Babası.................... : Murâd-ı Hüdâvendigâr

Annesi.................... : Gülçiçek Hâtûn

Doğumu.................. : 1360

Vefâtı..................... : 1403

Tahta Geçişi............ : 1389

Saltanat Müddeti..... : 13 sene



Osmanlı sultanlarının dördüncüsü. Sultan Murâd-ı Hüdâvendigâr’ın oğlu olup, 1360’da Orhan Gâzi vefât ettiği sırada, Gülçiçek Hâtun’dan doğdu. Şehzâde Bâyezîd, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz âlimlerinden olan Bursa kâdısı Koca Mahmûd, kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem’den ilim öğrendi. Meşhur kıraat âlîmi Muhammed Cezerî’den kıraat ilimlerini tahsil etti. Babasının seçme silahşörlerinden askerlik eğitimi gördü ve değerli kumandanlarından sevk ve idare dersleri aldı. 1381 yılında devlet idaresini öğrenmesi için Kütahya’ya vâli tâyin edildi. Şehzâde Bâyezîd haçlı ordusu ile 1389’da yapılan Birinci Kosova savaşına katılarak, kardeşi şehzâde Yâkûb ile beraber büyük kahramanlık gösterdi. Babası bir Sırplı tarafından savaş alanında şehîd edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek karârı ile Osmanlı tahtına çıktı.

Anadolu beylikleri, sultan Murâd Han’ın şehâdetinden sonra, Karamanoğlu Alâeddîn Ali Bey liderliğinde yeni Osmanlı sultânı Bâyezîd’e karşı cephe almaya başladılar. Yıldırım Bâyezîd, Anadolu’ya geçmeden önce Rumeli’de bâzı tedbirler aldı. Sırp hududunda Üsküp ve havâlisinde Paşa Yiğit’i, Niğbolu’da Fîrûz Bey’i bıraktıktan sonra Evrenos Bey’i Serez Karargâhına göndererek Vodine ile Çıtroz’un feth edilmesini emretti. Üsküp ile Niş arasına Türk ve Tatar muhacirlerini yerleştirdi. Bâyezîd Han ayrıca kendisini tebrike gelen Venedik ve İtalyan elçileriyle, daha önceki ticâret andlaşmalarım yeniledi ve Bizans tarafını da emniyete aldıktan sonra, Anadolu’ya geçti.

Anadolu’ya geçtikten sonra Candaroğlu Süleymân Paşa’nın yardımını te’min eden Bâyezîd, önce Germiyan beyliği üzerine gitti. Germiyanoğlu Yakûb Bey’i yakalayarak vezîri Hisar Bey’le beraber Rumeli’de İpsala kalesine hapsetti. Denizli’yi de aldıktan sonra, sırasıyla Aydın, Menteşe, Saruhan beylikleri topraklarını da kısa sürede zaptetti (1390). Böylece sefer sonunda Latinlerin elindeki İzmir hâriç, bütün Batı Anadolu Osmanlı hâkimiyetine girdi. Sultan Bâyezîd Han, oğullarından Süleymân Çelebi’ye Saruhan, Ertuğrul Çelebi’ye ise Aydın ilinin idaresini verdi. Kütahya merkez olmak üzere Anadolu beylerbeyliği kuruldu ve bu vazîfeye Kara Tîmûrtaş Paşa tâyin edildi. Sultan Bâyezîd daha sonra Rumeli’ye döndü.

Batı Anadolu’yu ele geçiren Yıldırım Bâyezîd, Ege ve Akdeniz sahillerinde uzun bir kıyı şeridine sâhib oldu. Bu durum da, Osmanlı Devleti’nin denizciliğe önem vermesine ve Osmanlı denizciliğinin temellerinin atılmasına sebeb oldu. Sarıca Paşa kumandasında 60 parçalık Osmanlı donanması, Sakız ve Eğriboz adaları ile Ege denizindeki Venedik kıyılarına seferler düzenledi.

Sultan Bâyezîd, ertesi sene ikinci Anadolu seferine çıkarak Karamanoğlu’nun üzerine yürüdü. Çünkü Karamanoğlu Alâüddîn Bey, sultan Murâd’ın ölümü üzerine Osmanlı topraklarına saldırarak bir çok zâyiât verdirdiği gibi bâzı şehirleri de ele geçirmişti. Sultan önce Hamîdoğulları üzerine yürüdü ve bir çok yeri alarak oğlu Îsâ Bey’e verdi. Antalya’yı ele geçirerek Osmanlı Devleti’ne bağlı bir sancak hâline getirdi (1391). Karaman topraklarına giren Pâdişâh’ın karşısına çıkmak istemeyen Alâüddîn Bey, Taşeli’ne kaçtı. Osmanlı ordusu, Konya önlerine gelerek şehri kuşattı. Muhasara sırasında sultan, babasının yaptığı gibi halkın hiç bir şeyine dokunulmamasını emretti. Karamanoğlu Alâüddîn Bey, Osmanlı ordusuna karşı Sivas hükümdarı Kâdı Burhâneddîn’den ve Candaroğlu Süleymân Paşa’dan yardım istedi. Fakat yardım gelmeyince sultan Bâyezîd’den sulh istemek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Rumeli’de bâzı olayların çıkması üzerine Yıldırım Bâyezîd Karamanoğlu ile anlaşmayı kabul etti. Karamanoğlu, Osmanlı Devleti’nden aldığı Akşehir ve Beyşehir’i geri verecek, Çarşamba suyu iki devlet arasında sınır kesilecekti. Andlaşmanın sağlanmasından sonra, bu tarafların idaresine Sarı Tîmûrtaş Paşa’yı tâyin eden Bâyezîd, Bursa’ya döndü. Yıldırım Bâyezîd, Karaman seferinde iken, Bizans İmparatoru beşinci Yuannis İstanbul surlarını tamir ettirmiş ve gerektiğinde sığınmak için muhkem bir kale yaptırmıştı. Sefer dönüşü durumu öğrenen Yıldırım Bâyezîd, bunların derhâl yıkılmasını, aksi takdirde yanında bulunan saltanat ortağı Manuel’in gözlerine mil çekileceğini bildirince, Bizans imparatoru yaptırdığı yerleri yıktırmak mecburiyetinde kaldı,

Yine Yıldırım Bâyezîd’in Anadolu seferinde bulunduğu sırada Eflâk prensi Mirça, Osmanlı sınırını geçerek Karinabad’a kadar olan bölgede yağmalama hareketinde bulunmuştu. Sefer dönüşünde hemen Rumeli’ye geçen Pâdişâh, Edirne’de kuvvetlerini toparladı ve Niğbolu ile Silistre’den Eflâk içlerine akıncıları gönderdi. Mirça, akıncılarla Arkuş ovasında yaptığı muhârebede mağlûb olarak teslim oldu ve tecâvüzü sırasında aldığı esirler ile malları geri verdi. Bir müddet Bursa’da bırakıldıktan sonra, her sene Osmanlı hazînesine üç bin duka altın vermek ve Macarlar üzerine yapılacak seferlerde Osmanlı ordusuna yardım etmek kaydıyla serbest bırakıldı ise de, memleketine döndükten sonra sözünde durmayarak, Macarlarla anlaştı.

Diğer taraftan Karaman seferinde Osmanlı pâdişâhının yanında yer alan Manuel, babası imparator beşinci Yuannis’in ölümü üzerine Bâyezîd Han’ın iznini almaksızın İstanbul’a giderek Bizans tahtına oturdu. Yıldırım Bâyezîd Edirne’ye girdiği sırada, yeni Bizans imparatorunun mektubunu Macar kralı Sigismund’a götüren bir adam yakalanmıştı. İmparator, nâmesinde Türklerin Macaristan’a sefer yapacağını bildiriyordu. Bunun üzerine Rumeli beylerbeyi Kara Tîmûrtaş Paşa’nın teşvikiyle Macaristan’a yapılacak seferden vazgeçilerek, İstanbul muhasarasına karar verildi. Bâyezîd bu karârını gizliyerek imparatordan Macaristan seferi için kuvvet göndermesini istedi. Vâdedilen kuvvetlerin gelmemesi üzerine Gelibolu’da bulunan Osmanlı donanmasına İstanbul üzerine hareket emri verildi, İstanbul’un karadan muhasarasına Ali Paşa serdâr tâyin edildi. İmparator Manuel, İstanbul’un Osmanlı ordusu tarafından kuşatılması üzerine, Papa’ya, Fransa ve Macar krallarına birer mektup göndererek yardım istedi. Sultan Yıldırım Bâyezîd ise, Silivri kasabasını feth etti. Ayrıca Turhan Bey’i Karadeniz sahilindeki Bizans köyleri üzerine gönderdi. İmparator Manuel, İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulmasını ve Haliç’in kuzeyinde bir Türk garnizonunun bulunmasını kabul edince kuşatma kaldırıldı. Ayrıca, Bizans’ın her sene verdiği vergi arttırıldı.

1392’de Anadolu’da Osmanlı Devleti aleyhine bâzı hareketler baş gösterdi. Kastamonu’da hüküm süren Candaroğlu Süleymân Paşa, Osmanlı Devleti ile olan ittifakını bozarak Kâdı Burhâneddîn tarafına geçmişti. Ayrıca Osmanlılar tarafından bağımsızlığına son verilen bir çok Türkmen beyini de barındırıyordu. Bu yüzden sultan Bâyezîd Kastamonu üzerine yürüdü. Durumu öğrenen Süleymân Paşa, Karamanoğlu ile Kâdı Burhâneddîn’den yardım istedi. Kâdı Burhâneddîn, yardım hazırlığında iken Yıldırım Bâyezîd Kastamonu’yu aldı ve yapılan harpte Süleymân Paşa öldü. Böylece Candaroğufları beyliğinin Kastamonu şubesi Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Bu sırada Macar kralı Sigismund, Sultan’ın Anadolu seferinde olmasından faydalanarak, Bulgaristan topraklarına girdi ve Niğbolu’yu ele geçirdi. Durumdan haberdâr olan Yıldırım Bâyezîd Han bölgeye asker sevk etti. Sigismund da kendisini sıkıştırmakta olan kuvvetlerin tuzağına düşmemek için, Niğbolu’yu da boşaltarak adetâ bozgun hâlinde geri çekildi.

Kastamonu’nun Osmanlı topraklarına katılmasından sonra, bölgede ve Yeşiırmak tarafında bulunan Kâdı Burhâneddîn’in nüfuzu altındaki beyler Kâdı’yı tutmadıklarından Osmanlı hâkimiyetini tanıyınca, iki hükümdarın arası açıldı. Nitekim 1392 Temmuz’unda Çorum sahrasında bulunan ve Osmanlıların elinde olan Kırkdilim kalesi önünde Kâdı Burhâneddîn kuvvetleri ile Yıldırım Bâyezîd’in oğullarından Aydın sancakbeyi olan şehzâde Ertuğrul’un kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri karşılaştı. Üç gün süren muhârebe neticesinde Osmanlı kuvvetleri mağlûb oldu ve şehzâde Ertuğrul vefât etti. Bu galibiyetten sonra Kâdı Burhâneddîn, Osmanlı Devleti himayesindeki Amasya’yı ele geçirmek için harekete geçti. Fakat Osmanlı kuvvetlerinin Merzifon’a gelmesi üzerine, harbe girmeye cesaret edemeyerek Sivas’a döndü. Amasya emîri Ahmed Bey, Kâdı Burhâneddîn’in kendisi ile mücâdelesinden bıktığı için Yıldırım Bâyezîd’e müracaat ederek, Amasya’yı Osmanlı Devleti’ne bırakmak istediğini, buna karşılık başka bir bölgede kendisine sancak verilmesini rica etti. Bunun üzerine Osmanlı ordusu Amasya’ya girdi (1393) ve şehzâde Çelebi Mehmed, Amasya vâlisi tâyin edildi.

Yıldırım Bâyezîd Han, Anadolu birliğini sağlamaya çalışırken, Osmanlı akıncıları Rumeli’de faaliyetlerine devam ediyordu. Şehzâde Süleymân Çelebi kumandasında Bulgaristan üzerine gönderilen kuvvet, 1393’de üç aylık bir muhasaradan sonra Temmuz ayında başkent Tirnova’yı feth ederek Bulgar Devleti’ne son verdi. Bu durum Osmanlı Devleti ile Macarları komşu yaptı. 1394 senesinde Selanik ve Yenişehir fethedildi. Diğer taraftan Bizans imparatorunun anlaşma şartlarına uymaması ve Avrupa devletlerinden yardım istemesi üzerine, 1395’de İstanbul ikinci defa kuşatıldı. Kuşatma devam ederken Osmanlı Devleti’nin Avrupadâki fetihleri, başta Papa olmak üzere, bütün hıristiyan devletlerini telâşa düşürdü. Macar kralı Sigismund ile Bizans kayseri ikinci Manuel’in Avrupa devletlerinden yardım isteyerek, Papa’yı bir haçlı seferine davet etmeleri, tahtlarını tehlikede gören krallar ile şato ve malikâne sahibi derebeyleri, hıristiyan keşiş, papaz ve İslâm hilâlinin haçlı salîbini ezeceği kuşkusuna kapılanları harekete geçirdi.

İttifakın kurulması için Papa yoğun bir faaliyete girdi. Teşebbüsleri müsbet netîce verdi ve bütün Avrupa milletleri silâha sarıldı. Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Polonya, Bohemya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsviçre, Belçika ve diğer Avrupa memleketleri yanında Venediklilerle, Rodos kuvvetleri Macar kralı Sigismund kumandasında toplandı. Mevcudu yüz binden fazla olan haçlı ordusu ikiye ayrılarak Osmanlı topraklarına girdi. Asıl büyük kol Macar kralı Sigismund kumandasında idi. Önce Sırbistan istikâmetinde yürüyerek Tuna vadisine vardı ve nehrin sol kıyısını takip ederek Osmanlı topraklarına girdi. Daha sonra Tuna’yı geçerek, Vidin, Orsova ve Rahova şehirlerini ele geçirdi. Sultanın müslüman kavimlerden asker toplamaya gittiğini zanneden kral Sigismund yaptığı bir konuşmada, gelecek yazı Suriye’de geçirmekten ve Kudüs’ü kurtarmaktan bahsediyordu. Haçlı ordusunun Osmanlı topraklarına geçtiğini haber alan Yıldırım Bâyezîd Han ise, İstanbul kuşatmasını hafifleterek, kuvvetlerini Edirne’de topladı. Kara Tîmûrtaş Paşa ve şehzâdelerin kumandasındaki Anadolu birlikleri de, sür’atle hareket ederek Edirne’de Sultan’a yetişti. Yıldırım Bâyezîd, hızla Niğbolu’ya ilerlerken, Tırnova da, haçlı ordusunun gıda ihtiyâcını karşılayan öncü birliklerle karşılaştı. Bunların çoğu yakalandı. Kaçanlar Osmanlı ordusunun hızla geldiğini haber verdiler. Bu beklenmeyen bir durum olduğundan, mareşal Bubiko, Bâyezîd Han’ın bu kadar kısa zamanda Tırnova’ya gelebileceğine inanmadı. Türklerin harp kabiliyetini bilen kral Sigismund, öncü kuvvetleri göndererek derhâl durumu araştırdı. Gâzi Evranos kumandasındaki Osmanlı öncüleri, bunları te’sirsiz hâle getirdi.

Osmanlı ordusu öncü kuvvetleri Niğbolu ovasına yavaş yavaş yayılmaya başlayınca, şaşkına dönen haçlı ordusu, silâh başı yaptı. Kral Sigismund bir harb dîvânı toplayıp harb nizâmı tesbit etti. Osmanlı harb nizâmını iyi bilen Sigismund, yeniçeri kuvvetlerinden meydana gelen merkeze karşı asıl kuvvetlerin kullanılmasını ve Fransız kuvvetlerinin geride bırakılmasını teklif etti. Ancak Osmanlı ordusunun sâdece Fransız kuvvetleri ile yenileceğini savunan Korkusuz Jean, harb nizâmını kendisinin tesbit ettiğini söyleyince, Sigismund bunu kabul etmek zorunda kaldı.

25 Eylül 1396 sabahı iki ordu karşı karşıya geldi. Osmanlı ordusunun sol kanadında Süleymân Çelebi kumandasındaki Rumeli askerleri, sağ kanadında şehzâde Mustafa Çelebi ve Anadolu beylerbeyi Kara Tîmûrtaş Paşa kumandasındaki Anadolu askeri, merkezde ise, yeniçeriler yer alıyordu. Tımarlı sipâhîler sağ ve sol yanlara yerleştirilmişti. Muhârebe; Fransız süvarilerinin taarruzuyla başladı. Üç saat kadar süren muhârebede Fransız süvârîleri tamamen imha edildi. Yeniçeriler hafif piyade olduğundan, ağır zırhlı şövalyelere büyük bir üstünlük sağladılar. Taarruza geçen Osmanlı ordusu, haçlıları büyük bir bozguna uğrattı. Binlerce haçlı askeri ya muhârebe meydanında, veya kaçarken Tuna nehrinde boğulup öldü. Kral Sigismund canını güçlükle kurtardı.

Yıldırım Bâyezîd Han, Niğbolu zaferinden sonra, Edirne’ye döndü. Akıncılar Macaristan içlerine büyük akınlar düzenlediler ve pek çok ganimetle döndüler. Sultan, Bizans imparatoru Manuel’in haçlı ittifakının teşvikçisi olduğundan, Bizans’ın Karadeniz ile olan bağlantısını kesmek istedi ve Boğazın Anadolu yakasına Anadolu Hisarı’nı inşâ ettirdi. Sonra İstanbul muhasarasını şiddetlendirdi (1397). Muhasara devam ederken. Sultan, Yunanistan’a bir sefer düzenledi. Bu sefer Despot Teodoros’un Osmanlı Devleti’ne terketmeyi kabul ettiği yerleri vermemesi üzerine açıldı. Yıldırım Bâyezîd; Taselya, Yenişehir ve Farsala’yı aldıktan sonra hiç mukavemetle karşılaşmadan orta Yunanistan’a indi ve bölgedeki bâzı dukalıkları feth ederek geri döndü. Teodoros’a Osmanlı hâkimiyetini kabul etmeye mecbur bırakmak için Turhan Bey’i Mora içlerine akın yapmakla vazifelendirdi. Yapılan akınlar, bu bölgede sömürgeleri olan Venediklileri de korkutmuştu. Bunun neticesinde Teodoros eskisi gibi Osmanlı hâkimiyetini tanımaya ve vergi vermeye mecbur kaldı. Daha sonra Niğbolu muhârebesi esnasında, Ankara’yı basıp Sarı Tîmûrtaş Paşa’yı esir alan Karamanoğlu Alâeddîn Bey üzerine yürüdü. Ali Bey, Sultan’a anlaşma teklif etti ise de kabul edilmedi. Yapılan hazırlıklar neticesinde iki ordu Akçay ovasında karşılaştı. Osmanlı ordusunun gâlib olduğu bir savaşta Ali Bey kaçtı ise de yakalanarak îdâm edildi. Yıldırım Bâyezîd Konya’yı ele geçirdikten, sonra, Karamanoğullarının merkezi olan Lârende’yi de aldı. Böylece Karamanoğullarına âid şehirlerden Konya, Lârende, Niğde, Develi, Karahisar, Osmanlılara geçti. Karamanoğulları ailesinin diğer kolundan gelen beylere ise, Mut, Ermenek, Taşeli, İçel şehir ve kaleleri kaldı. Sultan Bâyezîd’in Karamanoğullanın ortadan kaldırması, Kâdı Burhâneddîn’i telâşlandırdı.

Karaman mes’elesini hâlleden sultan Bâyezîd Han, 1398 ilkbaharında Canik beyi Kubadoğlu üzerine asker sevk ederek, bu beyliğin merkezi olan müslüman Samsun’un Osmanlı topraklarına katılmasını sağladı. Samsun ve havalisi sancak hâline getirilerek, Bulgar kralı Şişman’ın müslüman oğlu buraya vâli tâyin edildi. Canikoğu Hanının topraklarının Osmanlı hâkimiyetine girmesi üzerine Çarşamba, Terme ve taraflarına hâkim olan Tâcüddînoğlu Mahmûd ve Alparslan beyler, ordu emiri Hacı Emirzâde Süleymân Bey ve Bafra hâkimi Taşanoğulları Osmanlı tâbiiyyetine girdiler. Böylece Osmanlı sınırı Trabzon Rum İmparatorluğu sınırına ulaştı. Bu sırada Sivas hâkimi Kâdı Burhâneddîn Akkoyunlu sultânı Kara Yölük Osman’la yaptığı muhârebede şehîd olmuş ve yerine oğlu Alâeddîn Ali Bey geçirilmişti. Kara Osman Bey, Sivas’ı almak için, muhasara edince, Sivas ileri gelenleri Yıldırım Bâyezîd Han’dan yardım istediler. Sultan, oğlu Süleymân Çelebi kumandasında bir orduyu yardıma gönderdi. Süleymân Çelebi, Kara Osman Bey’i mağlûb ederek Sivas’ı kurtardı. Arkadan gelen Yıldırım Bâyezîd, şehre girerek, Sivas’ı Osmanlı topraklarına kattı (1399). Böylece Sivas’tan başka Tokat, Kayseri ve Aksaray da Osmanlı topraklarına katılmış oldu. Sivas’ın idaresi şehzâde Süleymân Çelebi’ye verildi. Bu seferden sonra Yıldırım Bâyezîd Bursa’ya döndü.

Sultan Yıldırım Bâyezîd Han’ın başarıları Memlûklü sultânı Berkuk’u tedbirler almaya mecbur bıraktı. Bir süre sonra sultan Berkuk’un ölümü üzerine yerine geçen küçük yaştaki oğlu Fereç ile devlet adamları arasında anlaşmazlıklar çıktığını öğrenince, Yıldırım Bâyezîd, önceleri Kâdı Burhâneddîn’e âid olan ve çoğunluğunu Türklerin meydana getirdiği Malatya’nın teslimini istedi. Bu isteği yerine getirilmeyince Sivas üzerinden Malatya önlerine geldi. Şehir surlarının etrafını kuşatarak, hendekleri su ile doldurdu. Bir süre sonra kale müdâfîleri teslim oldu (Eylül 1399). Bu arada Memlûklülere bağlı Kahta, Divriği, Behisni, Darende kaleleri Osmanlı hâkimiyetine girdi. Böylece Osmanlı hudutları Fırat kıyılarına dayandı. Bu sırada Mâverâünnehr ile Semerkand ve İran’a hâkim olan Tîmûr Han, Bağdâd’ı zabtedince, Tebriz hükümdarı sultan Ahmed ile tâbiiyyeti altındaki Karakoyunlu beyi Kara Yûsuf Yıldırım Bâyezîd Han’a sığındılar. Erzincan beyi Mutahharten de akrabalarını Yıldırım Bâyezid’e göndererek yardım istedi. Diğer taraftan Tîmûr Han’a sığınan Anadolu beyleri, Osmanlı sultânı hakkında; Tîmûr Han’ın önünden kaçan beyler de Yıldırım Bâyezîd’e Timur’la ilgili olmadık şeyler söyleyip kötüleyerek, her iki müslüman Türk hükümdarının arasını açtılar. Her iki taraf da karşılıklı olarak kendilerine sığınanları müdâfaa ettiler. Tîmûr Han, Yıldırım Bâyezîd’e gönderdiği mektupta sığınanların iadesini istedi. Her iki sultânın birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri mektupların sahteliği, bugün ispatlanmış bulunmaktadır. Yıldırım Bâyezîd, Tîmûr Han’ın isteğini kabul etmeyince savaş kaçınılmaz oldu.

Tîmûr Han, büyük bir ordu ile Anadolu topraklarına girdiği zaman, Yıldırım Bâyezîd Han, İstanbul’u dördüncü defa kuşatmıştı. Bu kuşatma diğer kuşatmalardan daha şiddetli idi. Ancak Tîmûr’un gelmesi üzerine Yıldırım Bâyezîd, kuşatmayı kaldırarak, kuvvetlerini Bursa’da topladı. Bursa’dan hareket eden Osmanlı Ordusu iki koldan yürüyerek Ankara önlerine geldi. Bu sırada Tîmûr Han Sivas’ı ele geçirmişti. Yıldırım Bâyezîd Tîmûr’un Sivas’ta olduğunu haber alınca, ağırlığını Ankara’da bırakarak Akdağ mâdeni ve Kâdı şehri dağlık mıntıkasından geçerek Tokat’a doğru yürüdü. Yıldırım Bâyezîd ile Tîmûr’un öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat mıntıkalarında karşılaştılar. Ancak Osmanlı hükümdarı Sivas ile Tokat arasındaki geçitleri tutmuş olduğundan, burada muhârebe yapılmasını kendisi için tehlikeli gören Tîmûr, Kayseri üzerinden Ankara önlerine gelerek kaleyi kuşattı. Bu arada Osmanlı ordusunun kendisinin geldiği yoldan geleceğini tahmin ile o cepheyi iyice tahkim etti. Fakat Yıldırım Bâyezîd Han, ordusunu Tîmûr Han’ın hiç beklemediği taraftan Ankara ovasına indirdi. Osmanlı ordusunun sağ kanadında vezir Tîmûrtaş Paşa komutasındaki Anadolu birlikleri, sol kanadında ise şehzâde Süleymân kumandasındaki Rumeli birlikleri yer alıyordu. Merkezde bulunan Sultân’ın yanında sadrâzam Çandarlızâde Ali Paşa, şehzâde Îsâ, Mustafa ve Mûsâ çelebiler yer alıyordu. İhtiyat kuvvetlerinin başında şehzâde Mehmed Çelebi vardı. Sol kanat ihtiyat kuvvetlerini Stefan Lazreviç kumandasındaki Sırp askerleri, sağ kanat ihtiyat kuvvetlerini Türkleşmiş Moğollar olan Kara Tatarlar meydana getiriyordu. Ayrıca Süleymân Şâh kumandasında akıncı kuvvetleri de vardı.

Tîmûr Han’ın ordusunda ise, sağ kanada üçüncü oğlu Miranşâh, sol kanada ise dördüncü oğlu Şahruh Mirza kumanda ediyordu. Merkezde ise, Tîmûr Han vardı. Ayrıca Tîmûr Han’ın ordusunda zırhlı otuziki fil vardı. Merkez kuvvetleri de ikiye ayrılmıştı. Mutahharten Bey, Karamanoğlu, Aydınoğlu, Menteşeoğlu, Germiyanoğlu, Saruhanoğlu ve Candaroğlu beyleri Tîmûr Han’ın yanında yer almışlardı.

İki ordu Çubuk ovasında 28 Temmuz 1402 târihinde karşılaştı. O devrin en büyük kumandanları arasında târihin en büyük savaşlarından biri oldu. Muhârebe sırasında Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhanlı sipâhîler, karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce Tîmûr Han’ın yanına geçtiler. Yıldırım Bâyezîd Han’ın etrafında az bir kuvvet kaldı ve gün batarken üç bin kişi ile Çataltepe’de muhârebeye devam etti. Üç saatlik vuruşmadan sonra mağlûb olduğunu anlayan Yıldırım Bâyezîd yarma harekâtı ile kurtulmak istedi ise de, atı yaralanınca, Çağatay hanı sultan Mahmûd Han tarafından esir edildi.

Tîmûr Han, Yıldırım Bâyezîd’i çok iyi şekilde karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı sultânına yaraşır şekilde, İzzet ve ikrâmda bulundu. Yıldırım Bâyezîd’e Tîmûr Han tarafından iyi davranılmadığı iddiaları uydurmadır. Fakat esaret zilletini çekemeyen Yıldırım Bâyezîd Han, kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefât etti. Tîmûr Han ölüm haberini alınca; “Yazık oldu, büyük bir mücâhidi kaybettik” demekten kendini alamadı. Yıldırım Bâyezîd Han’ın vefâtı üzerine, cenazesi Bursa’ya gönderildi. Yakınları serbest bırakıldı. Oğullarının her biri bir yerde beyliklerini ilân ettiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, fetret devrine girdi. Çelebi Sultan Mehmed Han 1413’de Osmanlı birliğini yeniden te’sis ederek, bu devre son verdi.

Sultan Yıldırım Bâyezîd Han; çevik, atılgan bir tabiata sahipti. Adaleti çok meşhurdu. Her gün belirli bir zamanda, herkesin kendisini görebileceği bir yere gelir ve her taraftan gelen tebeasının şikâyet ve arzularını dinler, haksızlığa uğrayanların haklarını derhâl iade ederdi. Kâdıların hükümlerine kesinlikle karışmaz ve kimseyi karıştırmazdı. Çok iyi bir kumandandı. Ani olaylar karşısında itidalini ve soğuk kanlılığını muhafaza ederek karârını verir ve ordusunu sür’atle istediği yere sevk ederdi. Bu yüzden düşmanları çok ihtiyatlı davranırlardı.

Yıldırım Bâyezîd Han, âlimlerin sohbetlerinde bulunurdu. Onların, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla, başla kabul ederdi. Evliyâya çok hürmette bulunurdu. Kendi çocuklarına ve halkına ilim öğretmeleri için her taraftan âlimler getirtti. Onları teşvik edici tedbirler aldı. Osmanlı topraklarının her tarafında ilim yuvaları kurdu.

Haçlılarla yaptığı muhârebeler neticesinde elde ettiği ganimetleri, halkın refahı için harcadı. Bir çok câmi ve imaret yaptırdı. Bunlardan biri de Bursa’da yaptırdığı Ulu Câmi idi. Ayrıca bu câminin karşısında dârüşşifâ, medrese, imâret ve misafirhane ile hamam yaptırdı. Buradaki dârüşşifâya Kâhire’den tabib getirtmiştir. Kütahya, Balıkesir ve Edirne’de de câmiler inşâ ettirmiştir. Bütün bu imâretler için geniş vakıflar kurmuştur.