Sizin hiç şiiriniz öldü mü? Anladım ki sevmek hiçbir şeye yetmiyormuş. Gitme zamanı geldiğinde kalbinizde acısa gitmek zorundaymışsınız. Her biten ilişkiden geriye mutlaka bir, iki tane güzel fotoğraf ve birkaç tane kitap kalmalıymış. Kalbinizi paramparça eden o kadın gitmek istediğinde de ona izin vermeliymişsiniz. Unutmak için çabalamamalıymışsınız. Anılara da, yaralara da sahip çıkmalıymışsınız. Hoşça kal diyebilmeliymişsiniz, içiniz kan ağlasa da. Gülümseyebilmeliymişsiniz hatta. Kırılan hiçbir insan eskisi gibi olamazmış. Değişirmiş farkında olmadan. Kalp bir kez kanadı mı, bu kanamayı kimse durduramazmış. Aynı şekilde yarayı açan saramadıktan sonra, daha da kimse o yaraları saramazmış. Hatta herbir ten değdiğinde yeni yaralar açılırmış beden de ve ruh da. Maharet sevmek de değil, sadakâtteymiş. Birine hem kalben, hem rûhen ait olamadıktan sonra, beraber geçirdiğiniz senelerin hiçbir anlamı yokmuş. Anladım ki gitme zamanı geldiğinde çabalamak, öleceği belli bir hasta için çabalamakla eşdeğermiş. Giden gidermiş ve bitenler öylece bitermiş. Şiiri öldüğünde, şâir kalemine küsermiş. Daha çok susarmış. Daha mânâlı susarmış.