Eskiden her mahallede olan, gerektiğinde racon kesen, yumrukla adam deviren, düelloya çıkan meşhuuur kabadayılar...
1862
İpsiz Recep (Emice)
İpsiz Recep'e 'İpsiz' lakabının verilmesine dair iki anlatım var. Birine göre; cesareti, gözü pekliği ve ataklığı sayesinde 'İpsiz' lakabını alır. Diğer bir anlatıma göre de; Elinde avucunda ne varsa, olanı da, olmayanı da verdiğinden ve kendisi 'cep delik, cepken delik' misali kaldığından adı 'İpsiz'e çıkmıştı.
Milli mücadele'deki başarısıyla Atatürk'ten takdir toplayan İpsiz Recep, yelkenlisiyle Zonguldak üzerinden kömür taşımacılığı yaparken işlerinin bozulmasıyla eşkıyalığa başlamış, Kandıra civarında Müslüman halka zulmeden Rum çetelerine karşı Kuvayı Milliye saflarında başarıyla karşı koymuş.
Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca Ankara Hükümeti'nce milis yüzbaşı olarak onurlandırılıp, düzenli kuvvetlere katılarak Yunan ordusuna karşı savaşmıştı. Ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek 'Ben madalya için değil milletim içim savaştım' demişti.
1928 yılında Yenimahalle’deki evinde öldü ve vasiyeti üzerine mezarı Karasu şehir mezarlığına defnedildi.
1888
Solak Ligor
Küçük yaşta ailesi ve hısımları arasında çıkan silahlı çatışma sonucu sağ kolundan yaralanıp sakat kalan Ligor, Konya'dan babasıyla birlikte göç edip İstanbul'a geldi. Baba mesleği olan terziliği sakat kolu nedeniyle yapamayınca işi serseriliğe vurmaya başladı.
Sağ kolun verdiği eksikliği sol koluyla kapatmaya çalışan Ligor, kısa sürede korkunç denecek hızda bıçak kullanmaya başlayıp ilk denemesini de Balat'ta bir Yahudi üzerinde yaptı. Unkapanı'ndan Eyüp'e kadar tam 4 yıl o bölgenin tek kabadayısı oldu. Fakat bir hayat kadınıyla olan birlikteliği ileride bu saltanatı bitirecekti.
Sevgilisi bütün cazibesini kullanarak Ligor'u bir kalpazan çetesinin içine soktu ve Solak Ligor, 1921 yılında piyasaya sahte İngiliz parası sürerken yabancı polis ajanları tarafından yakalanıp götürüldü. O günden sonra da kimse kendisinden haber alamadı.
1886
P*ç Ardaş
Sivas doğumlu P*ç Ardaş, İstanbul'a gelip Üsküdar'a göz koydu ve Manavcı Ali'yi öldürdükten sonra istediğini alıp Üsküdar'ın tek hakimi oldu. Söylentiye göre P*ç Ardaş'ın girdiği düellolar en az 1 saat sürüyormuş. (Nasıl oluyorsa)
P*ç Ardaş'ın sabit alameti sağ elindeki baş ve işaret parmaklarının kesik olmasıydı.
1870
Arap Hüsnü
Arap Hüsnü 'Heyüla gibi, iri yarı, gece insanın rüyasına girse korkutacak bir tip' diye anılıp, sağ kulağının kıkırdak kısmının olmaması, sol gözündeki perde ve çenesindeki çukurla dikkat çekiyordu.
Trablusgarp doğumlu, Tophane semtini inim inim inleten insan azmanı için Ömer Ünal şunları söylüyordu: 'Onunla ilk kez Galata merkezinde karşılaştığımda kahvede içki satmaktan gelmişti. Meğer bu onun işlediği suçlar arasında en hafifiymiş. Trablusgarp'tan ne sebeple ve nasıl geldiğini kimse bilmiyordu. Ben ise henüz stajyer polistim. Onun hakkında bildiklerim, o tarihte benden eski olan meslektaşlarımdan duyduklarımdır. Zira onu tanıdığımda yaşı çoktan 45'i bulmuştu. Buna rağmen Tophane civarında kendisinden çok genç olan külhanları sindirmişti. İsmini duyurmaya başladığı zaman Salı Pazarı'nda iki kişiyi, Arap yapısı kaması ile öldürmüş fakat delil yetersizliğinden yakasını kurtarmıştı. Polis yakasına yapışmak için fırsat kollasa da Arap Hüsnü açık vermiyordu. Cumhuriyetin ilanıyla Arap Hüsnü'nün de defteri dürüldü. Hükümetin 28 Mayıs tarihli kararıyla hudut dışı edildi.'
1890
Şık Manol
Tokat doğumlu Şık Manol ünlü İstanbul kabadayıları arasında adam öldürmemiş tek kişi unvanına sahip. Çıkan kavgalarda ve düellolarda da silah kullanmayan Şık Manol sadece kafasını ve yumruğunu kullanırdı. (Şıklığına diyecek yok)
Bkz :Amirim izin ver yumruğumla öldüreyim
1895
Odesalı Kosti
Yunanistan doğumlu, 'Odesalı' lakaplı Odesalı Kosti, Tünel'den Taksim'e kadar bütün mekanların haracını yiyor ve hiçbir ipucu bırakmadan kayıplara karışıyordu. Başı sıkışınca da işgal polisleri sayesinde paçayı sıyırıyordu.
Odesalı'yı tanıtan sabit alameti ise; sağ kolunun iç kısmında eli kamalı bir kız resmi ve sol kolunda iki çiçek ortasında bir haç ve 'm' harfi bulunan dövmeleri olmasıydı. 'M' harfi metresi Mari'nin adını simgeliyordu.
1898
Hiristo Anastadiyadis (Hrisantos)
Çocukluğundan itibaren suç batağına bulaşmış olan Hrisantos, ağabeyi Koço ile birlikte tramvaylarda yolcuların para çantalarını kapıp kaçarak ve bazen de annesinin işlettiği umumhaneye gelen erkeklerin paralarını çalarak başladı.
Hrisantos, yaşı ilerledikçe karmanyolacılığa (Şehir içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk) da başlayıp, etrafına dönemin ünlü haydutlarından organize bir suç çetesi oluşturdu.
İlk seri katil olarak anılan Hrisantos, polis müdüriyeti'ne 'hepinizin kanını içeceğim' diye mektuplar yollayıp, 13 polis başta olmak üzere 21 kişiyi öldürdü.
Hristanos’un yakalanması, çocukluk arkadaşı balıkçı Agaton Gargaraça'nın onu 2 bin liralık ödüle ulaşabilmek için ihbar ermesiyle oldu. Hristanos bu baskın sırasında vurularak öldürüldü. Gizli kalması gerektiği halde açığa çıkan kimliği Gargaraça'nın hayatını tehlikeye attı. Hristanos’un ağabeyi Koço Samatya’da bir eve saklanarak ortadan kaybolan Gargaraça’nın izini sürmüş, evi bulmuş ve bombalamıştı.
Hrisantos sabıka kayıtlarına geçtiğinde 16, öldüğünde ise 23 yaşındaydı.
Bu olaylar Üç Namus Bekçisi ve İstanbul Kan Ağlarken filmlerinin çekilmesine de ilham verdi.
İlk kadın kabadayı
Baltalı Hano
İstanbul'un varoş semtlerinden birinde yaşayan ve bir kabadayının sevgilisi olan Hanzade isimli bu kadın belki de ilk kadın kabadayı.
12 yaşındaki oğlunun bir gün ortadan kaybolmasıyla telaşlanan kadın oğlunu aramak için yollara düşeceği vakit kabadayı sevgili tarafından vazgeçirilir. Sonraki denemesinde yine aynı şey olur. Bunun üzerine Hanzade erkek kılığına girerek sevgilisini takip etmeye başlar.
Sevgilisinin gece naralar atıp haraç topladıktan sonra bir hamamda geceyi sonlandırdığını fark eder. İçeri girdiğinde, oğlunu bir 'hamam oğlanı' olarak görür. Hamamı yakmak için bulunan odunların yanındaki baltayı kapmasıyla sevgilisi dahil 21 kişiyi öldürür.
Oğlunu alıp kanlar içinde mahallesine döndüğünde ise 17 ay boyunca semttekilere kan kusturur. Bir müddet sonra haraç ve baltayla adam öldürmek suçlarından yargılanıp kurşuna dizilerek öldürülür.
1935
Dündar Kılıç
'Hata yapmam, özür dilemem' sloganıyla akıllara kazınan Dündar Kılıç, kabadayılık müesesesine İstanbul'a göç ettikleri sırada ters düştüğü ünlü kabadayı 'Avni Çakıroğlu'nu yaralayarak adım attı. Sayısız yaralama, silah taşıma ve uyuşturucu kaçakçılığından en az 38 kere hapse girdi, çıktı. Generallerle tutuklandığı da oldu, aynı generallerle yasadışı iş yaptığı da iddia edildi. Günlerce süren işkencelerden de geçti.
Turgut Özal’ın karısı Semra Özal'ın da kendisinden yardım istemişliği, Susurluk Skandalı ile beraber, bilgilerinden yararlanılmak üzere TBMM Araştırma Komisyonu tarafından ifade vermeye çağırılmışlığı da var.
Trabzon’da doğan, kabadayılığı hapiste Oflu’lardan öğrenen Kılıç, kısa sürede İstanbul’un yeraltı dünyasında önemli yer edindi.
1923
Abdullah Palaz
Abdullah Palaz hayat hikayesini şöyle özetliyordu: '4 kez idam yedim, 740 yıl hapis kestiler. 48 yıl 38 ayrı cezaevinde hapis yattım. Ben Abdullah Dayıyım, baba değilim.'
'Antep Canavarı' olan meşhur lakabını 15 kişinin katili olarak Konya Cezaevi'ne girdiğinde aldı. Yeni gelen mahkumların sevilmediğini ve onlara bir göz dağı verilmesi gerektiğini düşünerek kendi gibi Antepli 7 yoldaşıyla bir plan kurup, gardiyanlardan temin ettikleri bıçaklarla bir gece diğer efelerin koğuşunu basıp öldürmeyecek darbelerle yaralayıp Konya'daki ilk vukuatına imza attı.
Ardından gelsin Afyon Cezaevi'ne sürgün.. Orada da aynı şekilde 'parmak hesabı' ile gözdağı vermek için koğuş bastılar ama bu defa bir fark vardı. Parmak hesabını biraz kaçırıp birinin ölümüne neden olmuşlardı. Bir gece zincirde tutulduktan sonra oradan da Bursa'ya sürgündeydi sıra.
Bursa aralarında en zoruydu. Gittikleri gün boğazlarına kadar gelen dışkı dolu bir kanalizasyona kapatıldılar arkadaşlarıyla. Bu da onlara gözdağıydı. Abdullah Palaz 1.90 boyunda olduğu için pislik en fazla koltuk altına kadar geliyordu fakat boyu daha kısa arkadaşlarından pisliği yutmak zorunda kalanlar bile vardı. Burada 8 saat tutulduktan sonra çıktıklarında üstlerine tutulan azıcık suyla koğuşlarına gönderildiler. 3 arkadaşı hayatını kaybetti. Burada onlara yardım eden tek kişi vardı; Nazım Hikmet. Getirdiği suyla temizlenmelerine biraz da olsa yardımcı oldu, sigarasını paylaştı. Daha sonra Abdullah Palaz Nazım Hikmetle aynı koğuşta kalırsa olay çıkarmayacağına dair söz verdi ve istediği oldu.
Nazım Hikmetin yanından alınmasıyla tutacak bir söz kalmadı ve olaylar yeniden başladı. Feriköylü İbrahim isimli cezaevi kabadayısını vurunca, Sinop Cezaevi'ne gönderildiler. 1991 yılında Şartlı Salıverme Yasası'yla tahliye olan Abdullah Palaz dokuz ay sonra hayatını kaybettiğinde bildiği, ezberlediği tek şiir Nazım Hikmet'in şiiriydi.
1937
İdris Özbir (Kürt İdris)
İstanbul'a geldikten sonra 70'li yıllarda kumar, dolandırıcılık, bıçakla ve tabanca ile adam yaralama gibi suçlarla adını duyuran Kürt İdris, yeraltı dünyasının sözü geçen isimlerinden biriydi. 'Kürt İdris' değişik tarihlerde suç örgütü yöneticiliği yapmak, silahla tehdit, zorla senet imzalatmak, zorla para almak, Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet ve arazi mafyacılığı gibi suçlardan yargılandı.
İdris Özbir en son İstanbul DGM'de görülen davada, diğer sanıklarla birlikte yıldırma ve korkutma gücünü kullanarak çek-senet tahsilatı ile arazi ihtilaflarında aracılık yapmakla suçlanıyordu. 8 ay hapis yatan Özbir, 10 Nisan 2001 tarihinde serbest bırakılmıştı.
Yeraltı dünyasının baba isimlerinden Kürt İdris karaciğer kanseri'ne yenik düşerek hayatını kaybetti.
1950'ler
Kürt Cemali
Asıl adı Cemali Coşar olan Kürt Cemali 50'li ve 60'lı yılların Ankara'sının en belalı kabadayılarından. Zamanın diğer ünlü isimlerinden Kabadayı Mehmet 1953'de yakın arkadaşı Sarı Veli'yi bir alacak verecek meselesi yüzünden öldürmekten önceden tecilli cezasıyla birlikte 15 yıl hapis cezasına mahkum olur.
Dündar Kılıç bu arada kendini gösterip cesaretini kanıtlayınca Kabadayı Mehmet'le tanışmış ve hapse giren Kabadayı Mehmet'in ardından işleri ele almıştı. Hapisten çıkınca da kumar işlerini birlikte yürütmeye karar verdiler.
Kumar oynatılan bölgelerin paylaşılamamasından Kürt Cemali ve Kabadayı Mehmet'in takışmaları bitmeyince, 1 Nisan'ı 2 Nisan'a bağlayan gece Kabadayı Mehmet konuşmak ve kumar oynamak için Kürt Cemalli'yi Hergele meydanındaki kulübüne davet etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde aralarında çıkan çatışma sonucu Kürt Cemali urularak öldürüldü. (Bir rivayete göre Kürt Cemali'yi vuran kişi Dündar Kılıç imiş)
1960'lar
Çilli Burhan
Türkiye'de babalık 1960'lı yıllarda Dündar Kılıç, Çilli Burhan, Oflu Osman, Hüseyin Heybetli tarafından sahneye konulmaya başlandı. Eskiden kabadayılar saygılı, oturaklı, izzeti ve şerefine dokunulmadığında kimseye zarar vermeyen ve mahallenin otoritesi olarak kabul edilirdi.
İstanbulda 1960'lı yıllarda Mafya denilince Oflular denilen Karadenizli gruplar ilk olarak akla gelirdi. Hasan Cevahiroğlu yahut Oflu Hasan lakaplı kabadayı 'babaların babası' unvanını kazanmıştı. Gençliğinde, Galata'da Araplar ve Lazlar arasındaki çete savaşlarında Lazlara liderlik yapıp efsanevi bir isim olmuştu.
Aslında Oflu Hasan sulhçu bir insandı. Zamanında kabadayılar arasında gerginliklere müdahale edip kan dökülmesini asgariye indirmişti. Örneğin, Hüseyin Heybetli (Kürt Hüso, Hasan Heybetlinin babası) Çilli Burhan (Burhanettin Atay) ile Eminönü Merkez Hali'nin haracı yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Hüseyin Heybetli’nin Çilli Burhan'ı öldürmesi üzerine kan davası başladı. Çok daha insan ölebilirdi ama araya babaların babası olarak bilinen Oflu Hasan girip racon kesince iki taraf barışmak zorunda kaldı.