Birbirlerini henüz tanımaya başlamışlardı. Kadın, konuşurken sürekli onun gözlerinin içine bakıyordu, adamın bakışları ise, daha kontrollüydü...

Kadın yaşamı algılayış biçimini onunla paylaşmayı severdi...
Onun için; özel ve değerli olan şeyleri özel ve değerli bulduğu ona anlatmak ayrı bir keyifti...zaten bunu keşfettiklerinden beridir de aralarında gelişen o sevgi bağı varolmaya başlamıştı ya...

O sırada oğlundan bahsediyordu...ona verdiği adı seçerken etkilendiği bir olaydan, ufak bir ayrıntıyı paylaşmıştı ki; adam:"Ne çok duygu var " demişti..."Ne çok...bu kadar fazla olması sadece üzer..."

Kadın içini gören birine bakıyor gibi hissettiyse de bu onu korkutmak yerine, ona doğru bir adım daha atıp daha da yakınlaşmak istediğini fark etmesine neden oldu...Öyle de oldu...bu adım o an atılmıştı...

Onunla bunu fark edebileceği kadar uzun bir zaman geçirmemiş olduklarını düşündüğünden, adamın sözlerine cidden şaşırmıştı. O içinde barındırdığı duyguların bu denli çeşitli oluşunu o güne kadar "kadın olmanın doğal sonucu" sanıyordu.

İlk başlarda onun bu sözlerin üzerinde düşünemedi bile. Çünkü, bu sözlerin anlamından çok bunun adam tarafından fark edilebilmiş olmasının şaşkınlığıydı yaşadığı. İlk defa kendi cinsinden olamayan biri...ve budenli samimi ve açık bir şekilde algılayabilmişti onu...

İlk duyuşta inanılmaz da gelse, bir adamın bir kadının yüreğini görebilmesi için çok da fazla zamana ihtiyaç duyulmayabileceğini o, bir bahar sabahında, bir kahvaltı sofrasında ilk defa ondan öğrenmişti...daha sonra onunla beraber keşefedecekleri bir çok şey gibi, bu fark edişte kadın için bir ilkti...

O günlerin, hayatlarınında yeni başlangıçlara ve beraberinde bir o kadarda eski olanın bitişine önayak olacağını henüz herikisi de bilmiyordu...

Bu yakınlaşmanın üzerinden geçen üç yılın ardından; "kadın olmanın farkını ama bilerek ama bilmeden, yaşıyor da olsam; bunu taşıyabilmeyi öğrenmem epey bir zamanınımı almış" derken aklına gelen yine o sahne olmuştu...

Kahvaltısından önce içmeği alışkanlık edindiği sade kahvesinden bir yudum daha aldı ve otuzlu yaşların ortalarına doğru yaşadığı tüm bu dönüşümlerin tetikleyicisi olan o adamı ve onu yaşamına kattığı o sabahı tebessümle yanına tekrar davet etti....

Şimdi hala gözleri kapalıydı... yeni doğan sabahın taptaze ışıklarıyla ısınan yüzü huzur içinde aydınlanıyordu...

O deniz kıyısındaki kareli örtüler üzerinde edilen kahvaltı sabahını ve peşi sıra gelen tüm o yoğun ve gerçekten onun da dediği gibi "çok fazla" duygu taşıyan gün ve gecelere doğru sürdürürken yolculuğunu: "Ah ne çoktu..." diye iç geçirdi... "Her biri, her zaman hemde..."

Yaşanırken yaşatandan olsa gerek, siteme dahi dönüşmeyecek denli büyük bir sevgiyle alınmıştı her verilen ve verilemeyen...

Sevgisi acır mıydı insanın?
Onların ki acımıştı...
Buna rağmen sevilir miydi yine de ?
Onlar sevmişti...

Usul usul gözlerini araladı kadın...hala seviyordu onu...bu defa yüreğindeki tebessümle...
Üstelik en az şu an yüzünü ve kalbini aydınlatan saflıktaki o tebessümle...

O dönmüştü... dönerken geçmiş zamandan taşıdığı denizin kokusu ve martı çığlıklarıysa şu an oda da hala onunla beraberdi...O halde" dedi, kadın: "Yüreğimde yaptığın bu sesiz devrimin gizli mimarı; bu satırlar sana... sadece sana...

"Yıllardan beri devam eden bu dönüşümlerimin tetikleyicisine: Seni seviyorum...ve artık yüreğimde kocaman bir tebessümle..."

Dünyanın tüm güzel sabahlarında, her içilen tavşan kanı bol şekerli çayın ilk yudumunda, hangi kıyıda olursa olsun denizkenarında oturduğum her bankta, duyulan o ilk martı çığlığında...ve bir de salıncakta salanırken...bilirsin hala çok severim bunu ben...işte tüm dünyaya sahipmişcesine neşeli olacağım o her anda...

Kısacası hayatımın en saf ve benim için en özel zamanlarında tıpkı şimdi olduğu gibi...Tıpkı bu bahar sabahındaki kadar; yerin hep sıcak, adın hep aklımda, varlığın her zaman hayatımda kalacak...