Cesaretsizliğini benim üzerime atmaya çalışırken soğukkanlılığı kanımı dondurdu.
Karşıma çıkıp hissettiklerini, ‘hissedemediklerini’ yüzüme söyleme cesareti olmadığı içindi bütün bu bahaneler farkındayım. Bağırmalı, kırıp dökmeliydim oysa. Gerekirse ağlamalı, gitme demeliydim. Ama demedim. Çünkü herşeye olan inancımı aslında o hayatıma girmeden yitirmiştim. Bir şekilde olur sanmıştım. Oluyor sanmıştım.
Terkettiğin birinden özür dilenmez bak bunu öğren. “Yapamadım, yetemedim, acılarım, yaralarım var. Seni üzmek istemem, kötü zamanlardan geçiyorum” gibi bahaneler yaralarının üstünde ki kabuklara aldırmadan yaşamaya alışmış birine söylenecek şeyler değildir. Yaşının veremediği olgunluğuna aldırmadığım için sustum, susuyorum. Söylediklerinin ve yaptıklarının bağımsızlığını beni tanımamana sayıyorum. Ve diyorum ki, 'iyi ki’ tanıyamamışsın. Kadınlık ve insanlık çok farklı şeyler. Umarım bir gün bu ikisinin farkını anlarsın. Hayat sana bundan sonrası için çok ama güzel şeyler öğretsin. Bir daha beraber yürümeye cesaretin olmadığı biriyle bir yola girme. Bunun adı adiliktir çünkü. Hani hep denir ya, 'Tutamayacağın sözler verme’ Hayat sana kendi söküklerini yama yapmayı öğretmeli.
Diyemediğim için buraya yazdım
Sent from my iPhone using Tapatalk