Ömer Faruk Teber, Bektâşî Erkânnâmelerinde Mezhebî Unsurlar, Aktif Yayıncılık, Ankara, 2008.

Hazırlayan:Muhyettin İĞDE


Gerek Türklerin İslamlaşması sürecinde gerekse bundan sonraki dönemde İslam’ın engin hoşgörüsünün ortaya konulmasında Bektâşîliğin olumlu yöndeki katkıları yadsınamaz. Bektâşîliğin mahiyeti, tarihsel serüveni ve fikri yapısı gibi konuları ancak Hacı Bektâş-ı Veli’nin ve ondan sonra kayda geçirilen öğretilerinin incelenip anlaşılmasıyla mümkün olacaktır. Hacı Bektâş-ı Veli’ye nisbet edilen eserlerin dışında onun öğretilerine en güzel ve geniş anlamda yer veren kaynaklar Erkânnâmelerdir.

Ömer Faruk TEBER’in kaleme aldığı ve Bektâşî Erkânnâmelerinde Mezhebî Unsurlarismini taşıyan bu eser, gerek Bektâşîliğin anlaşılmasında gerekse Bektâşîliğin beslendiği kaynaklar ve Bektâşîliği etkileyen unsurların anlaşılmasında önemli bir boşluğu dolduracağı kanaatindeyiz.

Eser, Giriş, iki ana Bölüm ve Sonuçtan oluşmaktadır.

Yazar, Kaynaklar ve Bektâşîlikte Erkânnâme Geleneği ismini taşıyan Giriş’te Bektâşîliğin kaynaklarından ve Bektâşîlikteki Erkânnâme geleneğinden söz etmektedir. Kaynaklar bölümünde, Erkânnâme geleneğinin Bektâşîliğin hayatiyetini sürdürmesindeki öneminden bahsetmekte, bunları Yazma Erkânnâmeler ve Basılı Erkânnâmeler şeklinde ikiye ayırarak sözü edilen eserleri tanıtmaktadır. Bu bölümdeki yöntem başlığı altında mezhep kelimesi üzerinde duran ve fırka, fıkıh mezhepleri, ve sûfî tarikatlar gibi kavramların tanımına yer veren yazar, bu oluşumların incelenmesinde takip edilmesi gereken yolu da açıklamaktadır. Bu bölümde son olarak, Bektâşîlikte Erkânnâme Geleneği, altı ana başlık altında değerlendirilmekte, Erkânnâmelerde, tarikat mensuplarının değişen zaman ve mekan şartlarına göre giyim-kuşamları, sosyal alandaki her türlü hal, hareket, davranışları ve sembolleşen dua ve ritüellerin ayrıntılı bir şekilde kayıt altına alınarak sistematik hale getirildiği belirtilmektedir. Bu ritüeller aynı zamanda müridin amaçladığı hedefe ulaşmasının olmazsa olmaz şartlarıdır. Bektâşî Erkânnâmelerinin çıkışını Balım Sultan’a bağlayan yazar, Balım Sultan’ın Bektâşîliğe ait kuralları derleyip dergahta bir düzen içerinde yaşanmasını sağladığını ve sözel olan Bektâşî geleneğini düzenleyerek kayda geçirilmesini sağlayarak Bektâşîliğe önemli katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Erkânnâmelerin, Anadolu ve Balkanlarda Osmanlı himayesindeki Bektâşî Tekkelerinde yazıldığını, bunların yazılış amacının ise “insan-ı kâmil” tipini oluşturmak olduğunu belirten yazar, Bektâşî Erkânnâmelerinin, özellikle Yıldırım Bayezid’in Safevî propagandasına karşı Bektâşîleri desteklemesinin sonucunda, Balım Sultan’ın da etkisiyle yazıldığını belirtmektedir. Bu noktada Yıldırım Bayezid, Şiî-Safevî propagandaya karşı Bektâşîliği destekleyerek onun Anadolu’daki etkisini kırmak istemiştir. Yazar, Fütüvvetnâme-Erkânnâme İlişkisi, Makâlât’ın Erkânnâmelerdeki Yansımaları, Vilayatnâme-Erkânnâme İlişkisi gibi temel alt konularda Erkânnâmelerin kaynaklarını zikretmiştir. Bu bölümün sonunda, Erkânnâme-Buyruk ayrımı yapılmıştır. Yazar, Buyrukların Kızılbaş-Alevî kesimlere hitap ettiğini, Safevî devletinin Anadoludaki Türkmen kesimi kontrol altında tutmak için bunları kaleme aldırdığını, ancak Erkânnâmelerin daha çok Bektâşî zümreye hitap ettiğini ve bu kesimin Kızılbaş-Alevîlere göre daha kurumsal bir yapıya sahip olduklarını belirtmektedir.

Birinci Bölüm, Bektâşî Erkânnâmelerinin Genel Muhtevâsı adını taşımaktadır. Erkânnâmeler, Bektâşîliğin temel yapısını oluşturmaktadır. Bunlar da, Kur’an, Sünnet ile bu iki temel kaynağa ters düşmeyen ve Bektâşî değerlerin temelini oluşturan Dört Kapı Kırk Makam ilkesi esasında ele alınmıştır. Bu bölüm, Erkânnâmelerde İtikadî Boyut, Erkânnâmelerde Amelî Boyut, Erkânnâmelerde Tasavvufi Boyut ve Tercümânlar, Gülbanklar, Tekbîr başlıkları altında incelenmiştir.

Erkânnâmelerde İtikadî Boyut: Erkânnâmelerin genel Sünni itikadıyla bir uyum arzettiği, bunlarda “şeriat, tarikat, marifet, hakikat” gibi anlam kategorilerinin çatı kavramları oluşturduğu ve temel İslam esaslarını oluşturan Tevhit, Nübüvvet ve Ahiret kavramlarının Sünni perspektife uygun bir şekilde çeşitli vesilelerle ele alındığı belirtilmektedir. Tevhit başlığı altında Allah’ın Zâtî ve Sübûtî sıfatları kısa ve öz bir şekilde ele alınmış, zaman zaman bu sıfatlar Allah’ın doksan dokuz ismiyle harmanlanarak okuyucuya sunulmuştur.

Nübüvvet bahsi çerçevesinde, Erkânnâmelerde peygamberlerin sıfatları zikredilmiştir. Ancak burada dikkat çeken husus, Adalet sıfatına yer verilmemiş olmasıdır. Bunun dışında, peygamberimizin diğer peygamberlerden üstün özellikleri, soy şeceresi ve Kur’an’da ismi geçen peygamberlerin isimlerinin bilinmesinin vücûbiyeti, kendisine kitap ve suhuf gönderilen peygamberler gibi konulara da değinilmiştir.

Dünya-ahiret dengesinin kurulmasının gerekliliği, insanın dünyadayken yapması gerekenleri yapmaması durumunda ahirette karşılaşacağı manzara, Kur’an’dan bazı ayetlerin de tasviriyle Erkânnâmelerde yer almaktadır. Ayrıca sorgu meleklerinin sorularına verilecek cevaplar da on iki madde şeklinde Erkânnâmelerde geçmektedir.

Erkânnâmelerde Amelî Boyut: Erkânnâmelerde, temel itikâd konularının yanı sıra, ibadetler de yer almaktadır. Özellikle namaz ve çeşitleri, uygulanışı teferruatıyla anlatılır. Namaz, İslam binasının temel taşlarından biri olarak görülmekte, otuz iki farz içerisinde namaz ve namazla ilgili abdest, gusül ve teyemmüm gibi diğer ibadetlere de yer verilmektedir. Ayrıca namazın farzları ve şartları, namaz çeşitleri, vakitleri, namazın nasıl kılınacağı gibi hususlara da yer verilmektedir. Bu bağlamda, Erkânnâmelerde namazla ilgili dikkat çeken hususlardan biri, üç rekatlik vitir namazının ilk rekatının farz, ikincisinin sünnet, üçüncüsünün de vacip olduğunun belirtilmesidir. Erkânnâmelerde namazın dışındaki diğer ibadetler ve ifa şekillerine de kısaca değinilmiştir. Yazar, Erkânnâmelerin bu yönüyle bir ilmihal kitabı hükmünde olduğunu belirtmektedir.

Erkânnâmelerde Tasavvufi Boyut: Erkânnâmelerde, Şeriat-Tarikat-Hakikat-Marifetten oluşan Dört Kapı Kırk Makam vurgusu yapılmaktadır. Yazar Erkânnâmelerdeki Dört Kapı Kırk Makam vurgusunun Hacı Bektâş-ı Veli’nin eserleriyle bir paralellik arz etmediğini, farklı ilişkilendirmeler kurularak söz konusu kavramın açıklandığını belirtmektedir.

Tasavvufun temel taşını oluşturan Ahlâkî Unsurlar, Mürşid-Mürid İlişkisi, Sosyal Tekâmül, Bektâşîliğe giriş merasimi olarak kabul edilen İkrar Âyini ve duaları, Dâr-ı Mansûr (oto/manevi kontrol), Tâc, Hırka, Post, Teslim Taşı, Tığı Bend, Mengüş gibi semboller ile ilgili ayinler de Erkânnâmelerde yer almaktadır.

Tercümânlar, Gülbanklar, Tekbîrler: Bektâşîlikte, diğer tarîkatlardaki seyr-i sülûk, ezkâr ve evrâd gibi temel unsurların yerine, bunları da içeren Tercümânlar ve Gülbanklar vardır. Tercüman, gerek cem ayini gerekse diğer hizmet ve ayinlerde, bir iş yapılırken söylenen, çoğu manzum olarak düzenlenmiş övgü dualarıdır. Gülbank ise, Bektâşî ayinlerinde bazı hizmet ve erkan törenlerinde, çoğunlukla mürşid tarafından okunan uzun dualardır.

Bektâşîlikte bütün ritüeller için Tercümânlar ve Gülbanklar okunmaktadır. Aslında derviş olmayanlar için "sıradan iş" olarak nitelendirilebilecek hal ve davranışlar dahi Bektâşî dervişi tarafından “seyr ü sülûk”un, yani girmiş olduğu yolun bir merhalesi olarak algılanır. Çünkü, onun için her şey kutsaldır. Bu kutsal evrendeki her davranış da, kutsal bir metne dayanır. Bu kutsal metinlerin ilki Kur’ân, ikincisi Hadis, üçüncüsü de Bektâşî ulularının sözleridir. Bu nedenle, Bektâşîlikte hemen her durum için ayrı Tercüman ve Gülbanklar vardır.

Tercümân-ı Tâc-ı Şerif, Tercümân-ı Hırka, Tercümân-ı Tîğ-ı Bend, Tercümân-ı Elifnemed, Tercümân-ı Kanberiye, Tercümân-ı Pâlhenk, Tercümân-ı Kemer, Tercümân-ı Teslîm, Tercümân-ı Mengûş, Tercümân-ı Tennûre, Tercümân-ı Fenâyî, Tercümân-ı Palhenk, Tercümân-ı Teber, Tercümân-ı Çerâğ, Tercümân-ı Sancak, Tercümân-ı Post, Tercümân-ı Selâm, Tercümân-ı Özrü Günâh, Tercümân-ı Niyâz, Tercümân-ı Tıraş, Tercümân-ı Gusl, Tercümân-ı Abdest, Tercümân-ı Câme Şevâ, Tercümân-ı Ziyâret,Tercümân-ı Meydâncılık, Tercümân-ı Câr, Tercümân-ı Ayakçılık, Tercümân-ı Nân Yapmak, Tercümân-ı Ferrâş, Tercümân-ı İbrik ve Leğen, Tercümân-ı Şerbet-i Mey, Tercümân-ı Şerbet, Tercümân-ı Sâkî, Tercümân-ı Meclis Dağılırken, Tercümân-ı Gusl-ı Tarîkat, Diğer Tercümân-ı Gusl, Tercümân-ı Vudû-ı Tarîkat, Tercümân-ı Libâs, Tercümân-ı Milhafe, Tercümân-ı Vahdet, Tercümân-ı Sabah Abdest Alırken, Tercümân-ı Su İçerken, Tercümân-ı Yola Giderken, Tercümân-ı Vedâ’, Hâzâ Tercümân-ı Sefer, Tercümân-ı Cümcüme (Baş kasesi), Tercümân-ı Nefîr, Tercümân-ı Keşkül, Tercümân-ı Tolak, Tercümân-ı Bergüzâr, Tercümân-ı Haklı Hayırlı, Tercümân-ı Ocak, Tercümân-ı Vahdet… bunlardan bazılarıdır.

Tercümânlarda olduğu gibi, neredeyse her durum için ayrı Gülbanklar ve Tekbîrler de bulunmaktadır. Gülbank-ı Akşâm Çerâğı, Gülbank-ı Münâcâ’at, Gülbank-ı Sofra Kable’t-ta’âm, Gülbank-ı Sofra Ba’de’t-ta’âm; Tekbîr-i Tâc-ı Şerîf, Tekbîr-i Hırka-i Şerîf, Tekbîr-i Kemer, Tekbîr-i Teslîm, Tekbîr-i Mengûş, Tekbîr-i Teber, Tekbîr-i Çerâğ, Tekbîr-i Sancak… gibi.

Eserin asıl bölümünü oluşturan İkinci Bölüm, Erkânnâmelerde Mezhebî Unsurlar ismini taşımaktadır. Bu bölüm, Sünnî Unsurlar ve Sünnîlik Dışı Unsurlar şeklinde iki temel alt başlık altında ele alınmıştır.

Yazar, gerek Makâlât bağlamında Hacı Bektâş-ı Veli’nin fikirlerine ve gerekse Erkânnâmelere bakıldığında, İslam’ın bir çatı kavram olarak ele alındığını ve geleneksel Sünnî anlayışın bunlarda hakim olduğunu belirtmektedir. Buna delil olarak, İslam hukukunun dört temel kaynağı olan Kur’an, Hadis, İcma, Kıyas’ın Erkânnâmelerde “edile-i erbaa” şeklinde ele alınışı ve Sünnîlikte olduğu gibi dört hak mezhebin varlığı savunularak, itikâdî bakımdan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın; fıkhî mezhep olarak da Hanefiliğin seçilmiş olması bunun kanıtı olarak gösterilmektedir. Ayrıca Hanefilik için mezhep üstadları silsilesinin de Erkânnâmelerde verilmiş olması dikkate şayandır.

Erkânnâmeler, içerisindeki Sünnî Unsurlar bağlamında incelendiğinde, bunların genellikle Mâtûrîdî-Hanefî izler taşıdığı görülmektedir. Erkânnâmelerde mezhep olarak Hanefîliğin seçildiğinin belirtilmesi de buna bir delil teşkil etmektedir. Bu bağlamda Yazar da, Erkânnâmelerde Mâtûrîdîlikle İlgili Unsurlar, Erkânnâmelerde Hanefîlikle İlgili Unsurlar ve Erkânnâmelerde Eş’arîlikle İlgili Unsurlar şeklinde üç alt başlık altında bu konuyu incelemiştir.
Erkânnâmelerde Mâtûrîdîlikle İlgili Unsurlar: Erkânnâmelerdeki Sünnilik algısı büyük ölçüde Mâturîdîlikten beslenmiştir. İmâm Ebû Mansûr el-Mâturîdî’nin itikatta imâm ve rehber olarak kabul edilmiş olması, bu hususun en somut tezahürü olarak kabul edilebilir. Bu noktada, Erkânnâmelerde dinin öğrenilmesinde Akıl ve Naklin önemi vurgulanarak akla hakim bir rol verilmesi, imanın tanımında iman- amel ayrımının yapılmış olması, din-şeriat ayrımına dikkat çekilmesi, Mâtûrîdîlikle Eş’ârîlik arasındaki en bariz farklardan biri olan Tekvin sıfatının kabul edilmiş olması gibi hususlar Mâtûrîdî etkisinin göstergelerindendir.Erkânnâmelerde Hanefîlikle İlgili Unsurlar: Erkânnâmeler, itikadî çerçevede Mâturîdîlik’ten belirgin izler taşıdığı gibi, fıkhî ve amelî konularda da Hanefîlik’ten izler taşımaktadır. Bu durum, özellikle abdest, namaz, teyemmüm, oruç, zekât ve hac gibi ibâdetlerin tasnifi ve yerine getiriliş biçimlerinde kendisini göstermektedir. Bu ibadetler arasında, daha önce de değinildiği gibi, üzerinde en çok durulan ibadet namazdır. Bu nedenle özellikle namaz ibadeti incelendiğinde Hanefîliğin etkisi açıkça görülmektedir. Abdestin farzlarının dört olması ve başın dörtte birinin mesh edilmesi gerekliliğinin vurgulanması, vitrin vacip olduğunun belirtilmesi, cuma, bayram, teravih ve cenaze namazlarının hükümleri ve eda ediliş şekilleri Hanefî etkisinin en açık belirtilerindendir.
Erkânnâmelerde Eş’arîlikle İlgili Unsurlar: Erkânnâmeler Mâtûrîdî-Hanefî çizgiye göre şekillendiğinden, bunlarda Eş’ârîlikle ilgili izlere rastlanmaz. Bu durumun tek istisnası idarecilere (ulu’l-emr) itaat konusudur. Bu konuda, Erkânnâmelerde Eş’ârî görüşün hakim olduğu ve idarecilere her halükarda itaatin gerekliliği vurgusuna dikkat çekilmektedir. Yazar, bu davranış şeklinin tam bir sûfîyane tutum olduğunu, söz konusu tutumun muhtemelen Bektâşîliğin Tasavvufî bir ekol olmasından kaynaklandığını belirtmektedir.

Erkânnâmelerdeki Sünnîlik Dışı Unsurlar, Erkânnâmelerde Şiî-İmâmî Unsurlar, Erkânnâmelerde Şiî-Ca’ferî Unsurlar ve Hurufî Unsurlar şeklinde üç temel başlık altında incelenmiştir.

Yazar, Erkânnâmelerin Sünnî din anlayışının hâkim olduğu metinler olmakla birlikte, bunlarda Şiî, Ca‘ferî ve Hurûfî etkileri bulmanın da mümkün olduğunu belirtmektedir. Şiî unsurların metinlere çeşitli şekillerde ve aynı olmayan tonlarda sokulduğunun yalın bir okumayla bile anlaşılabileceği, ancak Erkânnâmelerde Şiîliğe ilişkin etkilerin, siyasi Şiîlikten çok tasavvufî Şiîlik olduğu vurgulanmaktadır. Bu noktada, Allah-Muhammed-Ali üçlemesi, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam İnancı ve vurgusu, Ondört Masumanı Pak, On Yedi Kemerbest, Tevellâ ve Teberrânın (Ali’yi sevmek ve onu sevmeyenleri sevmemek) metinlerde sık sık geçmesi, Şiîliğin etkileri arasında sayılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken ilginç bir husus, Erkânnâmelerin bir kısmında Tevellâ’nın Allahın emirlerine uymak; Teberrânın ise Allahın yasaklarından kaçınmak olarak açıklanmasıdır. Aynı şekilde, Oniki İmâm inancı, Tevellâ, Teberrâ ve Kerbelâ Matemi vb. unsurların Erkânnâmelerde esaslı bir karşılıklarının olmadığını belirtmek gerekir. Bunlar, daha çok âyinlerin, törenlerin ve kimi ritüellerin uygulanmasında görülen, duygusal yönü ağır basan yüzeysel yansımalardır.

İkrar ve Musahiplik tercümanlarında, nikah ve telkin dualarında Ca’ferî mezhebine vurgu yapılması, “Mezhebim İmam Cafer es-Sadık” ve “Mezhebim Hakk Ca’ferîdir” şeklindeki ibareler olmasına rağmen, Erkânnâmelerde Ca‘ferîliğin etkileri çok yüzeysel ve şeklîdir. Mesela, Ca‘ferîliğin önemli göstergelerinden biri olan muta nikâhının cevazı, namazların birleştirilmesi, abdestte ayakların meshi gibi hususların Erkânnâmelerde yer almadığı belirtilmektedir.

Fazlullah-ı Hurûfî tarafından ortaya atılan ve harflere verilen sayısal değerlerle Batıni yorumları içeren anlayış, Erkânnâmelerde çeşitli yerlerde geçmektedir. Erkânnâmelerde Hurûfî unsurlar, genellikle “Vücûd name der İlm-i Murtaza Alî ve Keşfî Hünkâr el-Hâc Bektâş-ı Velî” başlığıyla verilen bölümlerde görülmektedir. Bu bölümlerde insan vücudu ile kozmos arasında bir paralellik kurulmaktadır. Ayrıca Ondört Masumanı Pak’in ve bütün peygamberlerin Hz. Adem’in şahsında müstetir olduğuna dair bir iddia da otuz iki harf ekseninde somutlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu anlayışa göre otuz iki harfin karşılıklarını bilmek mürşid olmanın zorunlu şartlardandır.

Sonuç olarak bu çalışma, Bektâşîliğin, onun temel kaynaklarından olan Erkânnâmelerin ve bu eserlerin Bektâşîlik üzerindeki etkilerinin anlaşılmasında önemli bir boşluğu dolduracaktır. Özellikle grup/mezhep fikirlerinin zaman içinde değişmesi gerçeğinden yola çıkarak, mezhebî metinlerin okunuşunda bu noktanın dikkate alınması bilimsel bir zorunluluktur. Bu çalışmada, Bektâşî Erkânnâmelerinin, sözü edilen husus göz önünde tutularak okunduğu ve zaman zaman bu noktaya dikkat çekildiği görülmektedir. Bektâşîliğin temel kaynaklarından olan Erkânnâmelerin bu şekilde bir okumayla tahlil edilip bilim dünyasına sunulması takdir edilmesi gereken bir husustur.