ABD’nin silah, lojistik ve istihbarat desteği sağladığı Suudi Arabistan’ın Yemen’e havadan müdahalesi üçüncü haftaya girdi. Hava alanları, kışlalar, askeri depo gibi kolay, fiziki hedefler bombalanıyor. Bombardımana kimliği belirlenemeyen bazı harp gemilerinin de katıldığı bildiriliyor. Suudi Kralı, operasyonların kesin sonuç alınıncaya kadar süreceğini ilan etti. Şu ana kadar Husilerin ilerlemesi durdurulamadığı gibi, liman kenti Aden’in iç kesimlerine doğru ilerledikleri görülüyor.
Hava operasyonlarının gidişatı etkileyememesi sürpriz olmadı. Bunun tek başına yeterli olamayacağı, Suriye, Irak ve Libya tecrübelerinden bilinen bir gerçekti. Mutlaka, “Temizle, elde tut ve yeniden inşa et” kuralını işletecek kara unsurlarının devreye girmesi gerekmektedir.
Nitekim ABD ve müttefikleri, Irak ve Suriye’de havadan müdahalede bulunurken, kara operasyonu için çözüm aramaya başladılar. Bu bağlamda yerel “potansiyel güçlerin” eğitilip-donatılmasına karar kılındı. Müttefikler, Irak merkezi ordusunu ve Kürtleri, İran ise Şii milisleri eğitip donattı.
Arap Gücü
İç savaş nedeniyle Yemen’de bir otorite boşluğu oluştuğu bundan da El Kaide’nin istifade ettiği ortada. Bu durum sadece Suudi Arabistan’ı değil, ABD’yi de ciddi ciddi kaygılandırmaya başlamış görünüyor. Neticede, sorun, Irak ve Suriye’dekiyle aynı. Havadan müdahale tamam da karadan kim girerek Husileri temizleyecek, geri dönüşlerini önleyecek yeni otorite inşa edecek?
Aslında, açıkça olmasa da bu soruya cevap verebilecek gelişme geçen ay Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde düzenlenen 26’ncı Arap Birliği Zirvesi’nde gündeme geldi. Mısır Devlet Başkanı Sisi, “Arap milli güvenliğinin karşılaştığı zorlukla mücadele amacıyla” ortak bir Arap Gücü oluşturulması ilkesini benimsediklerini ilan etti. Buna göre, deniz, hava ve kara unsurlarından oluşacak Arap Gücü kırk bin askere sahip olacaktı. Yine’de bu girişim açıkça Yemen’le ilişkilendirilmedi. Öyle bile olsa öncelikli görev alanının burası olacağı güçlü bir tahmindi.
Kara gücü bulmak
Diplomatik çözüm tartışmaları bir yana, Suudi Arabistan’ın Yemen’de üç temel amacının olduğu görülüyor. Husi ilerleyişini durdurmak, İran’ın nüfuzunu azaltmak ve El Kaide/DAİŞ’in etkisini kırmak. Suudi Arabistan’ın kara gücünün Yemen’de bu hedefleri gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Akıllardan geçenin ise “fakir ama çok sayıda kara gücüne sahip” ülkeleri oyuna sokmak olduğu da açık. Özellikle de Mısır ve Pakistan’ı.
Sisi, ekonomik yardım, itibar ve iç politikada meşruiyet için bu fikre sıcak bakabilir. Ancak ülkesinde de silahlı “radikal” hareketlere karşı operasyonlarını sürdürüyor. Üstelik ülkesinin 1962-1967 arası Yemen müdahalesinin askeri, politik sonuçları da hafızalarda tazeliğini koruyor.
Pakistan Başbakan’ı Navaz Şerif, Suudi Arabistan’ı sadece dış saldırılara karşı savunacağı vaadinde bulundu. Pakistan ordusu, aşiretler bölgesinde ve Afganistan sınırı boyunca “terörle mücadele” operasyonlarını sürdürüyor. Yemen’de benzer bir işe girişmesi askeri ve politik yönden ciddi riskler taşıyor. Özellikle de kendi ülkesinde terörün artması gibi. Bu nedenle iki ülkenin de bu denklemde yer alması ciddi zorluklar içeriyor.
Eksen | Nihat Ali Özcan