kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu
Toplam 18 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)

    Ibni hazm ve zahiri mezhebi

    İbni Hazm (384 456 H.)


    Asıl adı Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm b. Galib b. Salih b. Ebî Süfyan b. Yezid olup künyesi Ebu Muhammed´dir. O, eserlerinde kendisinden bu künye ile bahseder. Kısaca İbni Hazm denmekle meşhurdur. Babası Ahmed[2] Endülüs Emevî Devletinde mühim mevkii olan bir aileye mensuptur, İbni Hazm, kendisinin tran asıllı bir aileye mensup olduuğnu, îran menşeli olan dip dedesinin, Muaviye´nin kardeşi Yezid b. Ebi Süfyan´m azatlısı bulunduğunu söy-ler. Buna göre o, velâ´ (azatlı olma) yönünden Kureyşli, milliyet yö-nünden de İranlıdır. îbni Hazm, bu velâ´ sebebiyle Emevîlere fazla bağlılık gösterir, onları sevmeyenleri sevmez ve dostlarına karşı dostluk gösterirdi. Bu, İbni Hazm´in en bariz sıfatı olan vefakârlı-ğından ileri geliyordu.

    Îbni Hazm, nesebine dil Uzatanlara asla hak vermez. Ebu Mervan b. Hayyan, İbni Hazm´in soyca îranlı oluşunu inkâr etmiş ve tam olarak soyunun belli olmadığını söylemiştir. Ona göre bu aile-nin durumunu yükselten îbni Hazm´in babası Ahmed´dir. Fakat biz, İbni Hazm´in kendi nesebi hakkında verdiği bilgiyi yalan sayamayız. Çünkü o, kendi soyunu herkesten daha iyi bilir. Ailesi, Emevî hane-danına hizmete devam etmiş, Emevîler Endülüs´e geçip bir devlet kurdukları zaman bu aile de onlarla birlikte buraya gelmiştir.

    İbni Hazm´in dip dedesi, Yezid b. Ebî Süfyan ile velâakdettiği-ne göre, onun ailesi çok eski tarihlerde îslâm Dinini kabul etmiştir. İbni Hazm´in Hristiyan bir aileye mensup olduğuna ve ailesinin ya-lan bir tarihte müslümanliğı kabul ettiğine ve Leble´nin Arap ol-mayan unsurlarından olduğuna dair îbni Hayyan´ın ileri sürdüğü iddia önemsizdir.[3]



    Doğumu Ve Gençlîğî


    Araştırıcı, hiçbir ilim adamının kendi doğum tarihini kesin ola-rak belirttiğini göremez. Fakat îbni Hazm, kendisinin doğum tari-hini yalnız günü, ayı ve yılı ile değil, tam saati saatına tesbit etmiş-tir. Îbni Hazm kendisi, Kadı Şâid´e[4] 384 H. yılı Ramazan ayının son günü, şafak söktükten sonra ve güneş doğmadan önce dünyaya gel-diğini yazmıştır. Bu, mensup olduğu ailenin çocuklarımn doğumu-na çok önem verdiğini gösterir. Elbette bu da fikrî bir terakkinin eseridir.

    İbni Hazm, o çağda hem Avrupa´nın ilim merkezi olan, hem de bağrında ilim, marifet, ümran ve medeniyyet hazinelerini taşıyan ve islâm´ın medeniyyet merkezlerinden biri bulunon Kurtuba´nın doğu kesiminde dünyaya gelmiştir.

    İbni Hazm, devlet katında büyük mevkii olan zengin bir aile muhitinde büyümüştür. Fakat o, mevki´ ve mal peşinde koşmamak ve ilim tahsil etmekle yükselmiştir, ilmi, bizzat ilim olduğu için tah-sil etmiştir. Rivayet edildiğine göre îbni Hazm el-Muvatta´ı şerheden el-Bâcî[5] ile bir münazarada bulunmuştur. «Nefhu´t-Tib»´de bu münazara şöyle anlatılır:-

    el-Bâcî;

    «Benim ilim tahsilindeki himmetim senden daha büyüktür. Çünkü sen, ilmi altından yapılmış lâmba ışığında ve her türlü im-kânlar içerisinde tahsil ettin. Ben ise onu, çarşıdaki kandilin ışığı al-tında tahsil ettim.» dedi.

    İbni Hazm de;

    «Bu söz senin lehine değil aleyhinedir. Çünkü sen ilmi, ha-lini benim halime çevirmek için tahsil etmişsin. Ben ise onu, bildi-ğin ve söylediğin şartlar içerisinde tahsil ettim. Onunla sadece dün-ya ve ahrette ilmî bir yüceliğe erişmek istedim» dedi.[6]

    İbni Hazm, İşte böyle yüksek ve zengin bir ailede doğup büyü-müştür. O, önce Kur´an-ı Kerîni´i hıfzetmiştir. Kendisi, Kur´an´ı ev-lerinde hıfzettiğini ve O´nu kendisine kadın yakınlarıyla cariyelerin hıfzettirdiğini söyler.[7]

    Bu kadınlar, îbni Hazine okuyup yazmayı ve güzel yazı (Hat) sanatını öğrettikleri gibi, onun yalnız eğitim ve öğretimiyle uğraş- mamışlar, aynı zamand ı onu çucukluk ve gençlik çağının şiddetli fitnelerinden korumak çin çok titizlik göstermişlerdir. Kendisi bu hususta şöyle der:

    Ben, çocukluk ateşi ile gençlik.şirretinin alevlendiği,, delikan-lılık çağının insanı" aldattığı sırada kadın ve erkek gözcülerin ya-nında kapalı idim. Nefsine hâkim olup aklım yetince Ebu´l-Hasan b. Ali el-Fasi´nin yanıncia kaldım. Bu zat, dünyaya karşı zühd sa-hibi olma ve ahiret için çalışma, takva ve sağlam bir ibadet bakı-mından kendisinden öncekilerden âlim, âmil ve akıllı idi. Onun özürlü olduğunu zannederdim. Çünkü o, hiç evlenmemişti. îlim, amel, dindarlık ve takva bakımından onun bir benzerini görmedim. Allah, benî ondan çok faydalandırdı. Ben, kötülüğün ne demek olduğnu, günah işlemenin fenalığını ondan öğrendim. Ebu´l-Hasan Allah, ona rahmet eylesin hak yolunda [8]ölmüştür.[9]

  2. #2
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Refahtan Sıkıntıya Doğru


    İbni Hazm, câriye ve kadınların eğitimi, erkek ve âlimlerin öğ-retimi ile yetişmiştir. Öncekiler onun duygularını kontrol etmişler, ona Kur´an, hadis ve ince zevki Öğretmişlerdir, Sonrakiler de fikri, kalbi ve ruhu ile onu âhiret işlerine sevketmişîerdir.

    İbni Hazm´in hayatı mesut bir hayat idi, çetin değildi. Yani o, huzurlu ve refahlı bir hayata sahipti. İbni Hazm´in bu hayatı böyle devam etseydi, belki o,-güçsüz ve önemsiz bir şahsiyet olurdu. Çün-kü refahlı bir hayat, ahlâkî yönden gevşeklik meydana getirir ve ki-şileri arıklaştırır.

    Allah Teâlâ, İbni Hazm´in muhaliflerini şiddetli müdafaası ile kayaya çarpılmış yüzler gibi şaşkına çeviren bir şahsiyet ve karak-ter olarak ortaya çıkmasını takdir etmiştir. Allah, onu saadet-ve refah ile imtihan ettiği gibi maddî sıkıntı ile de imtihan etmiştir, îbni Hazm, onbeş yaşında iken ailesinde büyük bir sıkıntı belirmiş ve içinde bulunduğu refah, sefalete çevrilmiştir. Bundan sonradır ki ailesi ıztırap kadehini tatmıştır. Çünkü, babası Endülüs Emevî ha-nedanı vezirlerinden idi. Hişam el-Müeyyed (öl. 403 H.) tahta geç-tiği zaman çocuktu.[10] Birçok şiddetli karışıklıklar çıkmıştı. Bu sırada Endülüs Emevî Halifesi, mânâsız bir isimden ibaret olmuştu. Bundan sonra Emevî hanedanı mensupları arasında şiddetli taht kavgaları başgöstermiştir. Bu konuda sözü İbni Hazm´e bırakalım. O, ailesinin maruz kaldığı durumu büyük bir tasvir gücüne sahip olan kalemiyle anlatırken şöyle der:

    «Emiru´l-Mü´minîn Hişam el-Müeyyed tahta çıktıktan sonra bir-çok felâketlere uğradık. Onun devlet erkânının tecavüzlerine ma-ruz kaldık. Zindana atılma, sürgün edilme ve ağır para cezasına çarptırılma gibi şeylerle imtihan edildik. Fitne, alabildiğine şiddet-lenip her tarafı sardı. Bu fitne, bütün insanları ve özellikle bizi, ve-zir olan babam ölünceye kadar bırakmadı. Biz bu haller içerisinde iken, Hicrî 402 yılı Zilka´de ayının bitmesine iki gün kala Cu-martesi günü ikindiden sonra babam vefat etti.»

    Sıkıntı ve felâketler, İbni Hazm´in yumuşak ruhunu olgunlaştırmış ve onu güçlü bir irade sahibi kılmıştır. Bu sırada İbni Hazm ailesinin yeni evleri yağma edihniş ve onlar da eski evlerine gitmek zorunda kalmışlardır. Daha sonra mihnet ve felâketler, kendilerini Endülüs´ün merkezi olan Kurtuba´dan Meriye´ye gitmeye mecbur etmiştir.[11]

  3. #3
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    İlmîn Yüceliğine Doğru


    İbni Hazm´in gençliğinin baharında ailesinin basma gelen felâ-ket, bu aileyi izzet ve ikbalden uzaklaştırıp sürgün ve mallarının talan edilmesine maruz bırakmıştır. Fakat onu, zenginlikten fakir-liğe düşürmemiştir. Çünkü, büyük bir kısmı gitmiş ise de, ellerin-de kalan mal yine de az değildi. Fakat, vezir oğlu İbn Hazm, kendi-si de vezir olarak yetişmek istiyordu. Çünkü o devirde veraset kanunu, kan ve şekil verasetine inhisar etmiyor, makam ve iş vera-setini de içine alıyordu.

    Bu felâketler, İbni Hazm´i yalnız ilme yöneltmiştir. O, yalnız ilimle yücelik duyardı. Gerçi hayatına bir ara siyaset de karışmış-tır. Fakat bu, geçici ve Emevîlere karşı gösterdiği vefakârlığın bir neticesi olmuştur.

    İbni Hazm ilme yönelmiştir. Ailesi de onun için ilim yolunu ko-laylaştırmıştır. O, küçük iken ilmi tatmıştı. Büyüdüğü zaman da ruhunda ilmin zevkini duyuyordu. Bu yüzden o, kendisini İlme ver-miştir.

    İbni Hazm, önce Kur´an ilmine, sonra hadis rivayetine ve din ilmine yönelmiş, bütün bu ilimlerde en yüksek mertebeye ulaşmış-tır. Daha sonra da fıkha yönelmiştir. Fakat gençliğinde kendisini ta-mamen fıkha vermemiştir. Ancak o çağda dil, hadis, Kur´an, hik-met ve felsefe gibi ilimlerde meşhur olan kimselerin kültürüne yete-cek kadar fıkıh öğrenmiştir.

    O, önce fıkhı, îmam Mâlik´in mezhebine göre öğrenmiştir. Çün-kü Endülüs ve Kuzey Afrikalıların mezhebi bu idi. Zehebî´nin «Tezkiratu´l-Huffaz»mda bir çağdaşından şöyle rivayet edilir: «Biz Be-lensiye (Valansiye)´de Mâlikî mezhebine göre okuyorduk. Bir gün Ebu Muhammed b. Hazm bizi dinledi ve hayret etti. Sonra hazır bu-lunanlara fıkha dair şeyler sordu. Kendisine verilen cevaplara iti-raz etti. Hazır bulunanlardan birisi ona; «Bu, senin şuradan bura-dan topladığın şeylerden değildir» dedi. Bunun üzerine Ibni Hazm, kalktı gitti. Evine varıp içeri kapandı ve hiç dışarı çıkmadı. Biray geçtikten sonra biz oraya gittik. îbni Hazm en güzel bir şekilde mü-nazara yaptı ve: ben hakka tâbi oluyorum, ictihad yapıyorum, hiç bir mezhebe bağlı kalmıyorum, dedi.»

    îbni Hazm önce Maliki mezhebine yönelmiş ve okuduğu hadis kitapları arasında el-Muvatta´ı da okumuştur. Fakat Mâlikî mezhe-bini incelerken hür olarak hareket etmeye çalışmış, diğer fıkhî mezheblerden üe bazı görüşleri almayı tercih etmiş ve herhangi bir mez-hebe bağlı kalmamıştır. Şüphesizdir ki bu sırada o, îmam Şafiî´nin «îhtilafu Mâlik» adlı kitabını okumuş, böylece onun îmam Mâlik´in usûl ve furû´a dair birtakım görüşlerini nasıl tenkit ettiğini görmüş-tür.

    Bu sebepledir ki, Mâlikî mezhebinden Şafiî mezhebine geçmiş-tir. Şafiî mezhebini incelerken Iraklılardan Abdurrahman b. Ebi Leylâ, îbni Şübrume, Osman el-Bettî, kıyas fakihlerinin başı Ebu Hanife ve onun talebeleri Ebu Yûsuf, Muhammed b. el-Hasen, Zufer b. el-Hüzeyl ve diğerlerinin mezhebleri hakkında bilgi sahibi olmuş-tur.

    Bu mezhebler arasında Şafiî mezhebi İbni Hazm´in hoşuna git-miştir. Belki de onun en çok hoşuna giden, Şafiî´nin nass´lara sım-sıkı bağlı kalışı, fıkhı nass´dan veya nassa hamletmekten ibaret sa-yışı, istihsan ve masâlih-i mürseleye göre fetva verenlere şiddetli bir şekilde hücum edişi olmuştur. Çünkü Şafiînin ıstılahında istih-san, mesâlih´i de içine almaktadır. Şüphesiz İbni Hazm, Şafiî´nin «Ibtâlu´l-îstihsan» adlı kitabını da okumuştur.[12]

    Fakat İbni Hazm, Şafiî mezhebinde kısa bir zaman kalmış, Davûd ez-Zahirl gibi o da bu mezhebi bırakmıştır. Daha sonra tıpkı Dâvûd ez-Zâhirî gibi, Şafiî´nin istihsanı iptal etmek için kullandığı delillerin, kıyas ve bütün re´y şekillerini iptal etmeye elverişli oldu-ğunu kabul etmiştir.

    Üstelik Endülüs´te birbirini takibeden bir kısım alimler, Zahirî mezhebi için bir zemin hazırlıyordu. Bilhassa İbni Hazm´in hocası Mes´ul b. Süleyman, bu konuda önemli bir adım atmıştır. Bu zühd ve takva sahibi ilim adamı, bütün mezheblerin nass´lara uygun dü-şen görüşlerini seçiyor, nass´lara dayanarak hüküm çıkarmak için ictihad yapıyor ve nass´lardan başkasına itimat etmiyordu.[13]

  4. #4
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Geçici Olarak Siyasete Girişi


    Emevî hanedanı mensupları arasındaki çekişmeler sürüp gidi-yordu. Babası gibi İbni Hazm de, bu hanedana bağlı idi. Bu çekiş-meler devam ederken İbni Hazm, gençliğinde babasının kendisine tavsiye etmiş olduğu yolu benimsedi. Bu da, herhangi bir tarafı di-ğer bir taraf aleyhine desteklemekten uzak kalmak ve tam olarak kendisini ilme vermekti. Çekişmeler, Hammûd oğullarının tahtı ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bu Hammûd oğulları alevi idiler, Emevî-lerle aralarındaki mücadelede çok eski idi.

    Böyle bir netice, Emevî hanedanına bağlı olan îbni Hazm´i çok üzmüştür. Öte yandan îbni Hazm´in hem şahsı, hem de ailesi için baskı artmıştı. Çünkü İbni Hazm, Emevilere bağlılığı ile meşhurdu. Bu kez îbni Hazm, karşılaştığı baskıya sükunetle veya ilmî çalış-malarına devam etmekle mukabelede bulunmadı. Aksine o, diğer baskıya uğrayanlarla birlikte Emevîlerden, hak sahibi olduğunu id-dia ederek, ayaklanan Murtaza Abdurrahman b. Muhammed´e ka-tıldı. Kendisi bu ktonuda şöyle der: «Emîru´i-Mü´minîn Murtaza Ab-durrahman b. Muhammed´in ortaya atılışı sırasında, Belensiye´ye gitmek üzöre deniz yoluyla hareket ettik ve orada ona katıldık.»

    İbni Hazm, bu Emevî emîrini desteklemeye başlamış, fakat onun bu yardımı uzun sürmemiştir. Çünkü adı geçen Abdurrahman, kuv-vetli bir orduya sahip olmadığı gibi, İbni Hammûd kadar siyaset ve tedbir âahibi de değildi. Bunun,için İbni Hammûd, Abdurrahman kendi adamlarıyla askerlerini toplamadan onu öldürmek için bit düzene başvurmuş ve Öldürtmüştür. Bunun üzerine ayaklanma, ola-yı sona ermiş ve adamları onun siyasî emelini gerçekleştirecek bir Inıvyet .gösterememiştir. Hattâ onlar .baskıya, sürgüne» esirlik va prangaya vurulmak gibi cezalara uğramışlardır.

    İbni Hazin, Abdurrahman´ın harekâtına katılmış, onunla birlik-te Gırnata´yı istilâ etmek üzere yürüyüşe geçen ordu ile sefere çık-mıştır.[14] Fakat Abdurrahman maksadını tamamlamadan öldürül-müştür. Böylece İbni Hazm, yenilgiye uğramış bir kimsenin akıbeti-ne maruz kalmış, esir edilmiş ve bir müddet esarette kaldıktan son-ra, 409 H. yılında serbest bırakılmıştır.[15]

  5. #5
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    İlim Mihrabına Dönüşü


    İbni Hazm, tekrar ilme dönmüş, durumu sıkıştığı zaman terkettiği ve altı yıl kadar uzak kaldığı Kurtuba´ya geri gelmiştir. Kendi-si bu konuda şöyle der: «Kurtuba´dan 404 yılı Muharrem ayının başında çıktım. Sonra oraya 409 yılı Şevval ayında geri geldim.»

    îbni Hazm, sıkıntılı anlarında sığmağı olan ilme tekrar dönmüş-tür. Önceki gibi yine fıkıh ve hadis çalışmalarına başlamıştır. Daha sonra bu çalışmalarına dayanarak, İslâmı müdafaa etmeye, Yahu-di ve Hristiyanların İslâm etrafında meydana getirdikleri şüphele-ri reddetmeye koyulmuş ve bu yönlerden İslama çok faydalı hizmet-lerde bulunmuştur.[16]

  6. #6
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Tekrar Siyasete Dönüsü


    İbni Hazm´in önceki tecrübesinden sonra siyasetten tamamen uzak olması gerekirdi. Fakat o, tekrar siyasete karışmıştır. Onu si-yasete sevkeden şey, Emevî hanedanına olan bağlılığı ve ailesine iyilikte bulunan bu hanedana yardım etmek arzusudur. Bu sırada Emevîlerden birisi ayaklanmış olup Kurtuba´lılar onu 418 H. yılın-dan 422 H. yılına kadar desteklemişlerdir. Ebu Muhammed îbni Hazm de hemen onun yardımına koşmuş ve ona vezir olmuştur. Ya-kut´un «Mu´cemu´l´Üdebâ» smda şöyle denilmektedir: «Fakîh Ebu Muhammed (îbni Hazm), Abdurrahman el-Mustazhir Billah b. Hi-şam´ın veziri idi... Daha sonra o, Hişam el-Mu´tedd Billah b. Mu-hammed b. Abdilmelik b. Abdirrahman en-Nâsır´m veziri olmuş-tur».

    Adı geçen Hişam´a Kurtuba Valisi İbni Cehver, 418 H. yılında bi´at etmişti. Hişam, Lâride´de idi. Burada üç yıl kalmış, sonra Kur-tuba´ya gelmiş ve 422 H. yılında hal´edilmiştir. Bu zat, Endülüs Emevî hükümdarlarının sonuncusudur. el-Makkarî onun hal´edilişi hak-kında şöyle der:

    «Ordu, onu, 422 H. yılında hal´etti. O da Lâride´ye kaçtı. 428 H. yılında öldü. Böylece Emevî devleti yer yüzünden silinip gitti. Mağrip´de hilâfet teşbihi dağıldı. Halifelerden sonra Tevaif-i Mülûk or-taya çıktı. Berberi, Arap, Mevâlilerden emir ve reisler her tarafa da-ğılarak ülkeyi paylaştılar.»[17]

    Hilâfet adına hükümran olan Emevî hanedanı yer yüzünden si-lindi. Bu hanedanın ortadan kalkışı, İbni Hazm´in kesin olarak ilme yönelmesine, kendisinin ve ailesinin bundan sonra siyasî nüfuz sa-hibi olmaktan ümidini kesmesine sebep oldu. Onun ilme dönüşü, İs-lâm için çok hayırlı olmuştur. Siyasî nüfuz bakımından ümit kırık-.lığına uğraması ise, vücutça hastalanmasına, ruhî bir perişanlığa düşmesine ve insanlardan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bu yüz-den İbni Hazm´in yazılarında daima bir hiddet göze çarpar.[18]

  7. #7
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Yaşayışı


    İbni Hazm, zenginlerin yaşayışına benzer bir hayat sürmüştür. Onun çiftlikleri vardı. Gerçi İbni Hazm, ailesinin bası mâli gelirin-den mahrum kalmıştır. Fakat bu, kendisini fakirliğe düşürmemiş veya o, zenginliğini kaybetmemiştir. Şu kadar ki İbni Hazm, kay-bettiği şeyleri acı acı ve üzüntü ile anlatır. Bir arkadaşına gönder-mek üzere kaleme aldığı «Tavku´I-Hamâme» adlı kitabının sonunda şöyle der:

    «Sen biliyorsun ki zihnim karışık ve gönlüm muztariptir. Çün-kü; biz yurttan uzak düşmüş ve vatandan kovulmuşuz. Zaman de-ğişmiş, sultanın zulmüne uğramışız. Arkadaşlar değişmiş, vaziyet-ler kötüleşmiş, günler bambaşka olmuş, bolluk gitmiş, yeni ve eski bir şey kalmamış, baba ve atalarımızın, kazandıkları yok olmuş, va-tanda gurbet başlamış, mal ve mevki´ gitmiş, bütün düşünce aile ve çocukları korumakla meşgul, âile yurduna dönme ümidi yok, za-man ile boğuşmak ve kaderdekileri beklemek çok acıdır. Allah, bi-zi ancak şekvası kendisine olanlardan etsin, bizi yine alıştığımız o nimete kavuştursun. Onun bize bıraktığı aldığından çoktur. İhsan-ları bizi kuşatmaktadır. Bize verdiği nimetler sayısız olup şükrü öde-nemez. Her şey onun lütuf ve ihsanıdır. Bizim kendi üzerimizde bir hükmümüz yoktur. Biz O´ndanız, dönüşümüz de O´nadır. Emanet olan her şey, emanet sahibine dönecektir. Önce de sonra da, başlan-gıçta da sonuçta da hamd O´nadır.»[19]

    Bu metinden anlaşılıyor ki İbni Hazm, zamandan şikâyet etmek-tedir. Fakat, bunda teslimiyet de vardır. Bu metin gösteriyor ki İbni Hazm´in elinde kalan malı ihtiyacından fazla olup kaybettiği mal kendisini maişet sıkıntısına düşürmemiştir. Belki şikâyet ettiği şey, mevkiini kaybedişidir. İşte tatmış olduğu acı budur. Bu ise; nüfuz-lu bir ailede doğup büyüyen ve sonra da bundan mahrum olan kim-selerin duyacağı şeydir. Bununla beraber İbni Hazm, dünya mev-kiine karşılık günümüze kadar kendisini ebedîleştiren ilim mevkiine sahip olduğu halde vezirlik ve saltanatlı günlerini unutamamıştır.[20]

  8. #8
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Seyahatleri


    Cennet misali Endülüs şehirlerinde İbni Hazm seyahatlere baş-lamış, nereye gelmişse orada kolayca oturma ve refahlı bir.yaşayış imkânına kavuşmuştur. O, bu seyahatleri sırasında kendi fıkıh ve görüşlerini yaymıştır. Arapçaya hâkim oluşu; hikmet, felsefe ve cedel metodlarmı bilişi, her yerde gençleri kendisine çekiyordu. Dolayısiyle gençler, İbni Hazm´in etrafını çeviriyor, görüş ve fikirleri de onları sarıyordu. İbni Hazm´in görüş ve fikirleri onların düşünce-lerinde gözle görülür bir tesir icra ediyordu. Bu seyahatler, İbni Hazm´in hem ruhunu huzura kavuşturuyor, hem de kendi fikrini yaymasına vesile oluyordu.

    İbni Hazm, bu seyahatlerinin birinde el-Bâci ile karşılaşmış ve aralarında fıkhî münakaşalar olmuştur. el-Makarrî, onların bu kar-şılaşmalarını naklederken şöyle der:

    «O, (el-Bâcî Endülüs´e) gelince îbni Hazm´in gözlerinde bir par-laklık görmüştür. Ancak İbni Hazm, mezhebin dışına çıkıyordu. En-dülüs´de onun ilmiyle kimse meşgul olmuyordu. Fakihler onunla mücadele etmekten âciz kalmışlardı. İbni Hazm´in görüşlerine câ-hil halktan bir zümre bağlanmıştı. Mayorka,adasına gelince ilmî sa-hada buranın reisi olmuş ve Mayorka´lılar ona . bağlanmışlardı. Ebu´l-Velîd (el-Bâcî) gelince halk bunu kendisine haber vermiş, o da İbni Hazm´in yanma varıp münazaraya tutuşmuş ve onun yan-lışlarını ortaya koymuştur. el-Bâcî´nin böyle onunla bir çok müna-zara meclisleri vardır.»[21]

    Bu münazaralar, İbni Hazm´in olgun bir yaşa gelmesinden son-ra, yani gençlik çağını aşıp orta yaşlarına ulaştığı zaman olmuştur. el-Bacî´nin Endülüs´e ancak, 440 H. yılında gelmiş olduğu tesbit edil-miştir. Buna göre işaret ettiğimiz münakaşalar bu tarihte cereyan etmiştir ki, İbni Hazm bu sırada elli yaşını geçmişti.

    îbni Hazm, birçok emirlerin yardımından mahrum olmuştu. Ona, ancak arkadaşları ve valilerden bazı bilginler destek oluyorlardı. İbni Hazm´in Mayorka adasındaki ikameti, buradaki ilmî riyaseti ve bura halkının kendisine hayranlığının sebeplerinden birisi, onun ar-kadaşı Ahmed b. Raşîk (öl. 440 H.)´in Mayorka valisi oluşudur. Bu vali, îbni Hazm´i desteklemekte ve ona yardım etmekteydi.

    Adı geçen valinin ölümünden sonra İbni Hazm´in durumu hü-kümet yanında zayıflamış, geldiği her yerde olduğu gibi burada da fakihler İbni Hazm aleyhinde tezahürata başlamışlardır, Bu mak-satla Ebu´I-Velid el-Bâcî´de,n medet umumuşlardır. Bunun üzerine el-Bâcî, İbni Hazm ile münakaşa etmiş ve İbni Hazm´in fikirlerini hazmedemiyenlerin iddiasına göre el-Bâcî onu yenmiştir.

    İbni Hazm Mayorka´dan münakaşada yenilmiş olarak değil, ken-disini destekleyen yardımcıyı kaybettiği için gitmiştir. el-Bâci´nin bu galibiyeti, hüccet ve burhana değil, bilâkis adamlarının sayıca çokluğuna bağlıdır.

    İbni Hazm´i fakihlerin suçladıkları şey; Mâliki mezhebine mu-halefet edişi, hattâ bu mezhebe saldırışı ve re´yi fıkhı bir metod ola-rak benimseyen fakihlerin büyük çoğunluğunun görüşlerini şiddet-le yere çalışıdır. Çünkü İbni Hazm, yalnız nass´lara dayanıyor, ken-di hesabına sadece nass´larm fıkıh olduğunu ve bunlardan başka bir fıkıh bulunmadığını söylüyordu. Ona göre aklın bu nass´ları anla-maktan başka bir vazifesi yoktur. Eğer akıl, nass´lardan ileri gider-se ortaya koyacağı şeylerin şer´î hüküm olması mümkün değildir.

    İbni Hazm, Mayorka´dan ayrıldı ve diğer Endülüs şehirlerinde dolaşmaya başladı. Kitaplarını da yanında taşıyordu. Dili ve kalemi son derecede keskin ve kuvvetli olan İbni Hazm, inandığı şeyleri şid-detle ve fütursuzca savunuyordu.[22]

  9. #9
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Kitaplarının Yakılışı


    İbni Hazm, Endülüs´te hayli dolaştıktan sonra 439 - 464 H. yılların-da iktidarda olan el-Mutazıd b. Abbâd´m hükümdarlığı zamanına rastlayan senelerini İşbiliye´de geçirmiştir.

    el-Mutazıd, artık ihtiyarlamış olan bu büyük âlime hiçbir saygı duymamıştır. Hattâ ona kin beslemiş ve ruhi bir ceza tatbik etmiş-tir ki, bir âlim için bundan daha fena bir ceza düşünülemez...İşte bu ceza, onun kitaplarını yaktırmak olmuştur. Şukadar ki birçok tecrübelerle karşılaştıktan, kaderin acı ve tatlı şerbetlerini içtikten sonra bu felâketin gelişi onu fazla üzmemiştir. Bunları ve adı geçen el-Mutazıd´m soyunu kısaca anlatmak istiyoruz: el-Mutazıd, Kadı Ebu´l-Kasım Muhammed b. îsmâîl b. Abbad el-Lahmî´nin oğludur, Abbad oğullan hanedanının kurucusu adı geçen kadıdır. îşbiliye´li-ler onu, Hammûd oğulları devrinde ve bu hanedanın zayıflaması üzerine emir olarak ilan etmişlerdir: Bu zat, İşbiliye ve çevresini, ulemâ ve ileri görüşlü kimselerden seçilerek kurulan bir şûra mec-lisi ile idare etmiş, memleket işlerini, 439 H. yılında ölünceye kadar güzel bir şekilda yürütmüştür.

    Bundan sonra işbaşına gelen oğlu el-Mutazıd, şûra meclisinden yardım görerek babasının yolunu takip etmiştir. Fakat birden bire istibdat hevesine kapılmış ve şartlar da kendisine yardım etmiştir. Lâkin o, bu istibdat fikrini nasıl gerçekleştirecekti Babası, gücünü millet tarafından seçilen bir meclisin iradesinden alıyordu. O, iktit darı eline aldığı zaman Emevî ve Abbasîlerde olduğu gibi soyca her hangi bir hilafet hanedanına mensup değildi. Bununla beraber o, bu makamı ele geçirmesinde beis görmemişti. Çünkü, iktidarı Eme-vi halifelerinden Hişam b. el-Hakem el-Müeyyed´den aldığını ve bu zatın hâlen yaşadığını iddia ediyordu. Halbuki adı geçen Hişam, 422 H. yılında ölmüştü. Söylendiğine göre yukarıdaki iddia, el-Mu´tazıd´-ın babası olan kadı (Ebu´l-Kâsım Muhammed b. İsmail tarafından ortaya atılmıştır. Ekseriyetin kanaatma göre işe, bu iddiayı el-Mu´ta-zıd kendisi ortaya atmıştır.

    Böyle bir uydurmaca karşısında İbni Hazm susamazdı. Bu iddia onun bağlı olduğu insanları ilgilendiriyordu. Bu sebepten o, «Naktu´l-Arûs» adlı küçük eserinde keskin diliyle bu iddianın iç yüzünü or-taya dökmüştür. îbni Hazm, bu eserinde şöyle demektedir:

    «Öyle bir uydurmaca ki, tarihte bunun misli görülmemiştir. Hi-şam b. el-Hakem el-Müeyyed´in ölümünden 22 sene sonra Husrîler-den bir adam çıkıyor ve kendisinin Hişam olduğunu iddia ediyor, kendisine bi´at ediliyor, bütün Endülüs minberlerinde muhtelif, zamanlarda onun adına hutbeler okunuyor, onun için kanlar, dökülü-yor ve ordular birbirine giriyor.»[23]

    İşte el-Mu´tazıd veya babası, adı geçen Hişam namına hüküm-darlık yapıyorlardı. İbni Hazm ise bunların iddiasını açıkça çürütüyordu. el-Mu´tazıd da şiddetli ve katı kalbli bir insan olup gayesini gerçekleştirmek için onu yolundan hiç bir duygu alıkoymuyordu. Hattâ o, bu yolda oğlunun kendisine suikast hazırladığını öğrenince onu dahi öldürtmüştü. el-Mu´tazıd, kendisinin aleyhinde atıp tutan kör bir şahsın malını müsadere etmiş, o da Mekke´ye kaçıp Beytu´l-Haram´da el-Mu´tazıd´a beddua ederek yine aleyhinde bulunmuştur. el-Mu´tazıd da birini gönderip onu zehirleterek öldürtmüştür.

    îbni Hazm´in kitaplarını yaktıran İşbu el-Mu´tazıd´dır. Fakat, bu işi nasıl gerçekleştirmiştir Her yerde âlimler, îbni Hazm´in görüşle-rine karşı tahammülsüzlük gösteriyorlardı. Bilhassa onun İmam Mâlik´in görüşlerine hücum edişi, Şark ve Garb fakihlerinin büyük ço-ğunluğuna aykırı bir içtihad metoduna sahip oluşu düşmanlarını artırıyordu. Yukarıda gördük ki, Îbni Hazm, Mayoçka´dan âlimlerin gazabına uğrayarak uzaklaşmıştı. Elebette îşbiliye´de de böyle bir gazabla karşılaşacaktı.

    Burada, bu büyük âlimin inancı uğruna karşılaştığı iki çeşit ga-zabın mevcudiyetini görüyoruz:

    1 Âlimlerin gazabı,

    2 Emîrin gazabı.

    Çünkü İbni Hazin, Emîrin kendisinin veya babasının ortaya at-tığı Hişam adına hükümet iddiasını ibtal ederek, onun iktidarını çü-rütüyordu. Emîr, bunun intikamını elbette alacaktı. O, bunu gerçek-leştirmek için âlimleri müdafaa kisvesine büründü ve İbni Hazm´in kitaplarını yaktırdı. Zira âlimler, onun kitaplarını tanımıyorlardı. Îbni Hazm için kitaplarının yakılması en büyük işkence sayılmıştı. Fakat o, bu ruhî işkencenin altında kalacak bir kimse değildi... O, muarızlarının, kâğıtları yaktıklarını, aslında kitaplarından hiçbir şey yakamadıklarmı söylemiştir.

    Bundan anlaşılıyor ki, îbni Hazm´in kitaplarının bütün nüsha-ları yakılmamıştır. Çünkü talebeleri, her yerde onun kitaplarını mu-hafaza ediyorlar ve nüshalarını çoğaltıyorlardı.[24]

  10. #10
    Escobar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Kurucu Admin
    Üyelik tarihi
    29.Haziran.2014
    Mesajlar
    6,641
    Mentioned
    4202 Post(s)
    Tagged
    87 Thread(s)
    Leble´dekî Çiftliğine Dönüşü


    Alimler, îbni Hazm´in ilmine karşı çekemezlik göstermişler, emirler de onun ahlâkını ve kuvvetli cesaretini hazmedememişlerdir. Îbni Hazm bundan dolayı çok yer dolaşmış, ilmini gençler ara-sında yaymış ve her yerde âlimlerin kin ve kıskançhklanyla karşı-laşmıştır. Emirlerden onu destekleyen çok az olmuş; ekseriya emir-ler ona değil, âlimlere yardım etmişlerdir. Îbni Hazm´i öyle güç bir duruma sokmuşlardır ki nihayet o, ailesinin Kurtuba´ya gelmeden önceki memleketi olan küçük bir köye[25] sığınmıştır. Burası Leble bölgesinde olup orada Îbni Hazm´in bir çiftliği vardı. O, kendisini burada sükûnet ve huzur içerisinde ilmî araştırmalara vermiştir. Fa-kat, bir çok eserlerinde görüldüğü gibi devamlı bir üzüntü içindeydi. Yanına gençler gelip onu dinliyorlar ve kendisinden ilim tahsil ediyorlardı. İbni Hayyan bu konuda şöyle der:

    «Melikler (Emirler), Îbni Hazm´i kendilerine yakın yerlerden uzaklaştırıyorlar ve memleketlerinden sürüyorlardı. Nihayet onu yalnızlığa mahkûm ettiler. O da, Leble çölündeki memleketinin top-rağını tercih etmiş ve burada 456 H. yılında ölmüştür. İbni Hazm, bu-rada tamamen serbest idi. Onların (âlimlerle emirlerin) kendisiyle bir ilgisi yoktu. O, memleketin vahalarından kendisine gelen ve on-dan umumi olarak istifade etmek isteyenlerle hiçbir şeyden korkma-yan genç talebelerine ilmini öğretiyordu. Onlara hadis rivayet edi-yor, fıkıh anlatıyor ve bunları yetiştiriyordu. O, ilimle meşgul olma-yı, telife devamı ve çok eser yazmayı elden bırakmıyordu.»[26]

    Kısaca, İbni Hazm sürgün edilmiş fakat, ilmi gizlenememiştir, İbni Hazm´i sürgün edenler ve nihayet onu köyünde oturmaya mec-bur kılanlar, ondan fışkıran ilim nurunu söndürmek istemiştir. Al-lah da bu ilmi tamamlamayı murad edip öğrenmek isteyenlere onu müyesser kılmıştır. Tarih, îbni Hazm´i sürgün edenlerin adını silmiş-tir. Onun ismi ise bütün müslüman âlimleri, hattâ bütün insanlar arasında olanca parlaklığı ile yaşamaktadır.

    İbni Hazm, mal ve büyük bir nüfuza vâris olmuş, vezirlik maka-mına gelmiş, fakat bunlann hepsi tarih içinde kaybolup gitmiş, sa-dece onun âlimlik sıfatı, tarihin karanlıklarını yararak günümüze kadar [27]gelmiştir.[28]



    Şahsiyet Ve Karakteri


    İlim adamının kabiliyet ve istidatları, onun ilmî şahsiyetini mey-dana getiren ilk unsur ve ilk kaynaktır.

    Allah, İbni Hazm´e ilim nurundan faydalanması için gerekli sı-fatları ihsan etmiştir. Bu sıfatların başında onun güçlü bir hafızaya sahip oluşu yer alır. O, Peygamber (S.A.V.)´in hadislerini kolayca hıfzetmiş ve bu konuda büyük hafızlar mertebesine yükselmiştir. Peygamber (S.A.V.)´in hadislerinin yanında sahâbi ve tabiilerin fet-valarını da hıfzetmiştir. Çağdaşları onun güçlü hafızasına ve geniş ihatasına hayran kalmışlardır.

    îbni Hazm, böyle bir hafıza gücüne sahip olmakla beraber, sürat-i intikal ve hazır cevaplılık bakımından da mükemmeldi. İhti-yaç duyduğu zaman buluşları kendiliğinden meydana çıkar, müca-dele ve münazaralarda ona yardımcı olurdu. O, hem hasımlarını, hem de onları destekleyen emirleri perişan ederdi.

    Bu ilmî iki meziyetinin yanında Ibni Hazm, derin bir tefekkür sahibi olup mânâ ve hakikat denizlerine dalardı. Biz bunu, onun İs-lâm fırkalarını, din ve mezhebleri incleyişinde açıkça görebiliriz. Keza, bunu, insan ruhlarını aşk yönünden derin bir şekilde tahlil eden «Tavku´l-Hamâme»[29] adlı eserinde görebiliriz. «Müdâvâtu´n-Nufûs»[30] adlı eserinde de onun bu tefekkürünü bulmak mümkün-dür. Hattâ bu son eseri, insan nefsini tahlil bakımından onun tefek-kür derinliğini daha iyi göstermektedir. Kendilerini beğenenleri tas-vir ederken o, cidden takdiri değer... İbni Hazm birine, kendisini in-sanlardan üstün görüş sebebini sorar ve neticeyi şöyle anlatır:

    «Bir kimsenin kendisini üstün görüşünün ve insanları küçümse-yişinin sebebini yumuşaklıkla sordum. Onun: ben, hürüm hiç kim-senin kölesi değilim, sözünden başka bir şey söylemediğini gördüm. Ona; gördüğün insanların çoğu bu fazilette seninle eşittir; onlar da senin gibi hürdürler, dedim. Onda daha fazla bir şey bulamadım. Bundan sonra, bu gibi insanların hallerini ve bu hallere bağlılıkla-rını araştırmaya koyuldum. Bu hususta onların böyle bir gurura ka-pılmalarının sebebini öğrenmek için yıllarca düşündüm. Hâlâ da on-ların hallerinden, maksat ve sözlerinden ortaya çıkan ruhlarındaki gizli şeyleri araştırıyorum. Neticede onların üstün bir akla ve esas-lı bir görüşe sahip oldukları anlaşıldı. Eğer zaman, onların ayakla-rını bıraksa ve imkân bulsalar, memleketleri güzel bir şekilde idare ederler. Kendilerinin diğer insanlardan üstün oldukları anlaşılır. On-lar, mal sahibi olsalar bunu gayet güzel idare ederler. îşte böyle im-kânlardan yoksun oldukları için kendilerini kibir ve gurur istilâ et-miştir»[31]

    Allah, İbni Hazm´e İşte bu aklî kabiliyetleri ihsan etmiştir. İbni Hazm, bu kabiliyetlerinin Allah vergisi ve ilâhî bir nimet olduğuna, bunun için Allah´a hakkıyla şükretmesi gerektiğine; eğer o, Allah´a şükretmezse bu nimetleri veren Allah´ın onları geri alması tehlike-siyle karşılaşacağına inanırdı. Bu sebepten İbni Hazm, kabiliyet ve istidatlarıyla gurur duyan ve insanlara üstünlük satan kimseleri kınardı. O, Allah kendisinden razı olsun bu konuda şöyle der: «Eğer sen ilmine hayranlık duyuyorsan, bil ki, bu ilimde senin herhangi bir fonksiyonun yoktur. O, sadece Allah vergisidir. Onu sana Allah vermiştir. Buna Allah´ı gazaplandıracak bir şeyle karşı-lık verme. Bakarsın ki Allah onu, imtihan ettiği bir şey vasıtasıyla unutturuverir. Böylece bildiğin ve, öğrendiğin her şeyi kaybedersin. İlim, zekâ, her türlü istidlal ve doğru araştırma sahibi olan Abdulmelik b. Turayf bana şöyle haber verdi: Ben büyük bir hafızaya sa-hip olup hemen hemen işittiğim hiç bir şeyi unutmaz ve bunların tekrarına ihtiyaç duymazdım. Bir defa deniz yolculuğuna çıkmış-tım. Bu sırada geçirmiş olduğum şiddetli bir korku hâfızamdaki şey-lerin çoğunu unutturdu ve hafıza gücümü fena şekilde bozdu. Bun-dan sonra sahip olduğum hafıza ve zekâyı bir daha bulamadım. Ben (İbni Hazm) de, bir hastalığa yakalandım. İyileştiğim zaman hâfı-zamdaki bir çok şeyleri kaybettim. Bunlara, ancak yıllardan sonra kavuşabildim.»

    İbni Hazm böyle bir İmanla ilme yönelmiş, bunu izzet ve şere-fin esası olarak kabul etmiş ve bundan bol bol nasibini almıştır. Ay-nı zamanda o, ilme ihlas ile yönelmiştir. Esasen îhlas, İbni Hazm´in sıfatlarının en seçkini idi. îhlas, hikmetin nuru ve hakikatin yolu-dur.

    İbni Hazm´în sahip olduğu belli başlı sıfatı açık sözlülüğü idi. Onun bu sıfatının teşekkülünde en büyük rolü oynayan ihlasıdır. O, hak olduğuna inandığı şeyi, neticesi ister iyilik ister kötülük olsun, açıkça söylerdi. Çağdaşları onun söz ve kalemle görüşlerini ilân ederken çok şiddetli olduğunda ittifak etmişlerdir. Nitekim kitapla-rı buna şahitlik etmektedir. Hattâ çağının âlimleri, İbni Hazm hak-kında; O, ilmi öğrenmiş, fakat ilmin siyasetini öğrenememiştir, demişlerdir.

    Îbni Hazm sarahat (açık sözlülük) bakımından böylesine şid-detli olduğu halde zararsız şeylerde insanlarla anlaşmanın zarure-tine inanırdı. Allah´ın gazabına sebep olmayan şeylerde insanlarla dostça münasebetler kurardı. Aksi takdirde muhalifini, Allah´ın rı-zâsını kazanmak için taştan taşa çalardı. İbni Hazm´in bu hususta-ki şu satırlarını birlikte okuyalım:

    «Arkadaşa muhalefet´den, az - çok dünya ve âhiretine zararı olma-yan şeylerde zamanın insanlarına muarız olmaktan sakın. Çünkü sen ezâ, nefret ve düşmanlık kazanırsın. Belki de bu hiçbir fayda sağlamadığı gibi, büyük bir zarara sebep olur. Eğer senin için halkın veya hakkın düşmanlığını kazanmaktan başka çare olmazsa insan-ları gücendirip düşmanlıklarını kazanmayı tercih et, Rabbını gazaplandırıp hakka düşman olma!»[32]

    İbni Hazm, İşte bu duyguların gerçek timsali idi. O, çağındaki âlimlerin çoğuna karşı sadakatla sevgi gösterirdi. Bu âlimlere gön-derdiği mektupları sevgi, kardeşlik ve insanlara karşı beslediği ya-tkınlık ve kendisiyle düşüp kalkanlara gösterdiği iyi muaşeret ifade-leriyle doludur. Nihayet âlimlerin birçoğu ile ihtilâfa düşmüş, onlar kendisine karşı şiddetli bir muhalefet göstermişlerdir. Bunların bir kısmı, emîrleri(tahrik işinde büyük bir rol oynamıştır. İbni Hazm de bunlara çok kızmış, bunlarla, açık sözlülüğün ötesinde şiddet ve hiddetle mücadele etmiştir.

    Şüphesiz İbni Hazm´in böyle derin anlayış ve idrak sahibi olu-şunun yanında mizacında bir hiddet vardı. Bunun içindir ki o, mü-cadelelerinde çok sert ve keskin bir dil kullanırdı. O, ekseriya mu-halif olduğu kimselerin görüşlerini tenkit ederken «şenî» kelimesi-ni kullanırdı. Meselâ; bu şenî´ bir yanlıştır, derdi. Bilginlerin hiddet-li olmaları aslında hoş bir şey değildir. Fakat, İbni Hazm´in böylesi-ne bir hiddete sahip oluşunun sebebini araştırmak gerekir. Biz bu konuyu araştırırsak şu iki hususla karşılaşırız:

    1 İbni Hazm, emirlerin ve onları tahrik eden âlimlerin kendisine kötülük düşündüklerini hissediyordu. Unlar, kendisine liken-ce edilmesini İstiyorlar, hattâ fiilen onu işkenceye maruz bırakıyor-lardı. İşte bu durum, İbni Hazm´in ruhunda şiddetli bir ıztırap do-ğurmuştur. Bu yüzden o, âlimlerden nefret ediyor ve onlardan şid-detli bir şekilde intikam almak istiyordu. Bir âlim İçin, töpyekûn emeklerinin mahsulü olan eserlerinin halkın gözleri önünde yakıl-masından daha büyük bir işkence düşünülebilir nü İşte bu, İbni Hazm´i hilimden uzaklaştırmıştır. Buna göre diyebiliriz ki; îbni Hazm´e düşmanlık besleyen emirlerin hileleriyle bunları tahrik eden âlimlerin tutumu, onun hiddetine sebep olmuştur.

    2 İbni Hazm, sahip olduğu sarahat (açık sözlülük) sıfatının bir icabı olarak, maruz kaldığı bir hastalığın kendisinde bir hiddet meydana getirdiğini itiraf eder ve şöyle der: «Ben şiddetli bir has-talığa yakalandım. Bu hastalık, dalağımın çok büyümesine sebep ol-du. Bu da, bende huzursuzluk, sıkıntı, sabırsızlık, heyecan ve hafilik meydana getirdi. Ben, huyumun değişmesini beğenmiyorum. Tabiatımın benden ayrılması hiç hoşuma gitmiyor. Bana göre dalak ferahlık mahallidir. O, fenalaşmca ferahlığın zıddı meydana çık-maktadır»[33]

    Bu, ince bir tahlildir. îbni Hazm burada ruhî zaafının sebeple-rini açıkça anlatmaktadır. Kendisini huzursuzluk ve huysuzlukla ni-telemekte ve bu hususta muhaliflerini vasıflandırırken gösterdiği şiddeti kendi nefsi için de göstermektedir.

    İbni Hazm hiddetinden böyle şikâyet ettiği halde, bunun bir kı-sım faydaları da olduğunu kabul eder. O, bir çok teliflerinin sebep-leri arasında hiddetli oluşunu da zikreder ve şöyle der: «Ben, câhil-lerin sıfatı olan hiddetten büyük menfaat gördüm. Bu benim tabia-tımı ateşinleştirdi, hafızamı alevlendirdi, fikrimi cevvalleştirdi ve heyecanımı artırdı. Bunlar da, faydalı birçok eserlerin telifine se-bep oldu. Onlar, benim sükûnetimi bozmasalar ve iç âlemimi deşmeaelerdi bu eserlerin çoğu ortaya çıkmazdı»[34]

    İşte İbni Hazm´in hiddetinin böyle bir takım faydalı neticeleri olmuş ve şiddetten böyle bir nur fışkırmıştır. Onun hiddeti, insan-lara söz veya ilim yönünden üzücü gelmişse de, neticesi güzel olmuş-tur.

    İbni Hazm´in yetişme tarzı, ailesinin mazisi, ruhî temayülü ve basit şeylerden uzak oluşu, onun izzeti nefis sahibi olmak gibi en bariz sıfatının teşekkülüne yardım etmiştir. O, izzeti nefis sahibi idi. Çünkü izzetli bir millet içinde yetişmiştir. Ayrıca, o, ihlas ile sa-dece ilme sığınmıştır ki bu da, hakkıyla izzeti nefis sahibi olmak isteyen kimsenin sığınacağı bir kaledir. Onun izzeti nefsi sağlam bir cevherden doğmaktadır. Hâdiseler, ancak bu cevherin daha fazla panldamasma sebep olmuştur. O, hapis ve sürgün edilmek gibi iş-kencelere uğradığı zaman bile zaaf ve perişanlık göstermemiştir. Ha-yatın tatlı ve acı şeylerini tatmıştır. Tatlı ve lezzetli şeyler, Ibni Hazm´i izzeti nefsine aykırı blan mevki´lere sürüklememiş, hayatın ıstırapları, da onu zillete düşürmemiştir.

    İbni Hazm´in izzeti nefis duygusunu geliştiren üç husus vardır:

    1 İbni Hazm, ömrünün çoğunu siyasetten uzak geçirmiştir. Siyasete girişi, ancak Emevî hanedanına olan bağlılığının neticesi-dir. Siyasete girişi de, siyasetten uzak kalışı da izzeti nefsinden ile-ri gelmektedir, Siyasetle uğraşan kimsenin ruhunda bir hırs mey-dana gelir. İnsanların birbiriyle boğuşmaları, hırsların şimşekleri, altında cereyan eder. Bir Arap atasözünde: «Hırslar, insanların bo-yunlarını büktü.» denilmektedir Ebu Muhammed İbni Hazm, siya-seti terkedip ilme döndüğü gün izzeti nefsin muhkem kalesine sı-ğınmış oldu.

    2 Allah, îbni Hazm´e öyle bir güç ve fikri bir istidat vermiştir ki o, bunlar için daima Allah´a hamdederdi. Âlimler, İbni Hazm´e karşı emirleri tahrik ettikleri zaman o, kendisinin hak ve ruh bakı-mından onlardan kuvvetli oldıiuğnu hisseder, emirlerin asla kendi-sinden üstün olmadığını görürdü. Çünkü kendisi de onların işgal ettiği mevkilerden gelip geçmişti. Eğer kendisi de onlar gibi yumu-şak davransa ve rengi, gayesi ve vâsıtası ne olursa olsun siyâsete razı olsaydı aynı mevki´lere yine gelebilirdi.

    3 Ibni Hazm, Allah´ın kendisine ihsan ettiği bir bolluk için-de idi. İhtiyaç, hırs ve zaaf kendisini ezmemişti. O, daima Allah´a gü-venirdi.

    İbni Hazm´in ahlâkî ve içtimâi sıfatlarının başında vefakârlığı gelir.´ Vefakârlık onun ruh cevheridir. O, hem hocalarına, hem ar-kadaşlarına, hem de kendisiyle ilgisi olanlara karşı vefalı idi. O, her zaman bu vefakârlığı ile öğünür ve şöyle derdi:

    «Ben, bu sözü Öğünmek için söylemiyorum. Ancak Allah´ın ta-lim ettiği edebe uyarak söylüyorum, Allah şöyle buyurur: «Bunun-la beraber, Rabbi´nm nimetini durmayıp söyle!»[35] Yüce Allah, bana velevki bir defa olsun, karşılaştığım kimselere daima vefakârlığı, velevki bir defa olsun, konuştuktan sonra benden ayrılan herkesin hakkını korumayı ihsan etmiştir. Bunun için ben Allah´a şükür ve hamdeder, O´ndan bunları artırmasını dilerim. Bana göre zulümden daha ağır bir şey yoktur. Andolsun ki nefsim, aramızda en az bir hak bulunan kimseye, isterse onun bana karşı davranışı kaba ve su-çu çok olsun, zarar getirmeyi düşünmeme asla müsaade etmemiştir. Dolayısıyla, bana pek çoğu kötülük etmiş, fakat ben daima kötülüğe iyilikle karşılık vermişimdir. Bunun için Allah´a çok şükürler ol-sun»[36]

    Bu sözleri, İbni Hazm Tavku´l-Hamâme´sinde hayatının revnaklı günlerinde, yani nüfuz ve kudretli olduğu zamanlarda yazmıştır.Fakat kendisi, kötülük etme hastalığına asla yakalanmamıştır. O, durum ne olursa olsun, vefakârlıktan ayrılmazdı. Karşılaştığı her-hangi bir ıztırap, işkence ve baskı sebebiyle vefasızlık etmişse, bu geçici olup onun asıl seciyesinde böyle bir şey yoktur.[37]

Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 2 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 2 misafir)

Benzer Konular

  1. Ahmed ibni kemal paşa.
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Osmanlı Devlet Adamları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 23.Ekim.2017, 22:33
  2. SÎA mezhebi
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Mezhepler Tarihi
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Mart.2017, 19:38
  3. Mü'mine güzellik yaraşır ( Zahiri Degil )
    Konu Sahibi Sır Forum Dini Hikayeler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 18.Ocak.2017, 15:49
  4. Dâvûd Ez-Zâhiri ve Mezhebi
    Konu Sahibi Escobar Forum Mezhepler Tarihi
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 01.Nisan.2015, 00:43
  5. SÎA mezhebi
    Konu Sahibi Escobar Forum Mezhepler Tarihi
    Cevap: 1
    Son Mesaj : 31.Mart.2015, 22:44

Bu Konu için Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort