Bizim Hatamız; Her Türlü Yanlışı, fenalığı Ermeni’den, Yunan’dan (Rum) İngiliz’den beklememiz!
Bu Şekilde bakınca da; 1000 yıldır bu milleti katleden, devşiren, her türlü kullanan ARAPLARI, Farsları içimizdeki bu sinsi hainleri gözden kaçırıp, ellerindeki din silahına karşı savunmasız Kalıyoruz!
Arap’ın Türk düşmanlığının kökeni uzun bir mevzudur. Gerek ayet ve gerekse hadis hükümleriyle bu düşmanlığın temeli ustaca atılmıştır. Kuran’ın Kehf Suresi’nde (86-89) ve Enbiya Suresi’nde (96) “Ye’cuc ve Me’cuc” diye anılan ve lanetler yağdırılan bir Millet’ten bahsedilir ki bu Millet Türklerdir.
Yüzlerce yıldır Arap’ın Türk hakkında olumsuz görüşlere sahip olmasının, Türk’ü “cani”, “barbar”, “hırsız” vs. bilmesinin nedeni Peygamberin geride bıraktığı hadislerde saklıdır. Bu hadislerden biri şöyledir:
“Utruk al-Turka mâ tarakûka in ahabbûka va’in gadibûka kataluka”
Türkçesi: “Size yanaşmadıkça siz de Türk’e yanaşmayın, çünkü sizi severse sizi yer -soyar (hırsızlık eder), sevmezse sizi gebertir.” (Bkz. İlhan Arsel, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, İnkılâp Kitapevi, s. 31)
Ve Peygamberin bildirdiği odur ki, “Türk’e karşı savaşmadıkça hüküm günü gelmeyecektir.”
“Küçük gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzeyen (yayvan suratlı) Türk’lere karşı savaşmadıkça hüküm günü gelmeyecektir. Ve hüküm günü gelmeyecektir ta ki sizler kıvrık kıldan yapılmış sandal giyen bir millete karşı savaşana kadar.” (Buhari’nin “Kitâb-ı Cihâd”ından aktaran İ. Arsel, age., s. 35)
Yukarıdaki hükümlerin benzerlerini sergilemeye daha da devam edebiliriz, ancak, bu birkaç örnek bile Arap’ın Türk’e karşı düşmanlığının, önyargılarının ve kininin hangi kaynaktan beslendiğini açıklamaya yeter. Türk’e karşı bu olumsuz görüşlerin ve kin ve düşmanlık tohumlarının bir sonucu olarak Arap, hayatının her aşamasında (edebiyatından uluslararası ilişkilerine kadar) Türk’e karşı düşmanca bir tutum sergilemeyi marifet bilmiş, Türk aleyhtarlığı duygularını her vesile ile kendi çıkarları doğrultusunda ustaca kullanmıştır.
Ne var ki gerek Türk’ü aşağılayan Kuran ve hadis hükümlerine ve gerekse Arap’ın Türk’e karşı düşmanca tutumlarına rağmen bizim şeriatçımız ve “aydın acubelerimiz” Türk’ü aşağılayan ve halklar arasına düşmanlık tohumları serpen bu hükümlere karşı seslerini çıkarmamışlar, aksine bu hükümleri “kutsal” bilerek halkımızın beynini bu hükümlerle yıkamışlar, Arap’ın akıl ve mantık dışı geleneklerini, miskinliğini, müptezel hayat felsefesini insanımıza aşılamışlar, insanımızı Araplaştırmışlardır. Arap’ın dinini “kutsal” bilmek ve onun geleneklerine laf söyletmemek o kerteye ulaşmıştır ki “muhafazakar” kesimden tutun da “ilerici” ve “devrimci” geçinen sol-sosyalist kesime varıncaya kadar Arap’a laf söyletmemek, “emperyalizm” denilince sadece “Batı emperyalizmini anımsamak ama “Arap emperyalizmini görmezden gelmek iflah olmaz bir hastalık halini almıştır. Bu üstatlar, “emperyalizmin” Batı dünyasına ait bir şey olmadığı, hakimiyet ve güç uğruna (Doğu’dan Batı’ya) her ülkenin, her toplumun kolaylıkla emperyalist olabileceği ve olduğu gerçeğini henüz anlayamamışlardır. Anlayamamışlardır ya da anlasalar bile dile getirememişlerdir, çünkü iki yüzlüdürler: tıpkı laf söyletmedikleri Arap’ın dininin aşıladığı “ahlak” anlayışı gibi.
İslam Şeriatını yaymakla görevli Arap Milliyetçisi ve onun en büyük destekçisi olan Türk şeriatçısı, “kutsal” bilinen ve Türk’e lanetler yağdıran din hükümlerini Türk’ün kafasına işlemek suretiyle Türk’ü kendi kimliğine ve değerlerine yabancı kılmışlar, Türk’ü Araplık ruhu içinde tutarak önü alınamaz bir ilkelliğin ve geriliğin başat sorumluları olmuşlardır. İşte bu yoğurmanın bir sonucu olarak bugün Türk insanı için önemli olan Türk’ün ulusal çıkarları ya da değerleri değil fakat öncelikle iyi bir “Müslüman” olmak, Peygamberin Tanrısına “kulluk” etmek ve Türk’e lanetler yağdıran din hükümlerini “kutsal” bilip 7. yüzyıl karanlıklarında kendini ve benliğini kaybetmektir. Türk’ü aşağılayan Arap’ın dini uğruna ulusal çıkarlarımızı feda etmek, “din kardeşliği” gibi gerçek dışı ve ilkel bir anlayış uğruna her fırsatta kayıtsız şartsız Arap’ın yanında yer almak ya da Arap’a laf söyletmemek muhafazakar kesimden tutun da sözde “ilerici” kesime varıncaya kadar yakalanmış olduğumuz amansız bir hastalıktır.