,
    Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.

    beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beytlerinden biri sayılmaktadır.

    İkinci Selîm aynı zamanda îmârcı bir pâdisâhdır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünyâ san’atının şaheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tamire muhtaç olan Ayasofya Câmii’ni yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minare eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tamiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbeler ile tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Aziz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkıye yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır.

  2. #2
    aXXi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    30.Haziran.2014
    Mesajlar
    93
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    hepsine benzemişim yeminle :D

  3. #3
    Peri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    2,883
    Mentioned
    112 Post(s)
    Tagged
    36 Thread(s)
    Alıntı aXXi Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    hepsine benzemişim yeminle :D
    Boşuna osmanlı demiyorum sana :)

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. YAVUZ SULTAN SELÎM HAN (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 9
    Konu Sahibi Peri Forum Osmanlı Padişahları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 24.Aralık.2014, 23:12
  2. MURÂD HAN-III (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 12
    Konu Sahibi Peri Forum Osmanlı Padişahları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 14.Kasım.2014, 11:10
  3. MEHMED HAN-III (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 13
    Konu Sahibi Peri Forum Osmanlı Padişahları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 14.Kasım.2014, 11:09
  4. AHMED HAN-I (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 14
    Konu Sahibi Peri Forum Osmanlı Padişahları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Kasım.2014, 14:32
  5. MUSTAFA HAN-I (Genel Bilgi) PADİŞAHLARIMIZ 15
    Konu Sahibi Peri Forum Osmanlı Padişahları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Kasım.2014, 14:20

Bu Konu için Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort