Okullarda zorunlu ders olması üzerinde tartışılan Osmanlıca nasıl bir dildir?.. Türkçe’den farkı var mıdır?..




, Osmanlı Devleti döneminde (XIII-XX. yüzyıllar arası) kullanılan Arapça ve Farsça’nın etkisi altında kalmış Türk diline verilen addır. Alfabeolarak Arap Alfabesi’nin Farsça ve Türkçe’ye uyarlanmış bir biçimi kullanılır.
Osmanlılar, zamanında üç kıtada hakimiyet kurmuş, birçok milletten toplumları bir arada huzur içerisinde yaşatmayı başarmışlardır. 600 yıldan fazla süre varlığını koruyan; fakat son dönemlerinde özünden oldukça uzaklaşan bu imparatorluk, dünya tarihine ve kültürüne çok şey kazandırmıştır. Bugünün tam tersi olarak Batı, çoğuna Osmanlı’nın egemen olduğu Doğu’nun kültürünü almaya çalışmıştır.
Osmanlılar, birçok ulustan topluluğu bir çatı altında topladıkları için, doğal olarak o toplulukların dillerinden de etkilenmişlerdir. O dönemde, özellikle bazı devlet büyüklerinin Arapça – Farsça sevdası yüzünden, Türkçe bir köşeye atılmıştır. Bu yabancılaşma neticesinde, önce Arap Alfabesi kabul edilmiş, daha sonra da Arapça – Farsça sözcükler ve tamlamalar dilimize girmiştir. Zamanla Osmanlı Devleti sanki bir Türk Devleti değilmiş gibi Osmanlılar’ın dili Türkçe değil de, Osmanlı’yı oluşturan toplulukların dillerinin karışımından meydana gelen karma bir dilmiş gibi gösterilmiştir.
Türkçe, Farsça ve Arapça’nın birleşiminden oluştuğu kabul edilen “Osmanlı Türkçesi”nde, dil bilgisi olarak Türkçe’nin öz yapısını kullanmış, sözcükler bakımından Arapça – Farsçatercih edilmiştir. Dildeki temel sözcüklerin ve eylem kökenli sözcüklerin dışında kalanların neredeyse tamamı, Arapça – Farsça ve Fransızca olmuştur. İçilen su “ab”; okunan okullar “mektep” olmuştur.
Osmanlılar dönemindeki edebiyatdili ile günlük dil arasında uçurumlar vardır. Divan şairlerinin, sırf anlaşılması daha zor olsun diye şiirlerini Arapça – Farsça sözcük ve tamlamalarla (terkiplerle) doldurması ve ortaya çıkan şiirleri ileri düzeyde Arapça – Farsça bilmeyenlerin (ki halkın çoğu Arapça – Farsça bilmemektedir) anlayamaması da bu uçurumun uygulamadaki yönüdür. Böylesine bir uçurum temelinde kurulduğu için, Osmanlıca pek samimi olmamıştır; çünkü oluşturucusu halkın kendisi değil, Arapça – Farsça sevdalılarıdır.
Bu dönemde Türkçe’nin ve Türklüğün özünden uzaklaşma, çok az da olsa tamlamalardaki değişikliklerle dil bilgisi yapısını ve şiirlerde kullanılan ölçüyü de değiştirmiştir. “Çeşm-i siyah” [siyah göz] tamlaması gibi yüzlerce tamlama, Türkçe’nin söz dizimi kurallarına aykırı olarak kurulmuştur. Ayrıca ulusal ölçümüz olan “hece ölçüsü” de terk edilmiş, yerine “aruz ölçüsü” getirilmiştir.
Ne Türkçe’ye, ne Arapça’y,a ne de Farsçaya benzeyen Osmanlı Türkçesi, Atatürk’ün “Dil Devrimi” ile büyük oranda son bulmuştur.
En büyük divan şairlerinden birisi olan Baki’nin bir ikiliği (beyiti):
Miyânun rişte-i cân mı gümiş âyine mi sînen
Binâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ

Osmanlı Türkçesi Tarihi
Türkçe, tarih boyunca çok geniş bir alanda konuşma ve yazı dili olarak yaşamıştır. Bunun sonucu olarak da Kuzey Türkçesi (Kıpçakça), Doğu Türkçesi (Çağatayca) ve Batı Türkçesi (Oğuzca) gibi yazı dilleri ortaya çıkmıştır. Batı Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Azeri Türkçesi diye iki kolda gelişmiştir. Osmanlı Türkçesi, 24 Oğuz boyunun konuştuğu Oğuz şivesine dayanmaktadır.
Osmanlıca da kendi arasında kronolojik esasa göre sınıflandırılmıştır:
Dönemlere göre sınıflandırma:
1- Eski Osmanlıca (Eski Anadolu Türkçesi): 11. yy.’dan, 15. yy. sonuna kadar,
2- Klasik Osmanlıca: 16. yy.’dan, 19. yy.’ın ikinci yarısına kadar,
3- Yeni Osmanlıca: 19. yy.’ın ikinci yarısından 20. yy.’a kadar.

20.yy.başlarında gelişen Türkçülük hareketi dilde Türkçülük fikrini doğurmuş ve Modern Türkiye Türkçesi dönemi başlamıştır. 1928 yılında yapılan Harf Devrimi ile Latin alfabesinin kullanılmaya başlaması ile Osmanlıca’nın kullanımı son bulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından kullanımdan kalkmışsa da, Türk Tarihi’nin son 1000 yılına yakın bir dönemi bu yazı ile yazılmış olduğu için bu yazı araştırmacılar, edebiyatçılar ve tarihçiler tarafından birinci derecede önemli ve bilinmesi zorunlu bir dildir.
Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlıca, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsça’yı serbestçe kullanma imkanı tanımasıdır.
Osmanlı yazı dili 15. yüzyıl ortalarında biçimlenmeye başlamış ve 16. yüzyıl başlarında klasik biçimine kavuşmuştur. 19. yüzyıl ortalarından itibaren gazeteciliğin ve Batı etkisindeki edebiyatın gelişmesiyle hızlı bir evrime uğrayan Osmanlıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından kısa bir süre sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ve Dil Devrimi (1932-) sonucunda yazı dili ve gramer olarak kullanımdan kalkmıştır.
Osmanlıca’nın Kaynakları
Türkçe yazı diline Arapça ve Farsça sözcüklerin girişi İslamiyetin kabulüyle başlar. Türkiye Türkçesi’nde 13. yüzyıla ait en eski metinlerde toplam kelime hazinesinin üçte biri ila yarısı kadarı Arapça ve Farsça alıntılardan oluşur. Ancak 15. yüzyıl ortalarına dek kullanılan yazı Türkçesi, günümüz konuşma dilinden yapıca çok uzak değildir. Dönemin şiir ve düzyazı örneklerinden birçoğu, konuşma Türkçesi’ne yakın yapıdadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda orta ve yüksek eğitim sistemi Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) yapılanıp Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde olgunlaştı. Eğitim dili sadece Arapça idi. Dolayısıyla bu dili bilmek ve rahatça kullanabildiğini göstermek, eğitimli olmanın gereği sayılırdı. Seçkin bir azınlık, klasik edebiyat dili Farsça’yı da öğreniyordu. Klasik Arap ve Fars literatürünün kaynaklarını tanımak, bu iki dilin gramer ve söz varlığının ayrıntılarına hakim olmak, kültürlü bir Osmanlılı’yı basit halktan ayırdeden özelliklerdi.
Klasik devirde Osmanlıca ayrı bir dil olarak algılanmamış, üç dilden (elsine-i selase) oluşan bir karışım olarak görülmüştü. Türkçe ise, evde, sokakta ve köyde konuşulan basit dile verilen addı. Ancak 19. yüzyılda standart bir yazı dili ihtiyacının belirmesiyle birlikte “Osmanlı dili” tartışmaları yoğunlaşmıştır. Bu dilin belkemiğini oluşturan Türkçe’nin güçlendirilmesi ve yazı dilinin Türkçe konuşma diline yaklaştırılmasına ilişkin talepler Şinasi, Suavi, Ahmet Vefik Paşa gibi yazarlarca dile getirilmiştir. 19. yüzyıl sonlarında doğan Türkçülük akımı, Osmanlı yazı dilinin esasen Türkçe olduğu ve Türkçe diye adlandırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Cumhuriyet döneminde ise Osmanlıca deyimi genellikle olumsuz bir anlam kazanmıştır. Dil Devrimi’ni izleyen kültürel ortamda, Osmanlıca, Türkçe’den ayrı ve yoz bir dil olarak görülmüştür. Türk Dil Kurumu’nda 1983′e dek bu görüş egemen olmuştur. Buna karşılık Osmanlı kültürüne yakınlık duyan muhafazakar kesim, Osmanlı yazı dilinin de Türkçe’nin bir lehçesi olduğunu vurgulamak amacıyla Osmanlı Türkçesi deyimini tercih etmiştir.
Öte yandan, Osmanlı yazı diline Osmanlı Türkçesi adı verildiği zaman, bundan çok farklı bir dil olan Osmanlı dönemi konuşma Türkçesi’ne ne ad verileceği konusu, çözülmemiş bir problem olarak kalmaktadır.
Murat Bardakçı ne diyor?
Tarihçi Murat Bardakçı, Osmanlıca tartışmalarıyla ilgili olay yaratacak açıklamalarda bulundu. Osmanlıca’nın ne olduğunu anlatan Murat Bardakçı, “Osmanlıca dediğin Türkçe’dir. Ve biz bu dile siyasi sebeplerle hanedanın ismini verdik” dedi.
Osmanlıca’nın okullarda zorunlu olmasıyla ilgili tartışmalar hız kesmeden sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı “Osmanlıca’yı bu ülkenin evlatlarının öğrenmesinden ürkenler var. Bunlar istese de istemese de bu ülkede Osmanlıca öğrenilecek ve öğretilecektir” açıklamasıyla tartışma yeni bir boyuta taşındı.
OSMANLICA YABANCI BİR DİL Mİ?
“Peki Osmanlıca nedir? Osmanlıca Türkçe midir? Eğer Türkçe’yse neden Osmanlıca denmiştir?” tüm bu sorulara Murat Bardakçı, ‘Tarihin Arka Odası’ adlı programında yanıt verdi.
MURAT BARDAKÇI’DAN OSMANLICA AÇIKLAMASI
Tartışmalardan ötürü oldukça sinirli olduğu gözlenen Murat Bardakçı, Osmanlıca’nın yabancı bir dil olmadığına vurgu yaparak şunları söyledi:
“Dünya üzerinde kendi anadiline başka bir isim vermiş, bizden başka bu tuhaflığı yapmış bizden başka bir millet yoktur. Sadece bunu biz yaptık, Türkçeye Osmanlıca dedik. Osmanlıca dediğin Türkçe’dir. Ve biz bu dile siyasi sebeplerle hanedanın ismini verdik. Eski devlette iktidarda olan hanedanın ismini verdik.”
Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?.. Osmanlıca okullarda zorunlu ders olarak okutulmalı mı?.. Yoksa tarihe ve Osmanlıca’ya ilgi duyanlar için seçmeli ders olarak mı sunulmalı?..