Anadolu; insanların toplu olarak yaşamaya başlamasından itibaren konumu ve iklim şartları sebebiyle birçok uygarlığa evsahipliği yapmıştır. İşte, ilk çağ Anadolu medeniyetleri…
İkliminin insanların yaşayışına uygun olması, ticaret ve göç yolları üzerinde bulunması, tarım, hayvancılık ve ticarete uygunluğu Anadolu’yu insanların toplu yaşam için tercih etmelerindeki en önemli etkenler olmuştur. Bunların yanı sıra zengin madenlere sahip olması, su kaynaklarının çokluğu ve Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlaması da topluluklar için cazip gelmiş; Anadolu’yu yerleşim alanı olarak seçmişlerdir.
Çok fazla göçe ve istilaya uğrayan Anadolu’da; ilk çağda Hititler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular uygarlıklar kurmuşlardır.
HİTİTLER (M.Ö. 2000 – 1190)
MÖ 2000 yıllarında Avrupa veya Kafkaslardan Anadolu’ya geldikleri düşünülen Hititler Orta Anadolu’ya (Kızılırmak yayı içerisinde kalan Kapadokya) yerleşmişlerdir. Hititler’in Konuştukları dil bakımından Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları düşünülmektedir.
Önceleri küçük krallıklar şeklinde yaşayan Hititler, ilk merkezi devleti kurmuşlardır. (M.Ö. 1800) Başkentleri bugünkü Çorum yakınlarındaki Hattuşaş (Boğazköy) olmuştur. Hititler’in başında büyük kral, tabarna ünvanını taşıyan bir hükümdar bulunuyordu. Krallık babadan oğula geçmekteydi.
Hititler ilk yıllarında küçük beyliklerden oluşan feodal bir devletti. Merkezi otoritenin güçlenmesi ve beyliklerin kaldırılması ile devlet yönetimi krallık olmuştur. Kral, devlet yönetme yetkisini Pankuş ve Tavananna (Kraliçe) ile paylaşmıştır. Pankuş meclisi soylulardan oluşan bir meclistir. Bu meclis, kralların zayıf olduğu dönemlerde kral ve kraliçeyi yargılama yetkisine sahip olmuştur.
Kendilerine özgü hiyeroglif yazısı mevcut olan Hititler, Anadolu’da yazıyı kullanan ilk devlettir. Sümerler’den aldıkları çivi yazısını da kullanmışlardır. Anallar (yıllık) Efsanesi, Kadeş Antlaşması, Hukuk kuralları gibi önemli eserleri bulunmaktadır.
Çok tanrılı inanca sahip Hititler, kendi tanrılarından başka bütün Anadolu ve Ön Asya tanrılarını kutsal kabul etmişlerdi. Bu yüzden Hititler zamanında Anadolu “bin tanrı ili” olarak tanımlanmıştır.
Hititler’in ilk zamanlarında daimi ordusu yoktu; eli silah tutan bütün erkekler asker sayılırdı. Ancak beyliklerin sık sık ayaklanmaları sonucunda imparatorluk döneminde büyük kısmı yaya askerlerden oluşan sürekli ordu kurulmuştur. Yaya askerlerin yanı sıra çok fazla önemsedikleri savaş arabalarını kullanan askerler de bulunuyordu. Asiller kendilerine verilen toprakların geliriyle asker beslemek ve de savaşa katılmak zorundaydı. (Tımar sistemi)
Adalet kavramının güneşle sembolleştirildiği Hititler’de aile hukuku gelişmiştir. Öyle ki medeni hukukun temelini atmışlardır. Yaptıkları medeni kanunla evlilik resmi bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.
Hititler’de toplum; hürler (soylular, rahipler, askerler, memurlar, tüccarlar ve köylüler) ile köleler olarak iki gruptan oluşurdu. Bu sınıfların sahip oldukları haklar yazılı kanunlarla korunmuştur. İlk çağ toplumunda kölelere mülkiyet hakkı tanıyan tek toplum Hititler’dir.
Hititler, ilk önceleri Asurlular’dan öğrendikleri çivi yazısını kullandılar. Hitit Devleti’nin yıkılmasına yakın kendi yazılarını buldular. Hitit Hiyeroglif Yazısı adı verilen bu yazı, daha çok taş abideler üzerinde ve mühürlerde kullanılmıştır. Hititler kilden yapılmış tabletler üzerinde Mezopotamya’dan (Asur) aldıkları çivi yazısını, taş anıtlar üzerinde ise genellikle kendilerinin buldukları hiyeroglif (resimli yazı) yazısını kullanmışlardır.
Dilleri Hint-Avrupa dil grubundan olan Hititler, Mezopotamya edebiyat eserlerinin etkisi altında kalmışlar ve bu eserleri kendi dillerine çevirmişlerdir. Gılgamış ve Kumarbi destanları bunlar arasındadır. Mezopotamya efsanelerinin Yunanlılara aktarılmasında Hitit edebiyatı aracılık rolü görmüştür.
Hitit kralları, yaptıkları işleri tanrılarına hesap vermek amacıyla anal adı verilen tabletlere yazdırırlardı. Tarihi önemli olaylar her yıl kaydedilerek Anallar (yıllıklar) meydana getirilmiştir. Anallar, Hitit tarih yazıcılığının en güzel örnekleridir. Anallarda başarılar kadar yenilgilerin de yazılmasından çekinilmemiştir. Olaylar tanrılarına hesap verme düşüncesiyle yazıldığı için doğru olarak kaleme alınmıştır. Hititler ilk tarafsız tarihçiliği Anallar (yıllıklar) düzenleyerek geliştirmişlerdir.
Özellikle mimaride Anadolu’ya özgü bir üslup geliştiren Hititler, şehirlerin etrafını surlarla çevirmişler, saray ve tapınaklar inşa etmişlerdir. Şehir ve saray kapılarını sfenksler, aslan heykelleri ve resimlerle süsleyen Hititler; seramik yapımında, maden ve taş oymacılığında önemli eserler meydana getirmişlerdir. Altın, fildişi, cam ve demir biblolar el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir.
Hititler heykelcilik ve kabartmacılıkta da hayli ilerlemişlerdir. Yazılıkaya ve İvriz kabartmaları Hitit kabartma sanatının en önemli eserleridir. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan Hititler’de maden işlemeciliği ile kumaş dokumacılığı da gelişmiştir. Anadolu’da demir çağını Hititler başlatmışlardır.
Etrafı düşmanlarla çevrili Hititler bu topraklarda neredeyse bir asır hüküm sürmüşlerdir; fakat M.Ö. 12. yüzyılda deniz kavimleri ve Asurlar tarafından yıkılmıştır.
FRİGYALILAR (M.Ö. 1200 – 676)
Hititlerin yıkılmasına yol açan göçler sırasında boğazlar yolu ile batıdan Anadolu’ya gelen Frigyalılar, önceleri Sakarya ırmağıyla, Büyük Menderes ırmağının yukarı bölgelerine (Eskişehir, Afyonkarahisar ve Ankara) yerleşmişlerdir.
Hititlere saldırıp onları ortadan kaldırdıktan sonra sınırlarını doğuda Kapadokya, güneyde Çukurova’ya kadar genişleten Frigyalılar, M.Ö. 750′den sonra güçlü bir devlet oldular. Devletin kurucusu Gordios, başşehri Polatlı yakınlarındaki Gordion’dur. Frigyalılar önceleri beylikler halinde yaşarlarken daha sonra krallıkla yönetilmişlerdir.
Dini inançlarında Hititler’in etkisinde kalan Frigyalılar’ın en büyük tanrıları toprak ve bereket tanrıçası Kibele’dir. İlkbahar ve sonbaharda tabiatın dirilişini ve ölümünü sembolize eden tanrıçalara inanırlar ve yılın belirli zamanlarında törenler düzenlenirdi.
Dilleri Hint-Avrupa grubundan olan Frigyalılar, Fenike alfabesini kullanmışlardır. Hayvan hikayeleri anlatım geleneği (fabl) ilk kez Frigyalılar’da görülmüştür.
Bir köylü-çiftçi toplumu olan Frigya’da ekonominin temeli tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Bu yüzden Frig kralları tarımı korumak için ağır kanunlar koymuşlardır. Bu kanunlara göre bir öküz kesmenin veya bir saban kırmanın cezası ölümdü. Büyük topraklar rahiplerin malı idi.
Frigya’da halk, Hititler’de olduğu gibi sınıflara ayrılmıştı. Tüccar ve zanaatkarların oluşturduğu bir sınıf da bulunmaktaydı. Gordion gibi büyük şehirlerde gelişmiş bir aydın tabakası, tüccar ve esnaf sınıfları vardı.
Frigyalılar’da dokumacılık gelişmişti. Tiftik keçisinin kılından üretilen dokumalar ile tapetes adını taşıyan halı ve kilim üretimi yaygındı. Maden işçiliğinde de ilerleyen Frigyalılar ürettikleri eşyaları başka ülkelere satıyorlardı.
Friglerle ilgili tarihi bilgiler çok azdır. M.Ö. 700′lerde Hint-Avrupa asıllı Karadeniz’in kuzeyinden gelen Kimmerler, Frigler’e saldırarak onları büyük bir yenilgiye uğratmışlardır. Kimmerler’in saldırısıyla çok zayıf düşen Frigler, zamanla Batı Anadolu’da güçlü bir devlet kurmuş olan Lidyalılar’ın egemenliği altına girmişlerdir. (MÖ 676)
LİDYALILAR (M.Ö. 1200 – 546)
Anadolu’nun batısında Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeye yerleşen Lidyalılar önce Hititler’in daha sonra da Frigyalılar’ın egemenliği altında yaşadılar.
Dilleri, Hitit dili ile benzerlik gösteren Lidyalılar’ın başkenti, dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli yakınlarındaki Sardes (Sard)’dır.
Devlet yönetiminde İyonyalılar’ın etkisinin görüldüğü Lidyalılar krallıkla yönetiliyordu. Yönetimde kralın yanında büyük tüccarların ve arazi sahibi asilzadelerin de önemli bir rolü vardı.
Din konusunda daha çok komşuları İyonlar’ın etkisi altında kalan Lidyalılar, tanrıça Kibele’ye büyük saygı gösteriyor; Artemis, Zeus ve Apollo gibi Yunan tanrılarına tapıyorlardı.
Lidyalılar Fenike alfabesinden alınmış 26 harfli bir alfabe kullanmışlardır. Masalcılığın babası olarak bilinen Ezop, Lidya kralından maaş alıyordu.
Mimaride oldukça gelişen Lidyalılar altın işlemede de ustaydılar. Ayrıca dokumacılık, çömlekçilik ve dericilikte de ilerleyen Lidyalılar, heykelcilikte Yunanlılar’ın etkisinde kalmışlardır.
Tüccar bir toplum olan Lidyalılar’da sosyal tabakalar içinde tüccarlar, asiller ve büyük zenginler üst sıralarda yer alıyorlardı. Lidyalılar ticareti geliştirmek amacıyla Efes’ten başlayarak Mezopotamya’ya kadar uzanan ünlü Kral Yolu’nu yaptılar. Takas usulünün gelişen ticareti karşılayamaması üzerine M.Ö. 700 yıllarında Lidyalılar parayı ilk kez kullanmışlardır. Paranın icadı, alışverişi kolaylaştırmış, ticaret gelişmiştir. Dünyanın en eski serbest pazarını da Sardes’te Lidyalılar kurmuşlardır.
Orduya gereken önemi vermeyen Lidyalılar, sahip oldukları zenginlikten dolayı orduda ücretli askerlere yer verdiler ancak para için savaşan bu askerler vatan sevgisinden yoksun oldukları için savaşlarda başarılı olamadılar. Adalar (Ege) Denizi’ne çıkmak istemeyen Pers Kralı Kyros (Kirus), Mısır’la ittifak yapan Lidya Kralı Krezus’u yenerek Lidya Krallığına son verdi. (M.Ö. 546)
İYONYALILAR (M.Ö 1200 – 700)
İzmir ile Büyük Menderes ırmağı arasında kalan kıyı bölgesine yerleşen İyonyalılar ayrı kent devletleri halinde yaşadılar. Her biri bağımsız bir devlet olan İyon şehirleri önceleri krallar, sonra asillerin kurduğu oligarşik hükümetler ve en son olarak da demokratik hükümetler tarafından yönetilmiştir. Yönetimde tüm kararların alındığı şehir meclisleri çok etkiliydi.
M.Ö sekizinci yüzyıldan itibaren Lidya tehlikesi baş gösterince, güçlü askeri filolara sahip İyonya’da devletin başına tiran adı verilen güçlü liderler geçmiştir.
Çok tanrılı dine inanan İyonyalılar, hem Yunan hem Anadolu tanrılarına taptılar. Tanrılarını insan şeklinde düşünen İyonyalılar’da en önemli tanrılar Zeus, Athena ve Artemis’ti.
İyon kentleri verimli topraklar üzerinde bulunmalarının yanı sıra, önemli bir kültür, sanat ve ticaret merkezleriydi. Özellikle Miletos (Milet), Ephesos (Efes), Smyrna (İzmir) gibi kentler bunların başında geliyordu.
Frigyalılar vasıtasıyla öğrendikleri Fenike alfabesini kullanan İyonyalılar, alfabenin batıya aktarılmasını da sağlamışlardır.
İyon medeniyeti her alanda Yunan medeniyetini etkilemiş ve bir anlamda Avrupa medeniyetinin temelini oluşturmuştur. Anadolu’da bilim faaliyetleri İyonya’da en yüksek noktasına ulaşmıştır. Önemli İyonyalı bilim adamları arasında; MÖ 28 Mayıs 585 tarihli güneş tutulmasını önceden hesaplayabilecek kadar matematik ve astronomi bilgini olan Miletli Tales, ilk kez dünyanın yuvarlak olduğunu ileri süren Pisagor, ilk deneyi yapan Anaksimandes, kilit ve anahtarı bulan Teodorus, bilimsel manada ilk astronom olan Anaksogaros, atom sözcüğünü bugünküne yakın bir biçimde ilk kez kullanan Demokritus, ünlü bir filozof olan Diyojen, tıbbın temellerini atan Hipokrat, tarihin babası sayılan Heredot vardır.
İyonlular’da mimari oldukça gelişmişti. Artemis ve Apollo tapınakları İyon mimarisinin en güzel örneklerindendir. Heykeltıraşlıkta da büyük bir başarı gösteren İyonyalılar, mermerden güzel ve gerçekçi bir stille heykeller yapmışlardır.
Lidyalılar, İyonyalılar’ın Anadolu ve Asya ile ticaret yapmalarını engellemişlerdir. Bunun üzerine İyonyalılar donanmalarıyla Akdeniz ve Karadeniz’e açılmışlar, koloniler kurarak bugünkü birçok yerleşim yerinin temelini atmışlardır
İyonya kent devletleri, M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Lidya egemenliğine girmiştir. Efes, Foça, Milet kentleri Lidyalılar’dan sonra Pers, Makedon ve Roma ordularının saldırısına uğramıştır. M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır.
URARTULAR (M.Ö. 800 – 500)
Kurucusu Savr, başkenti Tuşpa (Van) olan Urartu Devleti önceleri beylikler halinde yaşayan Asya kökenli Hurri kabileleri tarafından M.Ö. 9. yüzyılda Van gölü ve çevresinde kurulmuştur.
Üç yüz yıl kadar bu bölgenin en büyük devletlerinden biri olan Urartular yaklaşık 200 yıl boyunca Doğu Anadolu’ya hakim olmuştur. M.Ö. 600 yılı sonlarına doğru Urartu Devleti’nin sınırları doğuda Hazar Denizi’nden, batıda Malatya’ya; kuzeyde Erzurum ve Erzincan’dan, güneyde Musul ve Halep’e kadar uzanmıştır.
Krallıkla yönetilen Urartu Devleti eyaletlere ayrılmıştı ve her eyalette başkentten atanan (En-nam) valiler görev yapıyorlardı. Ülkede asiller, tüccarlar ve büyük zenginler söz sahibi idiler. Soylu olmayan insanlar tarım ve inşaat işlerinde zorunlu olarak çalıştırılırlardı.
Sulama kanalları ile tarımı geliştirmeye çalışan Urartu halkının büyük kısmı hayvancılık, bir kısmı da ziraat, bağ ve bahçecilik, maden işletmeciliği ve taş oymacılığı ile uğraşmıştır. Urartular mimarlıkta çok ileri bir düzeye ulaşmışlardır. Özellikle sarp kayalara oyulmuş kaleler, saraylar, tapınaklar ve su kanalları günümüze kadar gelmiştir. Van’da Van Kalesi, Çavuştepe; Erzincan’da Altıntepe bu kalelerden bazılarıdır.
Urartular, Asurlular’dan aldıkları çivi yazısını kullanmışlardır. Çivi yazısının yanında hiyeroglif yazısını da kullanan Urartular’ın dili Ural-Altay dillerine benzemektedir. Türkçe’ye benzeyen Urartu dili sabit köklere takılar eklenerek kullanılmıştır.
Çok tanrılı inanışa sahip Urartular, yerli tanrıların yanında Mezopotamya, Hitit ve İran tanrılarına da tapıyorlardı. Tanrıları için tapınaklar inşa eden Urartular’ın en başta gelen tanrıları savaş tanrısı Haldi idi.
Bölgenin egemenliği için Asurlular ile devamlı savaşlar yapan Urartu Devleti Kafkaslardan gelen Kimmer ve Saka (İskit) akınlarıyla sarsıldı. Urartular MÖ 600′lerde Medler’in Anadolu’yu istilası sırasında yıkıldılar.