Oldukça nadir görülen göz taşlarının sulanma, yanma, batma hissi gibi belirtilerle ortaya çıktığını belirten uzmanlar, göz taşlarının sıklıkla alerjik veya kronik göz nezlesi geçiren hastalarda görüldüğünü ifade ediyor.


İnanılması güç ama gözlerimizde de taş oluşabiliyor. Göz taşını vücut üretiyor. Göz taşları genellikle göz kapaklarında küçük sarı beyaz noktacıklar şeklinde konjunktivanın altına yerleşiyorlar. Trahom geçiren, alerjik ve kronik göz nezlesi olan hastalarda sıklıkla görülüyor. Belirtmekte fayda var, oldukça nadir görülen bir hastalık bu!


Gözde sürekli yanma ve batma hissi ile ortaya çıkan göz taşları; sulanmaya, kızarıklıklara ve kırpıştırmaya da yol açarak hastayı sürekli rahatsız ediyor. “Göz temizliğine çok önem vermeliyiz” diyen VKV Amerikan Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Faik Bankeroğlu, şunları anlatıyor:


“Göz taşları göz kapaklarının altında yer alıyor. Bazen epitel dediğimiz ince zarı delerek göz küresi ve korneaya da temas ediyor. Ne zaman ki taşlar korneaya temas ediyor, o zaman rahatsızlık başlıyor. Hastalar genellikle gözlerine yabancı bir cisim kaçmış gibi yanma hissiyle göz doktoruna başvuruyorlar. Bu taşların büyük bir kısmı belirti vermez aslında. Doktor muayene sırasında göz kapaklarını ters çevirerek göz taşlarını görebilir.


Eğer göz taşı çok derinde ise hasta bunu hiçbir şekilde hissetmiyor. Söylediğim gibi ne zaman ki ince zarı delip korneaya temas ediyor belirtiler o zaman başlıyor. Biz taşları temizleyerek tedavi ediyoruz. Temizleme işlemi çok basit. Lokal anestezik damlalarımız var, bu damlalarla gözü uyuşturuyoruz. Sonra da göz-kapağını ters çevirerek mikroskop altında ucu pamuklu bir aletle taşları alıyoruz.”


Göz taşının tekrar oluşma riski var ve bu hastaların belirli aralıklarla göz muayenesi yaptırmaları gerekiyor. Göz taşının enfeksiyona neden olabileceğini hatırlatan Dr. Bankeroğlu, “Taşlar büyüyebiliyor. Böylesi durumlarda antibiyotikli damlalar kullanıyoruz” diyor.


Kalitesiz makyaj malzemesi ile yapılan makyajın, uykusuzluğun direkt sebep olmayacağını da vurgulayan Dr. Bankeroğlu, 30-70 yaş arasındaki yetişkin insanlarda nadiren görüldüğünü belirtiyor.