Dünya’ya öyle şanslı kadınlar gelmiş ki sormayın gitsin.
Nazım Hikmet’in Piraye’si, Vera’sı,
Franz Kafka’nın Milena’sı , Dora’sı,
Cemal Süreya’nın sevdiği,Edip Cansever’in hayranlık duyduğu ama Turgut Uyar’ın evlendiği kadın Tomris,
Ümit Yaşar’ın Ulufer Hanım’ı, Ayten’i,
Sezai Karakoç’un Muazzez’i ,
Orhan Veli’nin Nahit Hanım’ı…
Öyle şanslı kadınlar ki bunlar erkekleri tarafından şiir gibi sevilmişler resmen.
‘’Şiir gibi sevilmek’’ ne muazzam bir şeydir kim bilir.
Biri tarafından size sayfalar dolusu şiirler yazıldığını düşünün, biri tarafından masumca sevildiğinizi düşünün ne güzel şeydir o.
Şiir gibi seven adamların, şiir gibi sevilen kadınlarında üzüldüğü ihanete uğradığı sevildiklerini sandıkları bir gerçek.
Nazım Hikmet mesela her aşk acısı sonunda kavuştuktan sonra vazgeçti,
Cemal Süreya aşkı için fedakarlık yaptı ama olmadı,
Edip Cansever uzaktan bakmakla yetindi,
Franz Kafka Milena’nın uğrunda hasta oldu gece nöbetleri geçirdi imkansız ve mektuplarda bulduğu aşkı oldu Milena,
Her aşk filmi gibi mutlu bitmiyor gerçek hayat aşkları.
Mutlu başlıyoruz bir yerde evet ama neden böyle sürmüyor diye soruyor musunuz hiç kendinize?
Bir zamandan sonra her şey kötü oluyor, insan sevilmediğini anlıyor ve sonrası hüsran.
Ama bunlar yanlış mı?
Bence değil.
Sevgi verip sevgi almanın neresi yanlış olabilir.
Bu dünya sevgiyle dönüyor ..


ALINTI