Harran Muharebesi, 7 Mayıs 1104 tarihinde Selçuklu emirleri ile Haçlı devletleri Antakya Prensliği ve Urfa Kontluğu arasında 12. yüzyılda (şimdi Türkiye'de bulunan) Harran'in hemen güneyinde (şimdi Suriye'de olan) Rakka'da yapılan bir muharebe. Birinci Haçlı seferi sonucunda yeni kurulan iki Haçlı devletine karşı ilk büyük muharebeydi ve Haçlı orduları büyük bir yenilgiye uğradılar ve iki önemli Haçlı komutanı Selçuklulara esir düştü.
1104'te Birinci Haçlı Seferi sonunda Haçlılar Filistin'de iyice yerleşmişler ve Kutsal Kudüs Krallığı Haçlıların liderlerinin olup yeni liderler idareyi ele almakla birlikte Kudüs ve bölgesinde iyice tutunmuştu. Urfa'da Edessa Kontluğu Burg'lu II. Baodouin hükümdarlığı altında ve Antakya Prensliği ise Trante'li Norman asıllı Böemondo'nun idaresinde idi.
Diğer taraftan Büyük Selçuklu Devleti bir sıra taht kavgalarına sahne olmaktaydı. Melikşah'ın 1092de ölümünden sonra 5 yaşındaki oğlu I. Mahmud'u sultan ilan edilip adına hutbe okunmuş; önce Melikşah tarafından veliaht ilan edilmiş olan 14 yaşındaki şehzade Berkyaruk hapse konmuştu ama 1093de Nizamülmülk Berkyaruk'u hapisten kurtarıp Sultan ilan etmişti. Fakat amcaları Tutuş ile Sancar ve Anadolu da I. Kılıç Arslan emiri bulunduları bölgelerde özerk hareket etmekteydiler. Berkyaruk Ocak 1104de diğerlei ile anlaşarak Musul, el Cezire ve Suriye üzerinde egemen olmayı kabul etmiş; ama özellikle Suriye üzerindeki egemenliği sırf kağıtta kalmıştı. Musul'da atabeylik, Kerboğa'nın ölümüyle daha yeni olarak Türk emir Çekermiş eline geçmişti ve bu değişme daha herkes tarafından kabul edilmemişti.
Yeni kurulan Haçlı devletleri bu kargaşalıktan istifade etmek isteyerek idarelerinde bulunan bölgeleri genişletme hevesine kapıldılar. Özellikle Urfa'daki Edessa Kontu olan Burg'lu II. Baodouin Harran kalesine gosunu dikmişti. Bu kale Musul'a ve hatta Bağdat'a giden yolda önemli bir stratejik merkezdi. Esasında Harran şehri Haçlılar için hiç çekici değildi. Bu muharebeden birkaç yıl sonra Harran'ı ziyaret eden ve bir seyahatname yazan İbni Jübayr'a göre
Harran'da su hiçbir zaman soğuk değildir. Şiddetli bir güneş araziyi bir fırın gibi yakıp kavurur. Öğlen uykusuna yatmak için gölgeli köşe bulabilmak imkânsizdir. İnsan nefesiyle ağrı veren sıcak havayı göğsüne çeker. Harran bomboş bir ovada tek başına bırakılmış bir yerleşke hissini verir. Şehirde parlak olan tek şey bulunmaz.
Harran'da da Selçuklu idaresi bir keşmekeş içinde idi. Harran'ın idarecisi bir muhafız subayı olan İsfahanlı Mohammed'i çok içkili bir toplantı da öldürmüş ve bu subayın akraba ve arkadaşları başlarında (sonradan Musul atabeki olacak) Javalı Sakava bunun öcünü almak için idareciye suikast düzenleyip onu öldürmüşlerdi. Şehiri sanki kan bulamıştı.
II. Baodouin 1104de Harran kalesine yürüdü ve kaleyi kuşatmaya aldı. Elinde bir kale kuşatması için yeter sayıda asker bulunmadığı için (şimdi Oğuzeli, Gaziantep'te bulunan o zaman çok önemli Tılbaraş Kalesi komutanı olan ve o yıl Maraş'ı eline geçirmiş olan} kuzeni Courtenay'li Josselin ve Antakya Prensi İ. Böemondo (d. 1058 - o. 3 Mart 1111) ve yeğeni olan Galile Prensi Tankred'den (d. 1072 - o. 5/12 Aralık 1112) yardım istedi. Böemondo ve Tankred kuzey doğu yönüne, Antakya Patriği Valonslu Bernard, Kudüs Patriği Pisalı Daimbert ve Edessa Başpiskoposu Benedikt eşliğinde Antakya'dan yürümeye başladılar ve Courtenaylı Josselin (o.1131) birlikleri ile birleştiler.
Selçuklu idaresinde bulunan Harran, Musul Atabek'ine bağlı idi ve yeni atabek olan Çekermiş de kendi askeri gücünü yeterli bulmayarak komşu emirden yardım istedi. Komşu emir Mardin'de Artükoğluları Muin-i Devleti (eski Kudüs emiri olan) Sökmen idi. Tarihçi Ali ibn el-Esir'e göre Sökmen ve Çekermiş birbirleriyle kavgalı idi. Sökmen daha önce Çekermiş tarafından öldürülen bir yeğeninin öcünü almak istiyordu ve iki taraf birbirleriyle çarpışmaya girmeye hazırlanmakta idiler. Fakat Haçlıların Harran'a hücum için hazırlık haberi gelince her ikisi de müttefiklik yapmaya hazırdılar. Sökmen'in sağladığı 7.000 atlı ve Çekermiş'in katkısı 3.000 atlı idi. Bu ordu toplanıp Harran üzerine yürümeye başladı.
Selçuklu komutanları, Musul valisi Çekirmiş ve Mardin Emiri Artüklü Sökmen önce Habur dolaylarında, muhtemelen Ras el-Ayn (Antik dönemde Rhesaina) civarında konuşlandılar. 1104 yılının Mayıs ayında, muhtemelen Haçlıların ilgisini Harran'dan başka yere çekmek ve şehri Haçlıları başka yerde meşgul ederek şehri ele geçirmek amacıyla, Urfa'ya saldırdılar.
Şamlı Arap tarihçi İbn el-Kalansı Tankred ve Boemondo'nun II. Boudouin Harran'da kuştamada iken Urfa'ya ulaştıklarını bildirir. Fakat 1234 Vakainame yazma eserine göre ise, Urfa'ya uğramadan doğrudan doğruya Harran kalesine geldılar. Çok kere kullandıkları bir taktik uygulayan Selçuklular Harran yakınlarına geldiklerinde, Haçlıların gücünü görüp kale bölgesinden çekiliyormuş gibi oradan uzaklaşmaya başladılar. Haçlılar Selçuklular'ı hafif çatışmalarla güney yönünde bu atlı Selçuklu ordusunu kovalamaya koyuldu. Çağdaş tarih olayları yazarı Edessa'lı Mataios, kovalamayı iki günlük olarak bildirmekte iken , Caen'li Ralph üç gün olarak rapor eder.
Arap tarihçi İbn Esir'e göre ana muharebe Harran'dan 12 km uzak mesafede Fırat Irmağı'nın bir kolu olan Belih Irmağı kıyılarında meydana geldi. Savaş yeri ile ilgili veri aykırılıklarına rağmen çok tarihçi, Achen'li Albert (veya Aix'li Albert) ve Chartres'li Fulcher bildirdikleri muharebe mevkiinin kabul etmektedirler. Bunlara göre muharebe, Harran'ın güneyinde yaklaşık iki gün uzaklıkta olan Rakka önlerinde Mayıs 1104'de yapılmıştır.
Haçlı ordularında sol kanat Baodouin ve Josselin komutasındaki Edessa Kontlu birliklerinden ve sağ kanat ise Boemondo ve Tankred komutasındaki Antakya Prensliği birliklerinden oluşmaktaydı. Caen'li Ralf, geri çekilir gibi görünen Selçuklu ordusunun geri çekilmeği bırakıp birden cephelerini takipeden Haçlı ordusuna döndürdüklerini; bunu Haçlıların hiç beklemediklerini ve bu nedenle Boadouin ve Boemondo'nun zırhlarını giymeye vakit kalmadan savaşa başlamak zorunda kaldıklarını yazmıştır.
İbn Esir'e göre muharebede Boemondo ve Tankerd ufak bir birlikle ana Haçlı ordusundan ayrı olarak bir ufak tepe arkasında saklandılar. Selçuk ordusu hücuma geçip onların saklandılari tepeyi geçince Selçukluların arkasına düşüp onlari arkadan çevirmeyi planlamışlardı. Fakat Baodouin'in komutasındaki birlikler tümüyle hezimete uğratıldı. Bunun için Beomondo ve Tankerd ufak birlik ile geceye kadar saklandıkları yerden ayrılmadılar. Ordusu yenilen Baodouin ve Joscelin ise Selçuklular tarafından esir alındı. Saklanmış olan Antakya prensliği birlikleri başlarında Beomondo olarak, Edessa'ya kaçabildiler.
İbn Esir'e göre bundan sonra Haçlı ordusunun ordusunun giysilerini, silahlarını ve bayraklarını toplayan Sökmen askerlerine bunları giydirerek hala Haçlılar elinde bulunan önemsiz bazı küçük kaleler üzerine gitmiş ve kendi askerlerinin gelmekte olduğu için kale kapılarını açan kale muhafızlarını sürprize uğratarak birkaç kaleyi eline geçirmiştir.
Fakat bu iki Selçuklu komutanı tekrar birlikte olarak Urfa'ya hücum etmediler. Bu muharebeden iki gün sonra iki tarafın arası açıldı. Çekirmiş aldığı ganimeti az bulmakta olduğu için sonuçtan hiç hoşnut değildi ve bu nedenle Sökmen'in kampıni basarak orada esir olarak bulunan Baodouin'i alıp kaçırdı.
İçinde artcı kamp takipçileri bulunan Çekermiş'in kampı bundan biraz sonra Tankerd tarafından baskına uğradı. Tankerd Çekermiş'in kampında bulunan bazı esirleri alıp kaçmayı başardı. Bunlar arasında Çekermiş'in çok beğendiği bir cariye vardı. Çekermiş Beomondo ve Tankerd'e haber gönderek bu cariye'yi geri almak için ya 15.000 dinar altın ödemeyi ya da elinde esir olan Urfa Kontu II. Baodouin'ni geri vermeyi teklif etti. Beomondo ve Tankerd 15.000 dınar almayı tercih ettiler ve esir cariyeyi Çekermiş'e gönderdiler.
Fidye ödenmesine rağmen, Hasan Keyft'da Sökmen tarafından hapis altında tutulan Josselin 1107de serbest bırakıldı. Buna karşılık Tankerd ve Beomondo'nun esirlikten kurtarmadıkları Çekermiş'in esiri olan Baodouin ise üç yıl sonra 1108 tarihinde serbest kaldı.
Muharebe, Haçlılar için ilk tümüyle kesin yenilgi oldu ve Antakya Prensliği için çok büyük sorunlar ortaya çıkarttı.
Bizans Imparatoru, bu yenilgiden sonra Haçlılara Antakya üzerindeki egemenlik haklarını zorla kabul ettirme avantajını elde etti. Lazkiye ve Kilikya'nın bir kısmını tekrar Bizans'ın eline geçti. Antakya Prensliği tarafından idare edilmekte birçok şehir, kasaba ve köy isyan ettiler ve Halep'te bulunan Müslüman emirliği bu toprakların idaresini eline geçirdi. Klikya Ermenileri ise ya Bizans idaresine ya da özerk yörel Ermeni idaresi lehine ayaklanmalara katıldılar.
Bu olaylara asker azlığı nedeniyle müdahele edemeyen Böemondo yeni asker toplamak nedeniyle İtalya'ya geri dönmek zorunda kaldı ve yerine yeğeni Tankred'i taht naibi olarak Antakya Prensliği idareciliğine bıraktı. Zamanın tarih yazarı Sürlü William yazdığı tarihte zamanında Harran Muharebesi'nden daha felaketli olan bir savaş görmediğini yazmıştır. Antakya'da durum ertesi yıl biraz iyileşti. Fakat, o yıl Bizans Imparatoru Beomondo'yu Divol Anlaşmasını imzalamaya zorladı. Bu anlaşmayı Antakya'da vekil prens olarak görev yapan Tankerd kabul etseydi Antakya Prensliği Bizans Imparatorluğu'nun bir bağımlı hükümdarlığı haline dönüşecekti. Beomondo gitmiş olduğu İtalya'dan Antakya'ya bir daha dönmemiştir. Antakya Prensliği, Halep'teki Artükoğullarından Ilgaz orduları tarafından 1119 yılındaki Balat Muharebesi (veya Ager Sunguinis muharebesi)nde ordusunun tümüyle imha edilmesi sonucu olarak güçsüz bırakıldı ve bundan 10 yıl sonra Bizans ıdaresine girdi.
Edessa Kontluğu devleti ise de çok zayıf olarak kaldı ve 1144 yılına kadar sadece Müslümanların arasındaki bölünmelerden dolayı idame ettirilebildi.