Kalbininizin varlığını hissetmediğiniz zamanlar olur mu?
Oradan gelen tek duyum: Sessizlik. O artık:Sadece nötr.
Artı değil: Öyle deli deli çarpmıyor elini ayağını dolaştırmak için türlü oyunlarını, süprizlerini bir yana bırakmış. Kendi işine bakıyor...
Eksi değil: Küskün, kırgın, adeta durgun hiç değil...
Kendi halinde işte. O da diğer organların gibi, işlevini yerine getiriyor. Her gün litrelerce kanı pompalayıp, devri daimini sağlıyor.
Böyle bir hal, böyle bir durum, böyle bir süreç geçirdiniz mi hiç?
Sanki biraz depresife mi yakın? Değil aslında...
Yada kendi kabuğuna mı çekilmiş? O da değil
Ama yorgun...
Hatta biraz da bezgin...
Epeyce de hevesini kaybetmiş...
Yada toplamın da yaşanan şu oluyor bu durumda: Üşengeçlik
Şimdiler o:Elini eteğini aşktan meşkten çekmiş; isteksiz değil ama hevessiz.
Korkak değil ama, cesaret onun için gereksiz.
İlk başta istenmeden verilen sözler, alacalı paketler içinde sunulan hoş vaadler, ardından gelsin kaçışlar, kovalamacalar, hep o eski bildik oyunlar...
işte tüm bunlar için fazlasıyla isteksiz ve bezginim...
“Aşk üç harfli bir bilmece” demiştim aylar, hatta yıllar önce.
Sanırım ben bu bilmeceyi çözdüm. Hatta çözmek bir yana: Bir defa çözdükten sonra, tekrarına gerek var mı diye sorarar oldum?
Bundan böyle aşk adına; yeni sorular ve yeni yeni cevap kombinasyonları, bir o kadara da (yanısıra ister istemez gelen) onlarca paranoya benzeri olasılık ve varyasyon hesapları çok gereksiz...
Hepsi birbirine benziyor. Bir başlangıç ve bir son kesinken, aradakiler için bunca emek, bunca heves, bunca bile bile lades niye?
Ee o halde: Aşk mı? Kalsın koy bir köşeye...