Atatürk, sadece Cumhuriyeti kuran ve daha sonra yaptığı Türk Aydınlanma Hareketi ile de çağdaş bir ulus devletin temellerini atan bir önder değildi. En zor koşul ve ortamlarda bile bilimin yol göstericiliğinde doğayı ve toplumun daha ileriye dönüştürülebileceğini öngören bir düşünürdü, bir entelektüeldi. Atatürk’ün entelektüel yönü, kamu oyunda yeterince tartışılmayan bir yanıdır.

Saygın bir bilimci olan Prof. G. Lewis, O’nun için, ‘’Özünde bir bilgindir’’ diyordu . Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliklerinden birisi, çok okuması ve araştırıcı bir yapıya sahip olmasıdır. Mustafa Kemal hakkında bu biyografiyi yazan ancak onu hiç sevmeyen Alman bir tarihçi, O’nun için "Okumaya susamış bir Subay" diyor. Gerçekten de Atatürk, 4000 kitabın altını çizerek ve yanına notlar alarak okumuş bir kişidir. O, "Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız" diyerek bilimin nesnelliğini ve sürekliliğini işaret eder.






Atatürk’ün, bilim ve teknolojiye bakış açısını dile getiren birçok konuşması vardır. Bunların kimileri şunlardır:

‘’Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilim ve fennin yaşadığımız her dakikada safhaların gelişimini anlamak ve ilerlemelerini zamanında takip etmek şarttır. Bin iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin yıl sonra, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak demek değildir.’’

‘’Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır… Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.’’

‘’Bir milleti kurtarmak için hüsnüniyet de kâfi değildir. İlim ve maarif lazımdır. Düşmanı mağlup eden ordularımızın sevk ve idaresinde fenni ve ilmi düsturlar rehberimiz olmuştur. Mektep sayesinde, ilim ve fen sayesinde Türk milleti, Türk san’atı, Türk edebiyatı bütün mükemmelliği ile kendini gösterecektir. Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin, vakit geçirmeden yayılması ve gelişmesi gereklidir. Bunun için bütün ilim ve teknik insanlarının bu uğurda çalışmayı bir namus borcu bilmelidir.’’

Atatürk, bilim üretiminde belge ister. Söz gelişi tarih yazarken akılcı ve nesnelliğe özel bir önem verir. Şunu söyler:

‘’ Herhangi bir tarihi elinize aldığınız zaman, onun gerçeğe uygun olup olmadığına güven duymak için dayandığı kaynak ve belgeleri araştırılır. Bizim şimdiye kadar doğru bir milli tarihe malik (sahip) olmayışımızın sebebi tarihlerimizin, hakiki okuyucuların belgelere dayanmaktan ziyade (çok) ya bir takım meddahların veya bir takım kendini beğenmişlerin hakikat ve mantıktan uzak sözlerinden başka kaynak bulamamak bedbahtlığıdır.’’





Atatürk felsefi akımları ayrıntısıyla araştırmıştır. Kısaca yorumları şöyle özetlenebilir:

“Felsefe, evren karşısında insanın akılcı davranışıdır. Bu yüzden önemlidir. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan, edebiyatçı da politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen bir asker, belki bir savaş kazanır, ama savaşı anlayamaz. Benim felsefe ile aram ne kadar iyi ise, filozoflarla da o kadar açık! Tuhaf görülecek bu sözüm ama anlatayım; Bütün filozofların hastalığı her şeyi tek bir nedene bağlamaktır. Kimi bütün yeryüzü bilmecelerini Tanrı anahtarı açar der, kimi her şey ‘Monad’tır diye direnir; kimi akıl der, kimi ruh der, kimi ateş, su, toprak der, kimi de kalkar ille ‘madde’ diye tutunur. Her birinin bir gerçek payı vardır elbette. Ama ‘payı’ vardır. Her şeyin aslı maddedir ve insanı madde kanunları yönetir, dersin; karşına bir idealist çıkar, bütün madde kanunlarını allak bullak eder! Ne çıkar dinler, ne öğüt; inancının doğrultusunda yürür gider”

“Felsefe, çölde sıcak kumlar içinde cayır cayır yanan, tutuşan, dili, damağı kuruyan seyyahın, ufukta teşekkül eden serabı su zannederek arkasından koşmaya benzer.’’

Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı