İmam Ahmed B. Hanbel (164 241 H.)
Doğumu Ve Gençliği
Tahsilî
Hadîs Tahsili İçin Yapmış Olduğu Seyahatler.
Hokka Ve Kalem İle Mezara...
Fıkha Doğru.
Ahmed B. Hanbel Farsça Bîlir Miydi .
Ahmed B. Hanbel´in Hadîs Rîvayetîne Ve Fetva Vermeye Başlayışı
Mihneti, Mihnetinin Sebep Ve Devreleri
Kur´ân´ın Yaratılmış Olup Olmamasıhakkında Ahmed B. Hanbel Ve Diğerlerinin Görüşleri
Ahmed B. Hanbel´in Yaşayışı
Halîfelerin İhsanlarını Ve Vazife Almayı Reddedişi
Şahsiyet Ve Karakteri
1- Hafızası
2- Sabır Ve Tahammülü.
3- Nezâheti
4- İhlâsı
5- Heybeti
6- İyî Muaşereti
Ahmed B. Hanbel´in Görüşleri
İman Hakkındaki Görüşü.
Büyük Günah İşleyenler Hakkındaki Görüşü.
Kader Ve İnsanın Fiilleri Hakkındakî Görüşü.
Allah´ın Sıfatları Hakkındaki Görüşü.
Siyaset Hakkındaki Görüşleri
Ahmed B. Hanbel´in Hadîs Ve Fıkhı
El-Müsned.
Ahmed B. Hanbel´în El-Müsned´î Rivayetteki Metodu.
El-Müsned´de Zaîf Hadîs Var Mıdır .
Ahmed B. Hanbelin Fıkhı
İcmâ´
Kıyas.
Masâlîh.
İstihsan.
Zerâyi
İstishâb.
Hanbelî Mezhebinin Gelişmesi Ve Yayılışı
Mezhebin Rivayeti
Mezheb´dekî Kaviller.
Mezhebin Gelişmesi
Mezhebin Yayılışı
İMAM AHMED B. HANBEL VE MEZHEBİ[1]
İmam Ahmed B. Hanbel (164 241 H.)
Hicri III. Asrın 18. yılında insanlar, hadîs dersinden, hadîsleri toplayıp müslümanlara neklederek sünnet fıkhım açıklamadan baş-ka bir işi olmayan yaşlı bir zat görüyorlardı. Fakat O, hakaret ve horluğa mârUz kalıyor; Bağdat´tan, elleri kelepçeli olarak ders mec-lisinden Uzaklaştırılıyor; sırtında simsiyah izler bırakan kırbaçların altında, Halife Me´mun´un halifelik için ayaklandığı ve ömrünün so-nunda ölmüş olduğu Tarsus şehrine götürülüyordu. Bu zat, hapse-diliyor ve hapishanede ona durmadan dayak atılıyordu. Fakat, da-yak atan ve attıranlar, ona söyletmek istediklerini ve onun, söylen-mesine dince müsaade edilmediğine inandığı şeyi söyletmekten âciz kalmışlardı. Hem onlar, hem de o zat bu hal üzere, 18 ay devam et-mişlerdi. Bu süre içerisindeki işkence ve baskılarına rağmen O, bun-ların arzularını yerine getirmemiştir. Sonunda onlar ümitsizliğe düş-müş, O ise boyun eğmemiştir. Nihayet onu yaralar içersinde serbest bırakmışlardır. O, bu yaralardan şifâ bulup ıstırapları dinince der-sine tekrar dönmüştür. Fakat onlar, bundan sonra, bu zatı yine hap-sederek, Allah´ın yardımı erişinceye kadar dersinden alıkoymuşlar-dır. İşte bu zat, Dâru´s-Selâm (Bağdad)´ın İmamı, çağındaki fakîh ve muhaddislerin üstadı İmam Ahmed b. Hanbel´dir.[2]
Doğumu Ve Gençliği
Ahmed b. Hanbel, 164 H. yılı Rabîulevvel ayında Bağdad´ta doğ-muştur. Burası onun yaşadığı, ders verdiği ve şöhretinin yayıldığı yerdir. Annesi onu, babasının ikâmet ettiği Merv şehrinden hâmile olarak getirmiştir. O, hem ana hem de baba tarafından soyca Araptır. Çünkü, ana ve babası Şeyban kabîlesindendir. Bu kabile de, Ad-nan kabilesinin bir kolu olan Rabî´a kabilesinden ayrılma olup Nizar kabilesinde Peygamber (S.A.)´in soyuna karışır.
Hanbel, babasının adı değildir, dedesinin adıdır, Babası Muham med b. Hanbel b. Hilâl´dir. Bu aile, önceleri Horasan´da oturmakta idi. Ahmed b. Hanbel´in dedesi Horasan bölgesinde bulunan Serahs Vilâyetinin Valisi idi. Babası da, müslüman kumandanlarından ve-ya kumandanlık rütbesine yakın bir rütbeye sahip bir askerdi.
Bu aile, Ahmed´in doğumuna yakın bir sırada Bağdad´a gelmiş olup Abbasî halîfeleriyle münasebetlerini devam ettirmiştir. Zira Ahmed´in amcası, aynı vazifeyi üzerine almıştır. Çünkü. Ahmed´in babası Muhammed, Bağdad´a gelişinden kısa bir zaman sonra öl-müştür.
Ahmed b. Hanbel´in ailesi himmet sahibi ve cömert idi. Dedesi Emevîlerin valisi idi. Daha sonra Abbasî hareketinin haklı olduğu-nu ve Emevî idaresinin çöktüğünü görünce vazifesinden ayrıldı. Abbas oğullarının dâvetçileriyle temas kurduğu için işkenceye uğradı. Babası da, cömert ve âlicenap bir insandı. Horasan´daki evi Arap misafirlere açıktı. Onun evine inerler, ikram ve hürmet görürlerdi.
Fakat küçük Ahmed, babasını kaybettiği için bu cömertliğin nu-runu görmemişti. Esasen O, babasını bile görmediğini söyler. Çün-kü babası öldüğü zaman kendisi, gördüğünü tanıyacak bir çağa ulaş-mamıştı. Tarihçilerin anlattığına göre babası, 30 yaşında çok genç iken ölmüştü.
Ahmed´in terbiye ve yetişmesini annesi üzerine almış ve buna amcası da nezaret etmiştir. Çocuk sayılacak bir yaşta annesi, onu ilim tahsiline başlatmıştır. Durum ve çevre de buna müsait idi. Zi-ra ailesi, devamlı olarak İslâm ilimlerinin merkezi olan Bağdad´ta oturuyordu. Bu sırada Bağdad´ta ilim ve sanat bütün çeşitleriyle ürünlerini vermeye başlamıştı. Burada muhaddisler, kıraat bilginleri, mutasavvıflar, dil âlimleri ve filozoflar bulunuyordu. Böylece Bağdad, İslâm âleminin medeniyet merkezi olmuştur.
Ahmed, çocukluğundan itibaren İslâm ilimlerini öğrenmeye baş-lamıştı. O, önce Kur´an´ı hıfzetmiş, daha sonra Arapça, Hadîs, Sahâbî ve Tabiîlerin rivayetlerini, Peygamber (S.A.)´in sîretini, onun seçkin sahâbîleriyle güzelce onların yolundan gidenlerin (tabiîlerin) hayatlarını öğrenmeye koyulmuştu.
Çocukluk ve gençlik çağından beri onda asalet ve takva ema-releri gözüküyordu. Onu, âlimler arasında muttaki bir âlim, genç-ler arasında da müttakî bir genç olarak görüyorUz. Daha sonra onu, inancı uğruna en büyük imtihanlara katlanan, azim sahibi muttaki insnlardan başkasının dayanamıyacağı işkencelere fütursUzca gö-ğüs geren ortayaşlı bir insan olarak görüyoruz.
Akranı olan çocuklar oyun oynarken Ahmed b. Hanbel, ciddî işlerle uğraşıyordu. Yetimlik ona ciddiyet, dayanıklılık ve çalışma aşkı vermiştir. Aslında bütün babalar, bunları arzu eder ve çocukla-rının Ahmed gibi olmasını isterdi. Rivayet edildiğine göre bir çocuk babası şöyle demiştir: «Ben çocuklarım için bol bol masraf ediyo-rum. Onları, yetişsin diye hususi hocalara (müeddiblere) götürüyo-rum. Fakat umduğum şekilde yetişmiyorlar. Yetim bir çocuk olan Ahmed b. Hanbel´e bakınız! Onun edep ve güzel gidişatı herkesi hay-ran ediyor.»[3]
Tahsilî
Ahmed b. Hanbel, büyük adam olma sırrına sahip bir yaradı-lışta idi. O, biraz büyüyünce ailesinin teşvikiyle ilim tahsiline yö-nelmiş ve kısa bir zaman sonra, kendisinin takva üzere yetişme tar-zına uygun olan bir ilmi seçmiştir. Ne felsefeyi, ne de matematiği tercih etmiştir. O, sadece din ilmini" seçmiş ve bu arada kendisini, memleket memleket dolaşmayı gerektiren hadîs ilmine vermiştir. Hadis ilmi de onu fıkha götürmüş, böylece onda hem fıkıh, hem de hadîs ilmi birleşmiştir. Bâzı âlimler hadîs veya fıkıhtan birini ter-cih ettiği halde, Ahmed b. Hanbel, bunların her ikisini de aynı oran-da kendisinde toplamıştır.
Ahmed b. Hanbel, emsali arasında takva, ciddiyet, sabır, meta-net ve tahammülü ile meşhur olmuştur. Belki bu, onun çocukluğun-da nöfsine fazla itimadından ve küçük yaştan beri ruhî istiklâlini hissedişinden ileri geliyordu. Ahmed b. Hanbel´in bu hali, çocukken temas ettiği âlimlerin"de dikkatini çekmiştir. Hattâ el-Haysem b. Ce-mil, onun hakkında şöyle söylemiştir: «Bu çocuk yaşarsa, zamanın-dakilerin hücceti olacaktır.»
Ahmed b. Hanbel, biraz önce söylediğimiz gibi hadîs rivayet ve tedvini ile uğraşan, hadîs ilmini kendisinden sonrakilere devreden bir muhaddis olmak istemiştir. Hadis ilmini tercih edişi rasgele de-ğldir. Önce O, rivayetle dirayeti birleştiren fıkıh tahsiline başlamış, Ebu Hanife´nin talebesi ve o çağın en büyük kadısı Ebu Yusuf´tan ders almıştır. Fakat, onun hadîs ilmine meyletmiş, fıkhına fazla il-gi duymamıştır. Bu itibarla O, «îlk hadîs yazdığım şahıs Ebu Yu-suf´tur.» demiştir. Yani Ahmed b. Hanbel, Ebu Yusuf´tan hadîs tah-sil ettiği gibi fıkıh zevkini de ondan tatmıştır.
Bu rivayeti, yani Ahmed b. Hanbel´in Ebu Yusuf´tan tahsil gö-rüşünü anlatan rivayeti gözönüne alırsak, onun önce re´y´e dayanan fıkıhtan işe başladığı sonucuna varırız., Re´y´e dayanan fıkıh, o çağda Irak´ta hâkim olan ve Ebu Yusuf´un temsil ettiği fıkıhtır. Ahmed b. Hanbel, hadis çalışmalarını fıkıh çalışmalarıyla birleştirdikten sonra kıyasa bağlı olan fıkıh istinbatını hadîs´e dayandırmıştır. O, hükmü hadisten istinbat eder, bu hükme göre yeni birtakım hüküm-ler çıkarır, kıyaslarda bulunur ve fer´î fıkıh mes´elelerini ortaya kordu.
Ahmed b. Hanbel, önce hadis tahsil edip fıkıh tahsilini sonraya bıraktı. Hadis bilginleri, bütün tslâm memleketlerine dağılmıştı. Bağdad´ta, Kûfe´de, Basra´da, Mısır´da, Hicaz´da ve Yemen´de muhaddisler vardı. İşte bütün İslâm ülkelerinde böyle muhaddisler bu-lunuyordu. Hadîs tahsil eden bir kimse, elbette bu ülkelere gidecek ve adım adım buraları dolaşacaktı.[4]
Hadîs Tahsili İçin Yapmış Olduğu Seyahatler
Ahmed b. Hanbel, 179 H. yılında, yâni onbeş yaşında iken hadis tahsiline başladı. 186 H, yılına kadar, yâni yedi yıl Bağdad´ta hadîs tahsiline devam etti. İlk olarak 186 H. yılında Basra´ya gitmek su-retiyle seyahatlerine başlamış oldu.[5] Ertesi yıl Hicaz´a gitti. Daha sonra bunları Basra, Küfe, Hicaz ve Yemen seyahatleri takip etti.
Ahmed b. Hanbel´in seyahatleri, hayatta bulunan râvilerden şi-fahî olarak hadîs tahsîl etmek maksadını güdüyordu. O, hadis nak-letmek için kitaplarla yetinmiyordu. Bizzat râvîlerle görüşmek su-retiyle rivayet işini daha sağlam tutmak istiyordu.
Söylendiğine göre O, Basra ve Hicaz´a beşer defa seyahat etmiş-tir. Biraz önce işaret ettiğimiz gibi Hicaz´a ilk defa 187 H. yılında git-miş ve orada İmam Şafiî ile ilk olarak görüşmüştür. Şafiî ile Mek-ke´de Mescid-i Harâm´da karşılaşmıştır. Bundan sonra onunla tekrar karşılaşması, Bağdad´ta olmuştur. İbni Kesîr, Ahmed b. Hanbel´in hac seyahatlerini anlatırken şu tafsilâtı verir:
«Ahmed b. Hanbel´in ilk hac seferi, 187 H. yılında olmuştur. Bun-dan sonraki hac seferleri 191, 196 H. yıllarında olmuştur. Bu son se-ferinde 197 H. yılına kadar mücavir kalmış ve 198 H. yılı haccmı ifâ etmiş ve yine 199 H. yılma kadar mücavir kalmıştır. İmam Ahmed h. Hanbel şöyle der: Beş defa .hacca gittim, bunun üçünde yaya idim. Bu hac seferlerimin birinde otUz dirhem harcadım. Bir defasın-da yürürken yolumu kaybettim ve: Ey Allah´ın kulları, bana yolu gösteriniz´, diye feryada başladım; sonunda yolu bulabildim.»[6]
Bundan anlıyorUz ki Âhmed b. Hanbel, hacca çok gitmiştir. Fa-kat onun bu seyahatleri sadece hac için değildi. Diğer bir maksadı daha vardı ki, bu da Peygamber (S.A.V.) "in hadislerini rivayet et-mekti.
Ahmed b. Hanbel, hadîs tahsili uğruna her türlü zorluğa katla-narak, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, hadîs râvüerinin yanları-na kadar giderdi. O, bu yolda meşakket çekmeyi, muradına kolay-ca ermeye tercih ederdi. Çünkü kolayca elde edilen şeyler çabucak unutulmakta, güçlükle elde edilen şeyler ise unutulmamaktadır. Ah-med b. Hanbel, hac farizasını yerine getirdikten ve Beytullah´a mü-câzir olarak (Mekke´de) kaldıktan sonra Yemen´in San´â şehrinde bulunan meşhur muhaddis Abdurrazzâk b. Hemmam (öl. 211 H.)´a gidip hadîs öğrenmek istiyordu. Bu işi, adı geçen muhaddisle hac mevsiminde görüştükten sonra gerçekleştirdi. Ondan hac mevsimin-de hadîs öğrenmesi mümkündü. Fakat O, hac mevsiminde Mekke ve Medine muhaddislerinden hadîs tahsilini tercih etmiş, Abdurrazzâk b. Hemmam´dan bundan sonra faydalanmayı kararlaştırmıştır. Mak-sadı, San´â´ya kadar zahmet çekip gitmek suretiyle sevap kazan-maktı.
O, bilfiil San´â´ya gitmek üzere yola çıktı. Bu uğurda açlık sı-kıntısına düştü ve türlü güçlüklerle karşılaştı. Çünkü, yolda nafa-kası bitmişti. San´â´ya varıncaya kadar nakliyecilerin yanında ham-mallık yapmak zorunda kaldı. Yol arkadaşları ona yardım ellerini Uzatmaya teşebbüs etmişlerse de O, Allah´ın, kendisine bedenî ola-rak çalışmak suretiyle nafakasını kazanacak kuvveti ihsan etmiş ol-duuğnu ileri sürerek, bu yardımı kabul etmemiştir.
San´â´ya ulaşınca Abdurrazzâk´la görüştü. O da, kendisine yar-dım etmek teşebbüsünde bulundu ve: Ey Abdullah´ın babası, şunu al faydalan, çünkü bizim memleketimiz ticaret ve kazanç için elve-rişli değildir, dedi ve eline birkaç dinar Uzattı. Ahmed b. Hanbel de: Benim durumum iyidir, dedi. Bu meşakkatlere tam iki sene katlan-dı. Çünkü burada, "ez-Zührî ve Îbnu´l-Müseyyib yoluyla daha önce bilmediği birçok hadisleri işitip öğreniyordu.[7]