Abdullah ibni Übey ve Ebu Amir, Peygamberimizin (a.s.m.) Medine’ye hicretinden önce kabileleri tarafından kral ilan edilmeye hazırlanan iki isimdi. Hatta Abdullah ibni Übey, kral olacağına o kadar çok inanmıştı ki, krallık tacının siparişini bile vermişti. Peygamberimizin Medine’ye hicretiyle bu iki ismin krallık hayalleri suya düştü.
Peygamber varken kral olamayacaklarını anlayan bu kişiler yeni kurulan devleti yıkıp kendilerinin hâkim olduğu bir devleti kurabilmek için açıktan mücadeleyi değil, Müslüman olmuş gibi görünerek devleti yıkma faaliyetlerini perde arkasından yapmayı tercih etti.
Bu iki kişinin yeni kurulan devleti yıkarak kendi devletlerini kurmak için takip ettikleri yollar incelediğinde günümüzde derin devlet yapılanmasının tipik ve en son örneği olan Ergenekon’la benzerlikler görülür. Mesela, İbni Übey ve
Ebu Amir, derin devlet faaliyetlerini yürütebilmek için Mescid-i Dırar’ı inşa etmişti. Görünüşte namaz kılmak maksadıyla kurulan bu fitne yuvasını özellikle Ebu Amir kaçtığı Şam’dan Medine’ye gizlice geldiği zamanlarda bir karargâh olarak kullanıyordu. (Daha sonra Hz. Peygamber’e Mescid-i Dırar’ın gerçek mahiyeti vahiyle bildirilmiş, burası yakılarak imha edilmişti.)
Günümüz Ergenekon’u da devleti ele geçirmek için “Karargâh Evleri” adı altında hücre evleri kurarak suikast planlarını buralarda yeşertmiş ve devreye sokmuştu. Yine bugün çeşitli adlar altında toplanılan legal yapıların da derin devletin bir kolu olduğu çokça konuşulan konulardan birisi