Eline kalemi alıp, bomboş kâğıda öylece bakıyorsa; sevdiğini artık sevmiyor mudur insan? O'nlu satırları bulduğu her boş satıra işlerken bir zamanlar... Artık buğulu camlara ismini yazmıyorsa, unutmuş mudur sahiden? Yoksa bu satırları yazmak bile zaten unutamadığın anlamına mı gelir?
Çok sevdiğim bir kadın yazar aşık olduğu adamı anlatırken: ''(...) Aslında hâlâ canavarları öldüren adamlara aşık oluyoruz. Bir kadının her zaman korkuları vardır, canavarları. O canavarları alt ediyorsa bir adam hayatının içine giriyor ve orada kalıyor. '' demişti. Kadınlar hep korkar, evet. Yeterince sevilmemekten, canavarlara yenik düşmekten... Korkar. En güçlü görüneni bile günün birinde bir başına kalmaktan... Kaç yaşına gelirsek gelelim, hâlâ yatağımızın altında bize zarar vermek için saklanan canavarların olduğunu sanıyoruz çünkü.
Peki ya o çok sevdiğimiz adam; bizim korkularımızı yok edememiş, canavarlarımızı öldür(e)memişse? Daha da fenası, o çok korktuğun canavarları alt edip senin kahramanın olmayı zaten hiç istememişse? Bunu anladığı an, artık o'nu sevmekten vaz mı geçmelidir insan? Oysa ne garip, o'ndan başka bir ihtimali düşünemiyordun bile. Sanki aylar geçecek, yıllar bitecek ve bir gün her şey bambaşka olacak sanıyordun. Hayal ettiğin gibi... Öyle ki, kendine bile itiraf edemediğin gizli bir umut saklıyordun içinde. Ama şimdi sadece hayalkırıklığı...
Emily Bronte'nin ''Uğultulu Tepeler'' romanındaki kadın karakter Catherine, Heathcliff'e olan aşkını şöyle anlatır: ''(...) Hayattaki en büyük düşüncem odur. Her şey yok olsaydı ve bir tek o kalsaydı da ben var olmaya devam ederdim. Her şey yerli yerinde kalsa ve bir tek o yok olsaydı, bütün kainat bana yabancı bir yer olurdu. Linton'a olan sevgim ormandaki yeşillikler gibidir. Kış gelince ağaçlar nasıl değişirse, eminim zamanla benim bu sevgim de değişecektir. Heathcliff'e olan sevgim ise o ormandaki kayalıklar gibidir. Kayalıkların görüntüsü pek hoş değildir, ama onlarsız da olmaz.'' Bir insanın bir insana duyduğu aşkı tarif eden en güzel satırlardan biri olmalı bu sözler...
Romandaki Catherine gibi, senin de ormandaki kayalıklar gibi olduğunu sandığın adam, günün birinde değişen yeşilliklere dönüşebilir mi? Mümkün müdür bu? Yoksa o adam senin canavarlarını öldürüp kahramanın olmamış, hatta olmak istemeyi bile istememiş olduğu halde, sen hâlâ...