Bugünlerde azıcık kültürden veya sanattan bahsetseniz, müzik zevkinizden ya da mimari ve estetik değerlerden laf açsanız yafta hazır: Elitist misin?
Alın o halde size elitizm...








Halid Ziya Yeşilköy’deki köşkünde hastadır. Peyami Safa onu ölümünden
bir ay önce ziyaret eder. Geç kalmış olduğunu anlar. Adeta Uşakizade Halid Ziya olarak tanıdığı kişi gitmiş, yerine ölmek üzere olan, kendi deyişiyle bir “vekil” bırakmıştır. Yüzü ve gözlerinin ruhuyla bağlantısı kesilmiş, başı 79 yılın ağırlığıyla yastığa gömülmüştür. Ancak Halid Ziya birden canlanır: “Evladım Peyami, gazetede bir yazı yaz da sor bakalım, ‘Meyhane mi bu, bezm-i tarabhane-i Cem mi?’ şarkısının güftesi kimindir?”

Safa yazıyı yazar, Yenişehirli Avni, Ziya Paşa ve Leskofçalı Galip arasında tereddütler devam etmektedir. Yazı yayımlandıktan sonraki ziyaretinde bu meselenin
hastayı canlandırdığını görür. Her ilaçtan daha iyi gelmiştir
bu tartışma.

Öleceğini bilen birinin mutluluk verici sözleri
Safa şöyle aktarıyor: “Biraz canlandı. Uzviyetinin toparlanır gibi olduğu bu anı kaçırmamak için gerçekleşmesini özlediğim ümitleri ona aşıladım:
- Bakınız, dedim, tansiyonunuz ondört buçuk. Ateşiniz yok. Mevzii ağrılarınız yakında geçer. Bahar geliyor. Hani bir gün bana Latince isimlerini söyleyip teker teker gösterdiğiniz çiçekler arasına yine çıkacaksınız. Ben de gelirim. Daha uzun görüşürüz. Yakında iyileşirsiniz. Çünkü mükemmel bir bünyeniz var.
- Evet, dedi, hekimler daima bende ‘inepuisable’, bir ‘vitalite’ bulurlar. Bünyem iyidir, sağlamdır.”
Safa, Uşaklıgil’in bunu aslında çevresindekileri mutlu etmek için söylediğini fark eder. Zira kendisi artık öleceğini bilmektedir ve kendi deyişiyle fedakar eşi Memnune’yi bir an olsun mutlu etmek istemiştir. Bir ay sonra 27 Mart 1945’te ölür.
Önceki hafta onun ölüm yıldönümüydü. “Aşk-ı Memnu”nun yazarı olarak biliyor çoğunluk. Ama hiç düşündünüz mü acaba kimdi, nasıl biriydi?
Latince çiçek isimlerine meraklı, ölüm döşeğindeyken bir şarkının bestecisini
merak eden ve bu konuda bir tartışma başlatmaya girişen, hastalığıyla kendisine hayatı zehir ettiğini düşündüğünden
eşi Memnune’ye üzülen birisi. Ben Safa’nın aktardığı sahneyi bir Visconti film izler gibi okudum. İçine girmek, bir süre orada takılmak istedim.

İnsanlığın Halid Ziya gibilerine ihtiyacı var
Her şey siyasetten ibaretmiş, tarih halkı gaza getirip iktidara gelen insanların tekelindeymiş gibi davranıyoruz. 1945 yılında yaşanan bu diyalog bu yüzden çok iyi.
Eğitim diyenin, çevre diyenin, ifade özgürlüğü diyenin, estetik diyenin, sanat diyenin elitist ilan edildiği, bu leş siyaset bataklığından bahsetmeyen herkesin uzaylı gibi algılandığı bir ülke olduk çıktık.
Ama işte çağdaşlık betonla, binayla, hamasi nutuklarla falan değil, Halid Ziya gibi insanların varlığıyla oluyor. İnsanlığın buna ihtiyacı var.
İnsan yetiştiremeyen, insana ve yarattığı değerlere geçit vermeyen bir zihniyetin gelecekte yeri yok. Mevcut hakim siyasi düşüncenin zaten ilelebet başarısız olacağının kanıtı budur. Zengin yaratmak kolay ama insan yaratabiliyor musunuz? Düşünen, kendi kararlarını veren bağımsız birey olmadıkça gelecekte var olmak zor. Para var ama insan yok. Bu formül ne zaman tuttu ki bundan sonra tutsun.
İster elitist de, ister üç-beş beyaz Türk de, ister ayyaş... Senin yüzleşmen gereken
acı gerçek budur.

En önemli hassasiyet muhafazakarlarınki
Amerika’da Indiana Eyalet Meclisi bir yasa kabul etti. Buna göre özel işletmeler dini hassasiyetlerini öne sürerek müşteri kabul etmeyebilecekler. Aman duyulmasın bize de aynısı gelir. “Amerika’da da var” diye torbaya konup geçirilir. Rihanna, Miley Cyrus, Cher ve Wilco kınayan açıklamalar yaptı. Devamı da var. Pek çok muhafazakar eyalet bu uygulamanın kamuoyunda yaratacağı etkiye göre benzer kararları yasalaştırmak için bekliyor.
Mesela, bu yasa dini hassasiyet yüzünden diyelim ki bir eşcinseli kafeden kovabilecek. Evli olmayan bir çifte buradan gidin diyebilecek. Hayır, bunu zaten yapan yapıyor da bu, yasal hale gelecek.
Muhafazakarın milleti yok. Kafa hep aynı. En önemli hassasiyet muhafazakarın hassasiyeti. Boycottindiana etiketiyle konuyu takip edebilirsiniz. n

PAZAR ALBÜMÜ
San Cisco - Gracetown
Avustralyalı gençlik dertsiz tasasız yetiştiğinden, sosyal medyada her gün 10 bin tane şeye çemkirmeye vakit ayırmadığından müzikle ve sanatın diğer alanlarıyla ilgilenebiliyor. Yani çok “sıkıcı” bir ülke Avustralya. Neyse. Davulcu ve solist Scarlett Stevenson’ı ve ekibi eve davet ediniz. Pozitif melodiler, tınılar. Maksat gelmeyen bahara doğru bir adım daha atmak. Sabun köpüğü, hatta günlerin köpüğü şeklinde bir pazar albümü. Bazıları indie pop da diyebilir. Bizi bozmaz.












Hafif müzik hafif başka şeyler | Mehmet Tez