Her seçim döneminde, her partide, “liste kırgınları” olur.
Aday yapılmadığı için istifa ederek liderini veya genel merkezini cezalandırmak isteyenler de çıkar.









Bu kez de öyle oldu.
Canına kıyandan istifa edene, partisindeki gerçekleri açıklayacağı tehdidinde bulunandan, “Bu listeyle seçim kazanmak mümkün değil diyene” kadar değişik dozlarda tepkiler ortaya kondu.
Tek tek kimin haklı kimin haksız olduğunu değerlendirmek zor.
Ancak liste sorunu sistemden kaynaklanıyor.
Demokratik açıdan gelişmiş ülkelerde adayların belirlenmesi sadece liderin tercihine bırakılmıyor.
Demokratik siyaset, örgütlü toplum işi.
Bu toplumlarda milletvekili, partisini değil partisinde ve parlamentoda dayandığı sosyal grubu, üyesi olduğu örgütlü kesimi temsil ediyor. Siyaset, sosyal grupların çıkarlarını gözetmek için yapılıyor. Kamu kaynaklarından sosyal gruplara kaynak aktarımı için mücadele veriliyor. Bütçe hazırlanırken, bu mücadele etkili oluyor.
Vekil, siyasi geleceğini lider veya çevresiyle olan ilişkisine değil; temsil ettiği, oyunu aldığı tabanın takdirine bağlıyor.
Gelişmiş ülkelerde bu nedenle seçim tabandan başlıyor. Bazı ülkelerde sadece partililerin değil, partili olmayanların da katıldıkları ön seçimle adaylar belirleniyor.
Yaşadığı yerdeki insanlara hizmet etmekten, partinin en alt görevlerini üstlenerek ve başarılı oldukça yükselerek adaylığa ulaşılabiliyor.
1980 öncesindeki dönemde siyasi partilerin yapıları, seçim yasaları; tabanı olanlara, bir sosyal grubu temsil edenlere, meslek kuruluşları, sendikalar gibi örgütlere dayananlara daha fazla vekillik şansı veriyordu.
Vekil ister iktidar ister muhalefet partisinde olsun, öncelikle temsil ettiği toplum kesimini gözeterek siyaset yapıyor, parmağını ona göre kaldırıyor veya indiriyordu.
1980 sonrasındaki siyasi partiler ve seçim yasaları ise siyasetin demokratik özünü ciddi ölçüde zedeledi.
Bu dönemde ön seçim zorunluluk olmaktan çıktı, tümüyle parti liderlerinin tercihine bırakıldı.
Bu da milletin vekillerini, millete değil lidere bakarak hareket etmeye yönlendirdi.
Vekili tabanından kopardı.
Parti üyeliğini de seçmenliği de örseledi.
Ömrünü partisi için çalışmakla geçirmiş biri ile partiye bir gün emek vermemiş biri arasında fark olmalı.
Elbette partilerin siyaset dışından vekillere, kadrolara da ihtiyacı var.
Kontenjan uygulamasının amacı da bu...
Ama istisna olması gereken kontenjan adaylığı genel uygulama haline gelir de ön seçim istisnaya dönüşürse, parti içi demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz. Kırgınlıklar, burukluklar, küskünlükler daha fazla yaşanır.
Kontenjan uygulaması 5-10 gibi çok sınırlı bir sayıda, partinin ihtiyacı olan kişileri siyasete sokmanın bir yöntemi olarak kullanılmalı. Parti liderinin; uzmanlığından, fikrinden, yorumundan, uzgörüsünden yararlanacağı bir kadro oluşumu için çok sınırlı sayıda tutulmalı.
Milletin vekilliği, tanışıklığa, tanınırlığa, yaranmaya, paraya, bağışa göre belirlenmemeli. “Ben de bir dönem milletvekilliği yapayım da sosyal haklarından ömür boyu yararlanayım” zihniyetiyle hiç yapılmamalı.
Emeksiz vekillik olmamalı.
Siyasette de emeğin hakkı kutsal sayılmalı.








Satır Arası | Serpil Çevikcan