Öldükten sonra dirilmek, yeniden bambaşka bir hayata başlamak, çürümüş bedenle dirilip yeni bir hayata merhaba demek…



Gerçekleşmesini hayal bile edemeyecek derecede zor olan bir konu.
İmanın şartları arasında yer alan ve bizlerin ‘’Evet iman ettik. Öldükten sonra dirileceğimize, ayrı bir aleme gideceğimize inanıyoruz.’’ Dediğimiz bir konu. Fakat karşımıza alıp düşündüğümüzde, biraz kafa yorduğumuzda aklen içinden kolay kolay çıkamayacağımız ve nice insanların Allah’ı kabul etmemeye sebep olarak gösterdikleri bir konu ‘’ölümden sonra yeni bir hayat’’.
O kadar zor bir konu ki İbn-i Sina gibi büyük bir alim dahi bu konu hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle açıklayarak bu konunun zorluğunu belirtiyor; ‘’İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez.’’
Peki bir Müslüman olarak biz bu konuya nasıl inanıyoruz? Gerçektenaklen ve mantıken onaylayıp inanıp kabul ediyor muyuz yoksa sadece anne babadan öğrenme bilgilerle mi onaylıyoruz ölümden sonra ki hayatı ve ahretin varlığını.
Mesela bir grup ateist karşınıza geçip sizden şöyle bir istekte bulundular: ‘’Biz Allah’a inanmak istiyoruz fakat aklımız ve mantığımız öldükten sonra dirilmeyi ve yeni bir hayatın başlayacağını kabul etmiyor. Sen Müslümansın senin bu konuda inancın sağlam. Bize ahiretin varlığını delilleriyle açıklar mısın?’’
Sizin o ateistlere cevabınız ne olurdu? Akla ve mantığa uygun bir cevap?
‘’Biz Müslümanız, Allah Kur’an-ı Kerim’de yazmış, bak işte ayet var. Allah öldükten sonra hayat vardır diyorsa vardır.’’
Tahminimce karşı tarafa verilecek olan cevap bu veya buna benzer bir cevaptan başka bir şey olmazdı. Kur’an-ı Kerim’i kabul etmeyen ateist, kitapta yazan ayetleri de muhakkak kabul etmeyip, akla ve mantığa uygun cevaplar arayacaktır.
Şeytan’da müslümanın ahiret inancının bir delil üzerine olmadığını bildiği için oda Müslüman bir insanı imansız kabre göndermek için Müslümanın ölüm anında ona sevdiği bir insan suretinde yaklaşıp, ahiretin olmadığı yönünde vesveseler verecektir. Müslümanda hem bu ahiret konusundaki inancı sağlam deliller üzerine olmadığından ve o anki ölüm korkusunun da etkisiyle şeytanın vesveselerinin etkilenip, onun dediklerini kabul etme ve ahret alemine imansız gitmek gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır.
Şuanda çoğumuz kendimize ‘’ölümden sonraki hayata olan inancımız da sağlam bir delil ve aklımızın kabul edebileceği bir cevabımız var mı?’’ diye bir soru sorsak, muhtemelen vereceğimiz cevap ‘’Maalesef yok, sadece iman edin denildi bizde iman ettik.’’ Olacaktır.

İşte bu bizlerin tahkiki iman değil taklidi imana sahip olduğumuzdan kaynaklanıyor.
Cenab-ı Hakk kutsal kitaplarında, kullarından ahrete iman etmelerini istiyorsa muhakkak ki bununda mantıki ve akla uygun bir açıklamasını da yapmıştır… Kul yeter ki o cevabı arasın.

Ölümden sonraki hayat konusu Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Haşir Risalesi adlı eserinin bir kısmında şöyle geçiyor:

‘’ Hiç mümkün müdür ki: Bir saltanat, bahusus büyük muhteşem bir saltanat, hüznü hizmet eden mutilere mükafat ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın!. Burada yok, demek başka mahkeme-i Kübra var.’’
Dünyada milyonlarca insan var ki zulme uğruyor, eziliyor, öldürülüyor ama kendisine zulüm eden zalime karşı hiçbir şey yapamıyor. Mazlum mazlumluğuyla, zalim zalimliğiyle ölüp gidiyor bu alemden.

Bu büyük bir adaletsizliktir. Böyle bir adaletsizlik Allah’ın Rububiyetine uymayacaktır. Bu dünyada mazlumla zalimin hesabı görülmeden kapanıyorsa demek ki başka bir alemde bu hesap görülecek!
BİR DİĞER DELİL !
İlkbaharda yemyeşil ve capcanlı olan bir ağacın, sonbaharın gelmesiyle birlikte yapraklarını döküp kurumaya başlandığı sadece kupkuru dallarıyla kaldığı görülür. Ama bir dahaki sene tekrar ilkbahar geldiğinde o kuruyan ağaç Allah’ın o ağaca can vermesiyle tekrardan dipdiri olmaya yapraklarını, çiçekleri açıp cıvıl cıvıl olmaya başlar… Ağaçtaki bu değişimi birkaç kez görmeyen, bu konuda bilgisi olmayan bir insana ‘’bu ağaç kuruduktan sonra tekrardan canlanacak, yapraklarını ve çiçeklerini açacak’’ denildiği zaman o insan bu sözü ciddiye almayıp, asla inanmayacaktır.

Aynen ağaç misali gibi şuanda da hiçbir insan ‘’öldükten sonra dirilip tekrar dünyaya gelen bir insanı’’ görmediği için bu konuya direk inanması kolay olmuyor ve olmayacaktır.
Halık-ı Kainat olan Allah insanı eşref-i mahlukat olarak halkedip yaratmış, bu kadar canlı türleri arasından onu Kendisine muhatap almıştır. Yarattığı milyonlarca tür arasından en çok değer verdiği varlık olarak insanı seçmiştir. O insana ateist, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman olduğuna bakmadan binlerce nimet vermiştir.Ona hayat vermiştir, hayatın içinde güneş vermiştir hava, su vermiştir…. Mükemmel bir sistemde olan vücut sistemini vermiştir… O vücudu yönetebilecek akıl vermiştir… bunların yanında çevresini güzelleştirecek canlılar olan ağaçları, dağları vermiştir bin bir çeşit türdeki güzel canlıları vermiştir… Yani yarattığı kuluna mükemmel bir şekilde özen gösterip ona en güzel şekilde sahip çıkmıştır.
Şimdi hiç mümkün müdür ki, bu kadar özen gösterdiği milyonlarca, milyarlarca kulunu öldürüp yok etsin onları yokluğa bıraksın? Akla ve mantığa uygun bir şey mi sizce?
Düşünün ki bir insan ayrı ayrı yerlerden, ayrı ayrı değerli malzemeler, cihazlar getirip kendi elleriyle uğraşıp minyatür bir şehir yapacak. O şehrinin içine yine minyatür insanlar, hayvanlar, dağlar, ovalar yerleştirecek ve o yaptığı şehre çok özen gösterip o yaşantıyı uzun yıllar boyunca sürdürecek ama sonra hiç beklenmeyen bir anda o şehirde yaptığı her şeyi yerle bir edip bozacak. Ne kadar saçma bir sonuç değil mi? O insanın yıllarca özene bezene yaptığı o şehri ve içindekileri bir anda yıkıp bozması onun akıl yeteneğinden uzak olduğu gösterir.
İşte içinde yaşadığımız kainat sarayını yaratan ve bu sarayın içindeki en değerli varlık olan insanı bir gün öldüren Yüce Allah o insanın ölümü ile her şeyi bitirmeyecektir! Bitmesi bir arızanın meydanda olduğunun göstergesi olur.
ÖLÜMDE HAYAT GİBİ BİR NİMETTİR !
İnsanın birkaç sperm damlasından oluşması, anne karnında dokuz ay yaşaması ardından oradan dünya hayatına gelmesi ve zamanla bugün ki halini alması basit bir şey, önemsiz bir şey olmadığı gibi ölüme de basit bir şekilde olmayacaktır!
Ölümüyle yok olmayacaktır!
Bedizzaman Said Nursi ölümü şöyle tarif ediyor:
Sizlere müjde! Ölüm hiçlik değil, idam değil, dağılmak, parçalanmak değil, boşu boşuna gitmek değil, ebedi bir ayrılık değil, rahmeti ve hikmeti sonsuz olan Allah tarafından bir terhisat bir, bir mekan değişikliğidir. Asıl mekana yolculuktur. Yüzde doksan ahbabın bulunduğu yer alan alem-i berzaha yolculuktur.
- Ölüm hayat vazifesinden bir terhistir!
- Ölüm bir paydostur!
- Ölüm bir vücut değişikliği, elbise değişikliğidir!
- Ölüm baki bir hayata davettir!
- Ölüm bitiş değil başlangıçtır!