Ölüm, bir canlı varlığın (insan, hayvan ve bitkinin) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir.
- Yeryüzündeki kültürlerin hiç biri “Ölmek” kelimesini kullanmayı sevmez. Bunun yerine gerçek anlamı dışındaki deyim ya da mecazi sözler tercih edilir. (Vefat etmek, hakkın rahmeti, ebediyet ulaştı, göç etti, aramızdan ayrıldı gibi_)
- Ölüm her ne şekilde olsun, bedenin ölümü oksijen yetersizliğinden meydana gelmektedir. Oksijen solunumu durduğu anda yaşam sona erer.
- İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde 100 milyardan fazla insan yaşamış ve ölmüştür.
- Ölen İnsanların gömülmesi geleneği 350 bin yıl öncesine dayandığı ve ilk olarak Atapuerca bölgesinde (İspanya’da bir yer) ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
- Yapılan bir biyolojik araştırmada, ölümden sonraki 3 gün sindirime destek olan enzimlerin hala çalıştığı sonuçta bu enzimlerin vücudu yok etmeye başladığı ve bozulan hücrelerden oluşan bakterilerin besin ihtiyacını karşılamak üzere vücudu çürütüp yok etmeye başladığı tespit edilmiştir.
- Sadece Amerika’da toprağa gömülen ölülerin 827,060 galon akıcı sıvıyı toprağa salgıladıkları tespit edilmiştir. Bu akıcı sıvı hidroklorik asit, sülfür ve karbondioksit olarak buharlaşma ile havaya karışmaktadır.
- İsveç kökenli Promessa isimli cenaze şirketi “Ekolojik Defin” adı altında ölüleri sıvı nitrojen ile dondurarak özel bir işlemden geçirmektedir.Daha sonra cesedi mısır nişastası ile hazırlanmış olan tabut ile toprağa gömmektedir. Böylelikle cesetlerin toprağa ve havaya verdiği zararlar en aza indirilmektedir.
- 1950’lerden beri Amerika’da yaşayan hiçbir insan aşırı yaşlılık ile ölmemiştir. (Çeşitli hastalıklar başta olmak üzere, intihar, kazalar, cinayetler ölüm sebebleridir.)
- Amerika’da gerçekleşen ölümlerin %80’i hastanede gerçekleşmektedir.
- Leş yiyici kuş türü olan akbabaların çoğunun insan eti yemekten ölmekte olduğu tespit edilmiştir.
Her canlı ölümü tadacaktır
“Her canlı ölümü tadacaktır. ” (Âl-i İmrân, 185)
Her nefis canlı ölümü tadacaktır. Yani herkes ölecektir. Bundan bazı kimseler ruhun ebedî olduğu mânâsını anlamışlardır. Çünkü tatmak, bir hayat eseridir. Ve zevk anında tadıcının ebedî olduğunu anlatır, yoksa zevk tasavvur olunamaz. O halde mânâ: “Her nefis bedeninin ölümünü tadacaktır” demek olur. Bu da nefsin, bedenden başka olduğunu ve bedenin ölümüyle onun ölmeyeceğini anlatır. Evet her nefis ölümü tadacak; dünyanın ne üzüntüsü, ne sevinci hiç biri kalmayacaktır.
“Onlar için bir ecel tayin ettik ki onda hiç şüphe yoktur” (İsrâ, 99)
“Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklardır?” (Enbiyâ, 34)
“Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir” (Rahmân,26)
Allah’ın diriliği ve ölümü yaratmasının sebebi
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için ölümü de dirimi de takdir edip yaratandır”
(Mülk, 2)
Bir hayatın arkasından ölümün ve onun arkasından diğer bir hayatın karşıt olarak yaratılması, insanların bu ikisi arasında iyi bir çalışma gayretiyle Allah’ın mülkünde güzel bir işçi, yüksekbir görevli olmak üzere yarış için bir imtihan meydanına çıkarılmaları hikmetine, bu da hayattan hayata, güzellikten güzelliğe bir yükseliş nizamı ve en güzel amellere daha güzeliyle mükafat vererek ileride bambaşka bir hayata ulaştırılmaları gayesine yöneliktir.
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)
“Ben gizli bir hazine idim tanınmak istedim ve tanınmak için de mahlûkatı yarattım.” (Kutsî Hadis)
Ölüm konusundaki kader yazgısı
“Allah’ın emir ve kazası olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır” (Âl-i İmran, 145)
Allah Teâlâ’nın izni ve iradesi olmaksızın hiçbir kimsenin ölmesi ihtimali yoktur. Gerek döşekte olsun, gerek öldürmekle olsun, mutlak ölüm böyle olunca, Allah’ın iradesi erişmeden ne düşmanın saldırısıyla, ne de kendi arzusuyla kimse ölmez. Allah’ın izniyle ölüm ise tayin edilmiş bir şekilde yazılır. Yani Allah katında bilinen bir vakit ile takdir edilmiştir ki; ne ileri gider, ne geri kalır. Bir insan, gerçekte nasıl bir şekilde ölecekse öyle ölür. Ve onun dünyada iki ömrü yoktur. Şu halde iki eceli de yoktur.
Bazı kimseler ecel-i müsemmâ (eceliyle gelen, normal ölüm) ve ecel-i kaza (kaza ile gelen ölüm) diye iki ecel tasavvur ederler. Ve, “Zavallı eceligelmeden kazaya uğradı.” derler. Bilmezler ki, olay ne ise ömür, ecel odur. Ve o kimsenin Allah katında bilinen vakti ondan ibarettir. Bundan başkası gerçekten değil, zâtî ve aklî imkan üzerine kurulmuş varsayımlar ve ihtimallerdir. Herkesin gerçekte ömrünün, ecelinin birliği, inkâr imkanı bulunmayan apaçık bir gerçek olduğu halde, birtakım kimselerin bunu karmaşık bir mesele imiş gibi “ecel bir mi, iki mi?” diye konuşmaya kalkışmaları, konuyu kavrayamamalarından doğar.
Evet, kaderin sırrı belli olmaz ve yaşayan bir kimsenin ne vakit ve ne şekilde öleceğini de Allah’tan başka kimse bilmez. İlâhî kanunda ölümün sebepleri olarak tanınmış birçok şeyler de vardır. İnsan, ecelinin ne olduğunu bilmediği için bunlardan sakınmalıdır. Ve fakat muhakkak şu bilinmelidir ki bu sakınma ne ilâhî iradeyi değiştirir, ne de Allah katında bilinen ve takdir edilmiş olan eceli değiştirir.
Ölümden kaçıp kurtulma imkânı var mı?
“Nerede olursanız olun, tahkîm edilmiş yüksek kalelerde bile bulunsanız ölüm sizi bulur” (Nisa, 78)
Her nerede olursanız olunuz ölüm size yetişir. Yüksek kalelerde veya sağlam saraylarda, hatta gökteki yıldızlarda dahi bulunsanız yine ölüm gelir sizi bulur. Bundan dolayı ölüm korkusu ile vazifeden kaçınmanın hiçbir anlamı yoktur. Madem ki mutlaka bir ölüm vardır. Ona her zaman hazır olmalı, dünya hayatına bağlanmamalı, vazifeyi seve seve yapmalıdır.
Ölüme hazırlıklı olmak
Cenab-ı Hak gerçekte insan varlığına sonsuza kadar uzanan bir ömür takdir etmiştir. Ruhları dünya hayatından belirsiz bir süre önce topluca yaratmış ve onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusunu yöneltmiştir.
Kur’an’da ruhun başlangıcı ile ilgili olan bu olay şöyle belirlenir:
“Hani Rabbin Âdem oğullarından onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tutmuş; Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da; Evet, (Rabbimizsin), şahit olduk” demişlerdi. İşte bu şahitlendirme, kıyamet günü; Bizim bundan haberimiz yoktu” dememeniz içindir” (Araf, 172).
Ruh, dünya hayatına bir imtihan devresi geçirmek üzere doğum yoluyla gelen insan oğluna anne karnın da dört aylık cenin döneminden sonra üflenir ve böylece dünya hayatı başlamış olur.Ruhun bedenden ayrılması ile de kabir hayatı başlar. Kıyamet koptuktan sonra da ahiret hayatına yeni bir yaşam için geçecek olan insan oğlu dünyadaki inanç ve amel durumuna göre Cennet veya Cehennemdeki ebedî hayatta yerini alacaktır. İnanç sahibi olup da amel eksikliği bulunanlar ise Cenab-ı Hakk’ın bileceği sürelerde cezalarını çektikten sonra Cennet tarafına geçebileceklerdir.
Hayatın bu gerçeği karşısında ölüme hazırlıklı olmak her insanın şiarı olmalıdır. Ölümü anmak ve hazırlıklı bulunmak her mümin için müstehap sayılmıştır.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Lezzetleri yok eden ölümü çok anın”
“Eğer dünyada ölümü çok anarsanız, onu önemsemezsiniz; az anan ise onu çok önemser”
“Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın. Ahiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terk eder”
Ölüm hastasına ve ölüye söylenecek sözler yapılacak işler
Ölüm hastasına ecel konusunda hoşuna gidecek, sevindirecek sözler söylemelidir. Çünkü Allah’ın hükmünü hiç bir şey geri çeviremez. Sadece gönlü hoş olmuş olur. Hasta tevbe etmeye ve vasiyetlerini yapmaya teşvik edilir.
Çünkü Allah elçisi; “Vasiyet edeceği bir şey olup da, yanında yanlı vasiyeti bulunmaksızın iki gece geçirmek müslümanın işi değildir” buyurmuştur.
Ölüm halindeki kişiyi sağ yanına yatırıp kıbleye döndürmelidir. Çünkü Hz. Peygamber, Beytullah için:
“Ölü ve dirilerinizin kıblesidir” buyurmuş.
Hz. Fatıma (r.a, Rafi’nin annesine;
“Beni kıbleye çevir” demiştir
Eğer yer darlığı yüzünden hastayı kıbleye çevirmek mümkün olmazsa sırt üstü yatırılır ve yüzü ile ayakları kıbleye doğru çevrilir. Bu da yapılamazsa, olduğu hal üzere bırakılır. Ölüm sırasında kişinin ağzına bir kaşık veya pamukla su verilir.
Hasta can çekişirken ona yardımcı olmak yakınları için bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i şehadet getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur:
“Ölülerinize; “Lâ ilahe illallah’ı” telkin ediniz. Çünkü ölüm halinde onu söyleyen bir mümini bu kelime Cehennem’den kurtarır”.
“Son sözü La ilahe illallah olan kimse Cennet’e girer”
Hastanın yanında şehadet getirilir ki, o da hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa ısrarla, sen de yap denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona yeni bir zorluk çıkarmamalıdır. Bir defa da söylese yeterli olur. Bu telkini hastanın sevdiği birisi yapmahdır. Amaç, hastada isteksizlik uyandırmamaktır.
Kişi vefat edince ağzı kapatılır, bir bez ile çenesi başından bağlanır. Gözleri yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken de şu dua okunabilir:
“Bismillahi ve ala milleti rasülih. Allahümme yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi ma ba’dehü ve es’idhu bi likaike vec’al ma harace ileyhi hayran mimma harace anhu”.
Anlamı: “Allah’ın ismiyle ve Resulullah’ın dini üzerinde olsun. Allah’ım, onun işini kolaylaştır, bundan sonrasını ona kolay eyle, onu seni görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için çıkanı, kendisinin çıktığı şeylerden hayırlı eyle”.
Sonra ölünun üstüne bir örtü çekilir. Öldükten sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur’an okumak mekruhtur. Öldüğü iyice anlaşılınca hemen yıkanır.
Ölümün ne zaman nerede olacağı bilinebilinir mi?
İnsan ne zaman ve nerede öleceğini bilmez. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Kıyametin kopma zamanına ait bilgi şüphesiz Allah nezdindedir. Yağmuru o indirir, Rahimlerde olanı o bilir, hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilmez hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır” (Lokmân, 31/34).
Baş Sağlığı Dilemek
Ölüm vaktinden itibaren üç gün içinde ölü sahibine baş sağlığı dilemek mendubdur. Bu müddetten sonra yapılmasında kerahet vardır. Ancak uzakta olanlarla haberi olmayanlar için bir müddet yoktur. Baş sağlığı için özel bir söz yoktur. Örfe göre münasip sözler söylenir : Allah ölüye rahmet etsin, size sabır ve sağlık versin, Allah verir Allah alır… gibi.
Ölünün bütün yakınlarına başl sağlığı dilenir. Aklı ermeyen çocuğa yapılmaz. İkinci defa baş sağlığı dilenilmesi mekruhtur.
Komşuların ölü sahibine yemek pişirmeleri ve ona yemek göndermeleri güzel bir harekettir. Yemek için ölü sahiplerine israr da edilir. (4)
Cenaze geçerken ayağa kalkmanın dini hükmü nedir?
Dinimize göre, ister Müslüman olsun, isterse kafir, bütün insanlar saygıdeğerdir. Nitekim Kur’an’da:
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık.” buyurulmaktadır (İsrâ 17/70).
İnsana hayattayken saygı gösterilmesi gerektiği gibi, ölümünden sonra da saygı gösterilmesi gerekir. Hz. Peygamber, yanından geçen bir cenaze için ayağa kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahûdî cenazesi olduğunu haber vermeleri üzerine,
“O da bir nefis (insan) değil miydi?” buyurmuştur.
Cenazeye şahit olan kişi, vefat edenin yakınlarına taziyede bulunup üzüntülerini paylaşmalı, onlara ve cenazeye saygılı davranmalı, ayrıca bundan ibret almalı ve tefekkür etmelidir. Ayağa kalkmak da bu ruh halinin bir ifadesidir. Sonuç olarak, cenaze için ayağa kalkmak, zaruri olmamakla birlikte, ölüye ve yakınlarına saygının ifadesi olarak güzel bir davranıştır. (3)
Cenaze namazı cami içerisinde kılınabilir mi?
Genel kural olarak, cenaze namazı cami dışında kılınır. Ancak yağmur, çamur, soğuk gibi bir mazeret bulunması durumunda cenaze namazı camide kılınabilir. Hz. Peygamber, Beyza isminde bir kadın sahabînin vefat eden iki oğlunun cenaze namazını camide kıldırmıştır. (3)
Cenazenin bulunduğu odada Kur’an okunabilir mi?
Yıkanmadan önce veya yıkandıktan sonra, Kur’an-ı Kerim okunarak sevabı cenazenin ruhuna bağışlanabilir. Bazı bilginler, yıkanıncaya kadar cenazenin bulunduğu odada sesli olarak Kur’an okumayı hoş karşılamamışlardır. Bununla beraber, cenaze yıkanmadan yanında veya başka bir odada Kur’an okunabilir. (3)
Kimlerin cenaze namazı kılınmaz?
Müslüman olmayanların cenaze namazı kılınmaz. İslam bilginleri, annesini veya babasını kasten öldüren, çatışmada öldürülmesi halinde, yol kesen ve meşru devlet düzenine isyan suçu işleyenlerin de cenaze namazlarının kılınmayacağını söylemişlerdir. (3)
Cenaze İle İlgili Hatalar
Dünyasını değiştiren müslümanlara karşı, hayatta bulunaların yapması gereken bir takım görevler vardır. Bunların bir kısmı hakkiyle bilinmediği için, tatbikat esnasında halk arasında bazı hatalar yapılmaktadır. Bu hatalar İslami hududu aşmakta ve bidatlara ulaşabilmektedir. Bu hataları şöyle sıralabiliriz:
Su Salâsı : Bazı yerlerde cenaze, yıkanmak üzere teneşirin üzerine konulduğunda Salâ vermek adeti vardır. Saadet asrında ve onu takip eden zamanlarda görülmeyen ve islami eserlerde bulunmayan bu adet bidattır. esasen cenaze yıkanmadıkça, onun yanında Kur’an okunmaya bile müsaade yoktur. Kitab-ı ilahi’yi okumak arzu eden, başka bir odaya geçerek bu isteğini yerine getirebilir.
Cenazenin Kefenine Ahitname Koymak : Bir takım kimseler, ölünün mü’min olduğunu ifade eden ibarekleri ve mübarek kelimeleri onun kefenine veya alnın yazmakta, yahut yazılmış bulunan bir kağıdı kefenin içine koymaktadırlar. Bunu yapmakta fayda olacağını ifade eden bazı beyanlar bulunmakta ise de, muteber eserler hassasiyetle mahzurunu işaret etmektedirler.
Cenazenin Bekletilmesi : Vefat eden bir kimsenin, başka bir şehirde bulunan yakınlarının yetişmesi için, ölünün yıkanması ve gömülmesi ile alakalı dini vazife saatlerce, bazen bir gün bile geciktirilmektedir. Dinin emirlerinin tehiri pahasına, bir kimsenin gelmesini beklemek, İslami esaslarla bağdaşmayacak bir davranıştır.
Cenazenin Tezkiyesi : Bazen cenaze evinde, bazen musallada, vazifeli kimse tarafından “Merhumu nasıl bilirsiniz?” diye sorulduğu görülmektedir. bu meselenin dayanağını bilmeyen bazı kimseler, bu uygulamanın doğru olmayacağına dair, çeşitli beyan ve sırf akla dayalı muhakemeler yürütmektedirler.
Buhari ve Müslim’in ittifakla Enes b.Malik’ten rivayet ettikleri bir hadis-i şerif bu hususun meşruiyetine ışık tutmaktadır.
Bir cemaat cenaze ile birlikte Resul-i Ekrem ((sav) )’in bulunduğu yerden geçiyordu. Ashab-ı kiram, ölen kimseyi iyilikleriyle övdüler.
Peygamber Efendimiz (sav)
“Vacip oldu” buyurdu.
Daha sonra başka bir cenaze alayı daha geçti. Onu da fenalıklarıyla andılar.
Efendimiz (sav) yine
“Vacip oldu” buyurdular.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer (ra):
“Ne vacip oldu?” dedi.
Resul-i Ekrem (sav) :
“Şu hayırla övdüğünüz kimseye cennet vacip oldu; kötülüğü ile andığınız kimseye de cehennem vacip oldu. siz yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz” buyurdu.
Bu hadis-i şerifteki müjdeden anlaşılıyor ki, ölen kimsenin istifadesi için, cemaatin cenaze lehine iyi şehadette bulunmasını temin maksadıyle, malum olan soru sorulagelmiştir. bunun dini esaslara uyduğuna şüphe yoksa da her önüne gelen, kendine göre bir tatbik şekli tutturmuştur. Şunu hatırlatmak isteriz ki “Burada şehadet ettiğiniz gibi, ahirette de şehadet edermisiniz?” sözüne lüzum yoktur. Vazifeli kimsenin “Bu kardeşinizi nasıl bilirsiniz?” demesi kafidir.
Hazır olan cemaat, o kimsenin hayatta iken takip ettiği yol ve takındığı tavır itibariyle ekdseri halini iyi olarak biliyorsa “İyi biliriz” demelidir. Onun bazı hata ve günahının bulunması sebebiyle “İyi biliriz” sözünü yalan şahitliğine benzetmek doğru değildir. Zira bu söz, “Herşeyini iyi bilirz, tamamen iyi bir kimse olarak biliriz” manasına gelmez.
Şayet ölen kimsenin her işi çirkin ve ekseri ahvali fena ise, ilgili tarafından sorulduğunda, kötü bir şehadette bulunmamalı ve sadece “Allah kusurlarını affetsin” duasını yapmalıdır. Yüce Rabbimizin rahmeti bol, mağfireti geniştir.
Ölmeden Kendi Mezarını Hazırlamak
İnsan ölmeden kendi mezarını hazırlıyabilir. Bunda bir sakınca görülmemiştir. Hatta böyle yapmasında sevap da vardır, diyenler olmuştur. Çünkü inan için ölüm değişmez bir kanundur. Nitekim günümüzde bilhassa şehir ve kasabalarda belediyeden mezar yeri satın alıp, önceden hazırlamak sünnete uygundur.
Ölü Evinin Yemek Hazırlaması
Ölünün evinde üç gün ziyafet tertip etmek, yemek yedirmek mekruktur. Ölenin ev halkına üç gün yakınları ve dostları tarafından yemek götürülmesi sünnettir. Ne yazık ki, ülkemizin birçok yerlerinde bu sünnetin yerine bidat konmuştur. Ölü yakınlarını taziye gelenlere yemek hazırlanır, adeta bir düğün havası etirilir hale getirilmiştir.
Ölen Yakınlarınızı Seviyorsanız
Hayatta olanlar, eğer ahirete intikal eden yakınlarını seviyorlarsa, haram, günah işlemekten çok sakınmalıdır. Zira hayatta olanların yaptıkları, ahirete intikal edenlere gösterilmektedir. Eğer iyi amelleri varsa, seviniyorlar, amelleri, yaşayışları uygun değilse üzülüyorlar.
Hadis-i şerifte;
İnsanların yaptığı işler, pazartesi ve perşembe günleri, Allahü teâlâya arz olunur. Enbiyâya, evliyâya ve ana-babaya cuma günleri gösterilir. İyi işleri görünce sevinirler. Yüzlerinin parlaklığı artar. Kötü işlerinizi görünce üzülürler. Allahtan korkun, ölülerinizi incitmeyin!, buyurulmuştur.
Öyleyse, ölen yakınlarımızı seviyorsak, onları üzecek kötü amellerden sakınmamız ve onlara dua etmemiz, sadaka vererek, hayır, hasenât yaparak imdatlarına koşmamız lazımdır… (8)
Ölünün Başka Yere Nakledilmesi
İnsanın ölmüş bulunduğu gömülmesai müstehabdır. Cesedin kokma tehlikesi yoksa, ölmüş bulunduğu yerden başka bir yere gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir yere gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir memllekette gömülmesinde bir beis yoktur. Fakat gömüldükten sonra çıkarılıp başka tarafa götürülemez, bu haramdır. Ancak başkasının mülkiyetine ait bir yerde gömülü olursa, mülk sahibi de buna razı değilse, yahut istimlak dolayısıyle zaruret olursa, ceset çıkarılarak başka yere nakledilir.
Siyah Elbise Giyerek Matem Tutmak
İslam’da matem tutmak yoktur. Bu daha çok gayri muslimlerin adetidir. Siyah elbise giyilip, yaslı olduğunun gösterilmesi, sünnete aykırıdır.
Tuvalette Ölmek Kötülük İşaretimi?
Bizler perdenin arkasını bilemeyiz. Hangi yerde ne şekildeki ölüm hakkımızda hayırlıdır kestiremeyiz. Hüsnüzanna memuruz. Şunu biliriz ki, bir ömür boyu İslami hayat yaşayanların amellerini Rabbimiz zayi etmez. Bunu ayetinde kendisi buyurmaktadır.
– Allah sizin imanınızı zayi etmez. İmanla işlediğiniz amelleriniz boşuna gitmez. (Bakara, 143)
– Allah zerre kadar kuluna zulmetmez. Zerre kadar da amelinizi yok etmez. (Nisa, 40)
Mühim olan imanlı ve amelli yaşamaktır. Ölmenin şekli ve yeri o kadar mühim değildir. İmanlı insan tuvalette ölse de imanın icabı olarak cennete gider. İmansız insan camide de ölse imansızlığının gereği cehennemi boylar. Hayat boyu İslamı yaşayanın kötü görünüşlü ölmesi amelinin zayi olduğuna delil sayılmaz. Allah iman etmiş kimsenin amelini zayi etmez. Hem de zerresini bile.
Üzülecek bir görünüş içinde ölmek günahının affına sebep de olabilir. Biz hüsnüzanna memuruz. Suizan bize layık olmaz. Hüsnüzannımızda yanılmış olsak günah yoktur. Ama suizannımızda yanılsak günah vardır. Bunu unutmamak gerek. (6)
Kırkıncı ve Elliikinci Gece
Bazı yerlerde ölen kimsenin kırkıncı ve elliikinci gecesi hesap edilip o gece mevlit okutulmaktadır.
İslâm’da ölen bir mümin için okunan Kur’an-ı Kerim, yapılan dua ve verilecek sadakanı faydası vardır. Ancak yedinci, kırkıncı ve elliikinci gecenin bir manası ve İslâmi kaynağı yoktur.
Okunacak Kur’an-ı Kerim her gün her gece okunabilinir. Bu İslâm’a sokulan bidatlardandır. Bidatı uygulamanın faydası yoktur. (1)
Öldükten Sonra Dirilmek
Öldükten sonra tekrar dirilmek de “Amentü” deki Ahiret gününün içindedir. Bu diriliş sadece ruhların diriliği değil, ruhların cesetlerine dönerek, ruh ve ceset iç içe ölümden sonra tekrar dirilecektir. (5)
Peygamber Efendimize gelip soruyorlar: “Buçürümüş, dağılmış kemikleri kim diriltecek?” Cenab-ı Hak cevap veriyor:
“Ey Resulüm! De ki onları ilk defa var eden kimse ise, ikinci defa da o diriltecektir ve o her türlü yartmayı bilir.” (Yasin Suresi 78-79)
Ahireti inkar edenler; öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mutlaka dirilecekmiyiz? İlk atalarımız da mı dirilecek derler?
“Ey Muhammed! De ki; Evet hem de bayağılaşmış olarak dirilecekler. Tek bir çığlık, hemen ayağa kalkıp baka kalırlar, vay halimize! Bu hesap günüdür derler.” (Saffat Suresi 16-20)
Ölü Doğan Çocuk Yıkanır mı?
Ölü olarak doğan çocuğa isim konulur, yıkanır ve kefenlenerek defnolur. Ancak namazı kılınmaz. (9)
Küçük Yaşta Ölen Çocuğa Telkin Verilir mi?
Hayır, verilmesi gerekmez. (2)